Güney Amerika ülkesi Brezilya'da pazar günü yapılan devlet başkanı seçiminin ilk turunda, aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro oyların yüzde 46'sını, en güçlü rakibi solcu Fernando Haddad ise yüzde 29'unu aldı.
"Lula devri kapanıyor"
Eski TİKA Kolombiya Koordinatörü Doç. Dr. Mehmet Özkan, Brezilya'da 7 Ekim'de yapılan ilk tur seçimlerde iki siyasi kanat olan popülizm ve merkez solun yarıştığını, geleneksel elitlerin bu seçimlerde çok fazla şansı olmadığını söyledi.
Seçimlerde popülist siyaseti Jair Bolsonaro'nun, merkez solu ise Fernando Haddad'ın temsil ettiğini anlatan Özkan, ''Bu seçim her şeyden önce 2002 yılında Luiz Inácio Lula da Silva ile başlayan rasyonel, Batı'ya alternatif arayan merkez sol siyasetinin bitişi demek. Dilma Rousseff'e karşı yapılan yargı darbesiyle zaten bitmişti. Bu seçimle beraber Lula devri kapanıyor Brezilya'da. Lula'nın adayı Haddad kazansa bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Lula'nın partisi içinde yeni gruplaşmalar farklı düşünceler var. Haddad bugün sadece Lula'nın adayı olduğu için destek alıyor partisinden, partiyi toparlaması kolay olmayacak. Yani bu seçimle beraber sembolik olarak Lula ve İşçi Partisi parantezinin Brezilya siyasetinde tamamen kapanmış olduğunu göreceğiz'' diye konuştu.
"Sol dalga bitti, popülist dalga geliyor''
Brezilya seçimlerinin, Latin Amerika siyasetinde ABD Başkanı Donald Trump momentumunun başlangıcını temsil ettiğini, bunun da solun bittiği ve popülist dalganın geldiği anlamını taşıdığını vurgulayan Özkan, şu değerlendirmeyi yaptı:
''Bolsonaro'nun kazanması popülist siyasetin fişeklenmesi olacak. Zaten en güçlü aday haline gelmiş olması bile bunun göstergesi. Eğer Bolsonaro kazanırsa önümüzdeki yıllarda diğer Latin Amerika ülkelerinde benzer popülist liderleri iktidarda görmek mümkün. Çünkü Latin Amerika'da halk geleneksel siyasetçilerden bıkmış durumda.1999'dan beri etkin olan sol dalga ise hiçbir şeyi değiştiremedi, sadece sistemi salladı ve çoğu sol lider yolsuzlukla suçlanıyor. Yani sol ciddi alan kaybetti. Artık Latin Amerika'da siyaseten popülizm dalgasının önü açılıyor.
Ayrıca Brezilya seçimleri Yükselen Güçler ya da BRICS ülkeleri açısından da yeni bir evreyi işaret edecek. Bolsonaro'nun kazanması sembolik olarak Batı'ya kafa tutan, alternatif arayan 'Yükselen Güçler' siyasetinin bitişini sembolik olarak işaret edecek. Bu anlamda BRICS türü yapılanmalar da yeniden tartışılacak ya da artık her geçen gün anlamsızlaşan bu tür yapılanmalar artık daha da etkisizleşecek.''
''Bolsonaro, Brezilya'nın Trump'ı''
Eski Sao Paulo Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Hüsamettin Aslan da, Brezilya'da 7 Ekim'de yapılan genel seçimlerin ilk turunda aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro'nun oyların yüzde 46'sını alarak birinci olduğunu hatırlattı.
Seçimlerde salt çoğunluk sağlanmadığını, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığını aktaran Aslan, ''Bolsonaro, 28 Ekim'de İşçi Partisi (PT) adayı Fernando Haddad ile karşı karşıya gelecek. Sao Paulo'nun eski belediye başkanı olan Haddad, yaklaşık yüzde 30'luk bir oranla ikinci sırada yer aldı. Açıkçası seçim öncesi anket sonuçları, sırasıyla Bolsonaro, Haddad sonucunu veriyordu. Lakin koyu muhafazakarlar bile Bolsonaro'nun bu kadar yüksek oran oy alacağını beklemiyordu. Solcu Haddad açısından aldığı yaklaşık yüzde 30'luk oy oranı beklenildiği gibi oldu. Bu açıdan bir sürpriz olmadı'' dedi.
Aslan, Brezilya solunun, ABD destekli askeri diktatörlüğünden sonra en sağcı cumhurbaşkanı adayı Bolsonaro'nun açık ara farkla birinci olması karşısında şaşkına döndüğünü ifade etti.
Eski bir asker olan Bolsonaro'nun "Brezilya'nın Trump'ı" olarak tanımlandığını vurgulayan Aslan, ''Bu arada Brezilya siyasetinde ciddi sağ ağırlığı belirdi. Nitekim Brezilya'nın en eski burjuva partisi olan Demokratik İşçi Partisi'nden Ciro Gomes'de yüzde 12 oy aldı. Brezilya'nın geleneksel sağ partisi olan Brezilya Sosyal Demokrasi Partisi'nin (PSDB) Geraldo Alckmin yüzde 5 oy aldı. Büyük bir sürpriz veya skandal olmazsa 28 Ekim'deki 2. turda aşırı sağcı aday Bolsonaro'nun seçim kazanması sürpriz olmayacak. Elbette, her ihtimale açık bir durum da var. Bir Ortadoğulu Turco olan Haddad ise 30 milyonluk oyla yaklaşık yüzde 30'u almayı başardı. Ancak belediye başkanlığındaki kötü referansı ve Brezilya medyasında yeterince yer bulamaması, kendisini de ifade edememesine yol açtı. Elbette 14 yıllık PT hükümeti ve 16 yıllık PT sol kadroların ciddi bir başarısızlığı da söz konusu'' diye konuştu.
"İşçiler bile PT'ye oy vermedi"
Aslan, seçimlerde çıkan sonucun 16 yıllık sol kadroların başarısızlığından kaynaklandığını belirterek, şunları kaydetti:
''Özellikle son 4 yılda Brezilya toplumunu bezdirmiş durumdalar. Bu bağlamda nitelikli sosyalist eleştirilerde bile bir kamu reformu ve çalışma hayatının düzenlenmesiyle beklenti oluşmuştu. Örneğin bir süpermarkete girseniz veya personel çalıştırmaya kalksanız, işçi haklarının verdiği yüksek güvence, işçilerin keyfi davranışlarına neden oluyor. Halkın ciddi sinir sistemini bozuyordu. Dolayısıyla Brezilya toplumunda, bir işçiyi cezalandırmak demek, PT’yi de cezalandırmak demekti.
Nihayetinde seçim sonuçları da bu analizi net bir şekilde ortaya koydu. Hatta işçiler bile PT'ye oy vermedi. Birinci tur sonuçlarına etki eden ve biri birine bağlı birçok çelişkili konu ve tepki PT üzerinden Haddad'e fatura edildi. Özellikle yolsuzluk, en çok eleştirilen konuların başında geldi. Brezilya medyasının ve iş çevrelerinde bunu sürekli gündemde tutması da toplumda olumsuz algılandı.''
''Ahlaki çöküntü Bolsonaro'yu kıymetli kıldı''
Hüsamettin Aslan, 2015 ile 2016 yılları arasında gayrisafi yurtiçi hasılanın düşüşünün PT'ye fatura edilmesi ve 2014 seçimlerinden sonra Dilma hükümetinin, sürekli uluslararası baskıya maruz kalması ve yargı darbesinin ardından Brezilya'da düzenin tamamen bozulduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"2016'da Brezilya'da bir hukuk darbesi oldu. Dilma görevinden alındı. Ancak oluşturulan algı, ekonomik krizin sorumlusunun solcu PT olduğu yönündeydi. Büyük çaplı yolsuzluk ve ekonomik krizin, ülkenin güneyindeki egemen sanayi bölgelerdeki işçi sınıfı seçmenlerinin de PT'den toptan bir firar ettiğini gösterdi. Rousseff'in 2016 yılında görevden alınması ve Lula da Silva'nın hapse atılması Brezilya toplumunda bir infial yaratmıştı.
Ancak eski PT'nin yöneticilerin ana aktör olması ve PT kadrolarının kibri, belki suçlamaları haklı göstermese de bu yaşananların bir ders olarak görülmesini sağlamıştı. Diğer bir etki eden konu da, Brezilya'da PT’nin toplumun ahlakını ve değerlerini yozlaştırdığı yönündeydi. Uyuşturucu kullanımının sokakta görülür derecede artması, kürtaj ve LGBT haklarında yaşanan artış, özellikle büyük metropollerde gayri ahlaki yaşantının tavan yapması, Evanjelizmi sonra da aşırı sağcı aday Bolsonaro'yu kıymetli kıldı."
''Bolsonaro Evanjeliklerden destek aldı''
Brezilya Uzmanı Hüsamettin Aslan, Bolsonaro'nun arakasındaki görünmeyen gücün Brezilya toplumunda gittikçe etkili olmaya başlayan Evanjelikler olduğunu savundu.
"Bolsonaro'nun arkasındaki görünmeyen güç Brezilya medyası, CIA'nin açık algı yönetimi yapması ve gittikçe etkili olmaya başlayan Evanjeliklerin desteği Bolsonaro'ya ciddi bir propaganda üstünlüğü getirdi. Böylece Brezilya'nın Trump'ı ilk turu kazanmış oldu. Evanjelikler ve İsrail'e şirin gözükmek için Filistin'i devlet olarak görmeyeceğini açıklayarak, kabaca 30 milyonluk Lübnan ve Suriye Hıristiyanları başta olmak üzere tüm Ortadoğulu toplumu ötekileştirdi. Bolsonaro'nun oylarının artmasına neden olan önemli bir katkıda da miting dönüşü sırasında bıçaklanması oldu. Bu mağduriyet anketlere göre yüzde 5-8 arasında puan getirdi.
Özetle Brezilya'da ilk tur sonucunda sağcı Bolsonaro, beklenenden fazla oy alarak birinci oldu. İkinci turu da kazanması oldukça yüksek. 14 yıllık hükümet ve 16 yıllık kadroların nefret edilmesi yüzünden bu sonuç ortaya çıktı. Brezilya toplumu bir seçim sonucunu tayin etmekten ziyade, kimi, kimleri istemediğini gösterdi. Çıkan sonuç Bolsonaro'nun yönetişim kabiliyetinden daha çok PT kadrolarından kurtulma isteğidir.''
Kaynak: AA