Açık 12.7ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
TRT Haber 26.10.2020 12:52

Birleşmiş Milletler'in 'kaygı' bozukluğu

Birleşmiş Milletler (BM) dünyadaki gelişmeleri özellikle son 10 yıldır sadece kaygıyla takip ediyor. Ancak bu kaygı, yaşanan insan hakları ihlallerinin önüne geçemiyor. BM'nin yaşadığı kaygı bozukluğunu ve nedenlerini araştırdık.

Savaşı önlemek, barışı sürdürmek, ülkeler arası dostluğu artırmak ve iş birliği sağlamak.

Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra işte bu 4 hedef doğrultusunda kuruldu.

En temel amaç, en temel hakkın sağlanmasıydı; yani yaşam hakkı.

Ancak BM, bu amaca ulaşmada büyük zorluklar yaşıyor.

BM'nin 'kaygı' gücü

5 daimi üyeyle beraber, 193 ülkeden oluşan dev bir güç olan örgüt özellikle son 10 yıldır işlevini yerine getirememekle eleştiriliyor.

Dünyada salgınlar, savaşlar ve açlıklar artarak devam ederken, Birleşmiş Milletler tüm süreci sadece kaygıyla takip ediyor.

Bu kaygıyı ise bazen kınamayla, bazen de şiddetli kınamayla aşmaya çalışıyor. Ancak kınamanın şiddeti yaşanan insan hakları ihallerinin ve dramların önüne geçemiyor.

Kaygı neden oluşur, nasıl aşılır?

Klinik Psikolog Şeyma Çelikkaya'ya göre kaygı, insanın bedensel ve ruhsal varlığını tehlikede görmesi sonucu oluşan bir durum. Kaygı bozukluğu ise, kaygının biraz daha sık yaşanması ve aşırı boyutta olmasını temsil ediyor.

Belirsizlik, kontrol edememe, tehdit algısı, yetersizlik ve kendimizi kontrol edemediğimiz anlarda kaygı durumunu yaşıyoruz.

Kaygının üstesinden gelinmediği sürece yapılması gereken işlere odaklanılamadığını ve zihinde halledilmeden halledilemeyeceğini söyleyen Çelikkaya'ya göre yapılması gereken ilk şeylerden biri, kaygıyla yüzleşmek.

"Öncelikle Kişilerin ya da kurumların bu kaygıyı tanımaları bunlarla yüzleşmeleri gerekiyor. Eğer yüzleşme olmazsa bu sorunlardan kaçarsak sorunlar çözülmemiş olacak. Sorunları çözüme ulaştırmak için yüzleşme gerekiyor."

Eleştirilerin hedefinde BM'nin seçkin ülkeleri var

Uzmanlara göre kaygının ortadan kalkması için, mevcut sorunları yok saymak yerine onlarla yüzleşmek gerekiyor.

Ancak Katliamlar, savaşlar ve açlık krizleri dünyanın dört bir yanında devam ederken, BM bu durumla savaşmak yerine kaygı kaçışına ve endişelenmeye devam ediyor.

Ancak örgütün endişeleri, ne Yemen’e atılan bombaları durduruyor, ne de Akdeniz’in toplu mezar olmasının önüne geçiyor.

Ukrayna savaşı için de kaygı ve kınamanın önüne geçilemedi

Şubat ayından bu yana devam eden Ukrayna-Rusya savaşında da Birleşmiş Milletler'in adımları kaygı duyma ve kınamanın önüne geçemedi.

Hem Rusya'nın yasa dışı ilhakı hem de bölgelerdeki sivil ölümler karşısında kaygılanmayı sürdüren BM, Rusya'yı kınayan kararı 143 ülkenin oyuyla kabul etti.

Eleştiriler

BM Güvenlik Konseyi, 1994'teki Ruanda soykırımında olduğu gibi, bir felaket beklendiği halde meydana gelene kadar harekete geçmediği için eleştirildi.

Karar verme sürecinin yavaşlığı ve veto yetkisi nedeniyle, bazen tek tek ülkeler veya ittifaklar, meşru olduğu iddiasıyla askeri harekat için BM'den yetki almadan harekete geçebiliyor.

NATO'nun 1999'da Yugoslavya'ya yönelik bombalama harekâtı, konsey onayı olmadan yapılmıştı.

NATO ülkeleri (özellikle Bill Clinton yönetimindeki ABD) tek taraflı eylemin, Yugoslav güçlerinin Kosova'nın Arnavut nüfusuna yönelik soykırım suçlamalarına yanıt olarak haklı olduğunu iddia etmişti.

Rusya ise Güvenlik Konseyi'nin izni olmadan bombalamanın krizi artırdığını savunmuştu.

ABD-İngiltere'nin 2003'teki Irak işgali de Güvenlik Konseyi'nin açık onayı olmadan gerçekleşti.

Konsey tarafından kabul edilen 1441 sayılı karar, Irak'ın silahsızlandırılmasını ve silah denetçileriyle işbirliği yapmasını talep ediyordu.

Fransa ve Rusya da dahil olmak üzere bazı daimi üyeler, ABD-İngiltere'nin 1441'in askeri harekata izin verdiği iddiasına katılmadılar.

Diğer durumlarda, Güvenlik Konseyi daha kararlı adımlar attı.

2006 ve 2015 yılları arasında İran'a nükleer programı nedeniyle bir dizi silah ve silahla ilgili nükleer teknoloji ambargosu uyguladı.

2006'dan bu yana, nükleer silah programı konusunda Kuzey Kore'ye karşı 10'dan fazla karar aldı. Bu ülkeye silah ve askeri teçhizat satışı ile bilimsel işbirliği kısıtlanıyor ve Kuzey Kore nükleer programında yer alan kişilere yaptırım uygulanıyor.

2012'de Rusya ve Çin, Esed rejimine baskı yapmayı amaçlayan bir dizi Güvenlik Konseyi kararını veto etti.

Bugün ise Ukrayna'yı işgaliyle ilgili olarak Rusya'ya karşı Güvenlik Konseyi'ne sunulan herhangi bir önerge, Rusya tarafından veto ediliyor.

BM'nin geleceği için edişe

Konuyla ilgili örgüte yöneltilen çok sayıda eleştiri var.

BM’nin seçkin ülkeleri Çin, Fransa, Rusya, ABD ve İngiltere’nin karar ve veto yetkisi, örgütün görevini yerine getirememesinde en büyük etken olarak görülüyor.

Pek çok sivil toplum kuruluşu aynı fikirde...

BM demokratik olmak yerine, belli ülkelerin amaçlarını korumaya hizmet eden bir yapıya büründü.

BM dünya için endişeleniyor, ancak eleştirilerin dozuna bakılırsa, esas endişe konusu BM’nin geleceği olacak.

 

 

 


 


 

Sıradaki Haber
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hacıyev: Ateşkes ihlallerinden Ermenistan sorumludur
Yükleniyor lütfen bekleyiniz