Büyük güçlerin Libya'da "pastadan pay kapma yarışı", İtalya'da Sicilya Adası'nın başkenti Palermo'da düzenlenen Uluslararası Libya Konferansı'nda da kendini gösterdi.
Konferans, yakın bir zamana kadar Libyalılara "demokrasi" ve "seçim sandıklarının meşruiyetini" müjdeleyen ve siyasi sürecin ilerlemesine destek olma sloganları atan bazı ülkeler arasındaki mücadeleye şahit oldu.
Geçen hafta düzenlenen konferanstan hiçbir karar çıkmaması, Muammer Kaddafi rejimine karşı gerçekleştirilen devrimin akıbetinin ne olacağı sorusunu gündeme getirdi.
Konferansa ev sahipliği yapan Roma yönetimi, geçen yıllarda Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) desteğini açıklamış olsa da darbeci General Halife Hafter'in konferansa katılmasına büyük özen gösterdi. Bu özen, siyasi krizin taraflarından biri olan Tobruk'taki Temsilciler Meclisi'nce (TM) desteklenen birinin şartlarına boyun eğme derecesine kadar vardı.
Hafter, Libya'da karşı devrimin "çıban başı" olarak kabul görse de uluslararası basına göre İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, Hafter'i konferansa katılmaya ikna etmek için Bingazi'ye gitti.
Roma Hafter’in şartlarına boyun eğdi
İtalya bu haberleri yalanlamış olsa da Hafter Palermo'ya gitti ve görünen o ki, Roma da onun şartlarına boyun eğdi. Konferansa katılan Türk heyetinin başkanı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın "Bazı taraflar arasında düzenlenen gayriresmi toplantı ve bunların Akdeniz bölgesindeki başlıca aktörler olarak sunulması bizim şiddetle karşı çıktığımız çok yanıltıcı ve zarar verici bir yaklaşımdır." şeklindeki sözleri de İtalya'nın bu şartlara boyun eğdiğini gösterir nitelikteydi.
Türkiye'nin Libya Özel Temsilcisi Emrullah İşler, Türk heyetinin konferanstan çekilmesiyle ilgili perşembe günü yaptığı değerlendirmede, "Libya krizinin, Arap Baharı sürecinden ayrı olarak ele alınmasının mümkün olmadığını ve bölgedeki krizlerin çözümünün uluslararası toplumun hakiki iradesi olmaksızın gerçekleşmeyeceğini" ifade etti.
Libya yeni bir iç mücadele girdabına sürükleniyor
Eğer İtalya da Fransa ve Rusya gibi Hafter'e "kur yapanların" grubuna katılacak olursa o vakit Libyalıları yeni bir iç çatışma dönemi bekliyor demektir. Bu süreç ise diktatörlük, askeri yönetimin geri gelmesi ve ülkenin zengin kaynaklarıyla egemenliğinin dışarıya ipotek edilmesiyle sonuçlanabilir.
Libya'daki mücadele süresince Paris yönetimi, darbeci generale destek verdi ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Kaddafi arasında geçmişteki "seçkin" ve "şüpheli" ilişkilerin kazanımlarını korumaya çalıştı.
Rusya Hafter’i destekliyor
Rusya'nın hedefleri de çok farklı değil ancak o, Avrupalıların kendi iç hesaplaşmalarıyla pek ilgilenmiyor. Rusya ilk günden beri devrime ve yabancı müdahalesine karşıydı ve dolayısıyla da Hafter'i destekliyor.
Roma, Paris'in tavrını defalarca eleştirmiş ve onu doğrudan ya da dolaylı olarak kendi çıkarları pahasına "Libya halkının daha iyi bir geleceğe sahip olma hakkını ve meşruiyeti tanımamakla" suçlamış olsa da İtalya hükümeti bugün "kınadığı" yarışa girmeye ve "Batı güvenilirliğinin tabutuna son çiviyi çakmaya" hazır görünüyor.
İtalya, Fransa'nın Libya sahasındaki faaliyetlerinin (yol haritası, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yıl sonundan önce yapılması ve anayasa referandum yasa tasarısının kabul edilmesi) başarısız olmasından sonra Hafter'den yana tavır aldı. Yine Roma, ABD'nin ondan yana tavır almasını da UMH hükümetinin konumunu güçlendirmek ve Hafter'e dur demek için kullanmadı.
İtalya'nın, "Hafter'in kontrolü altındaki bölgeleri Rusya'nın at koşturacağı yerlere dönüştürme ihtimalinden" duyduğu endişe ile kendini haklı çıkarmaya çalışması da bir kaç sebepten ötürü pek inandırıcı görünmüyor. Birincisi bu, uzun süren savaştan sonra Suriye'de kendilerine yer edinmeye çalışan Ruslar için gerçekleşmesi zor bir durum. İkincisi, Avrupa ve Amerika'nın da böyle bir şeyin gerçekleşmesine izin vermesi söz konusu değil.
Fakat burada önemli olan, böyle bir gerekçelendirmenin, Hafter güçlerinin, devrimci güçlerin varlığına rağmen son 2 yıldır zaferlerini Avrupalıların gözü önünde kazanmış olması gerçeğiyle çelişmesi. Devrimci güçlere ciddi anlamda destek verildiği taktirde denklemin değişeceği söz konusu güçlerden özellikle Mısrata ve Trablus'takiler ayakta kalmayı başarmışken ortaya atılan bu gerekçenin temelsiz olduğu anlaşılıyor.
Korku mu tamah mı?
Genelde Avrupalılar özelde ise İtalyanlar, her yıl on binlerce düzensiz göçmenin ülkelerine akışını durdurmak için Libya'ya nüfuz etme hakları olduğunu savunuyor.
Aynı şekilde genel olarak Batı, dünya petrol piyasası için önem taşıyan ve terörist grupların faaliyet alanı bulabileceği bu ülkede istikrarın sağlanmasına özen gösterdiğini iddia ediyor.
Batı'nın, eskiden beri Libya ve genel olarak bölgede, terör ve göç olgusunun doğmasına neden olan kaos haline sebep aramada oynadığı rol bir yana, Libyalı taraflar arasında 2015'te Fas'ın Suheyrat kentinde imzalanan siyasi anlaşmada alınan kararları yerine getirerek bu korkularını bertaraf edecek fiili adımlar atmadığı görülüyor.
Uzmanlar, büyük devletlerin Libyalıları, "daha güçlü olan, iktidara gelmek için daha fazla taviz vermeye ve daha fazla kazanç elde etmek için şantaja hazır tarafların" tebarüz edeceği yeni bir çatışma girdabına terk ettiklerini düşünüyor.
Libya'nın zengin kaynakları iştah kabartıyor
Söz konusu kazançların en önemlisi hiç şüphesiz ki Libya'nın, Avrupa sahillerine yakın Akdeniz sahili boyunca uzanan stratejik konumu ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) verilerine göre, Afrika'nın en büyük, (48 milyar varil) dünyanın da 9. petrol rezervine sahip olması.
Libya ayrıca 55 trilyon metreküp doğalgaza sahip ve Avrupa buradan kaynaklarını çeşitlendirmeyi ve Rusya'ya bağımlılığını azaltmayı arzuluyor. İtalya'nın en büyük petrol ve doğalgaz şirketi Eni'nin son dönemlerdeki çekişmelerin tarafı olması da bundan kaynaklanıyor.
Libya'nın nüfus yoğunluğunun az olması da (6,5 milyon) Kaddafi döneminde olduğu gibi az miktarda gelir kaynağıyla sınırlı bir kalkınma oranının gerçekleştirilebilir olması anlamına geliyor.
Hafter'in son aylarda petrol yatakları ile limanları ele geçirmesiyle İtalya, Hafter'e Fransa ve Rusya'dan daha çok destek verir hale gelebilir. Kaldı ki, Eni de ülkedeki "Ebu't Tıfl", "El-Buri" ve "El-Vefa" petrol yataklarının yüzde 50, "El-Fil" petrol yatağının ise yüzde 33,3'lük kısmına ortak.
Son olarak, Palermo Konferansı kapanış bildirisinde "Libya ulusal ordusundan" temsilcilerin (Hafter güçleri) yanı sıra resmi kurumlardan temsilcilerin katıldığına işaret edilmesine de değinmek gerekiyor. Suheyrat anlaşmasına göre meşruiyeti tanınmayan Hafter güçlerine bildiride yer verilmiş olması onun tek meşru askeri taraf olarak tanındığı ve diğer devrimci güçlerin görmezden gelindiği anlamı taşıyor.
Kaynak: AA