Bir kimsenin kötü bir duruma düşmesini istedikleri zaman, ‘ilginç zamanlarda yaşayasın’ diyen Çinlilerin kendileri ilginç zamanlardan geçiyorlar.
Ülkenin bazı bölgelerinde insanların evlerinde klima çalıştırmamaları, ışıkları nadiren kullanmaları, yiyecek stok etmeleri isteniyor. Sanayi bölgelerinde de durum farklı değil. Günlerce kesik kalan elektrikler, kapısına kilit vuran fabrikalar ve duran üretim bantları haberleri dünya medyasına sıkça yansıyor.
Peki, Dünya genelinde pandeminin ilk şoku atlatılıp yeniden normale dönüş çabaları hız kazanmışken ne oldu da Çin’den bu tür haberler duymaya başladık?
Bölgeyi ve küresel dinamikleri yakından takip eden akademisyenlerden Doktor altay Atlı ile bu sorulara yanıt aradık. Ancak konuyu ilk kez okuyanlar için Çin'deki enerji krizine dair temel notların üzerinden geçmek gerek.
100 milyon kişi etkilendi
Çin, elektrik üretiminin önemli bir kısmını kömürden elde eden ülkelerden. Dünyada kömürün yarısı Çin'de yakılıyor. Pandemi dönemindeki arz-talep dengelerinin değişimi kömür fiyatlarını artırmakla kalmadı, virüsün etkisinin azalmasından sonra vites yükselten üretim nedeniyle stoklar da azaldı.
Madalyonun diğer yüzünde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 9 yıl içerisinde karbon emisyonunu rekor seviyede azaltma vaadi var. Bu da Pekin yönetiminin elini kolunu bağlayan etkenlerden biri.
Hal böyle olunca, ülkedeki elektrik kesintileri 100 milyona yakın kişinin hayatını olumsuz etkilemesinin yanı sıra aralarında Apple ve Tesla'ya üretim yapan fabrikaların da olduğu çok sayıda tesiste üretimin durmasına neden oldu.
Orta ve uzun vadede etkileri devam edebilir
Dr. Atlı, Çin’de yaşanmakta olan sorunların iki temel sebebi olduğunu düşünüyor. Bunlardan birincisi, pandemi sürecinde arz ile talep dengesinde çok hızlı ve ani yaşanan gelişmelerle ilgili. Çin ekonomisi, 2020’nin ilk aylarında son derece sert önlemler almış ve ekonomisi tam anlamıyla durmuş.
“Sonrasında aynı yılın ikinci yarısında önce sanayi üretimi, sonrasında yatırımlar ve hemen akabinde de tüketim yeniden canlanmaya başladı.” diyor Atlı. Süratle yaşanan gelgitlerin arz talep dengesinin kısa vadede bozulmasına yol açtığını anlatıyor. Fabrikalar yeniden açıldıkça enerjiye ve hammaddeye talep birden artmış. Bu talebe hemen karşılık verilemeyince enerji ve hammadde fiyatları da fırlamış.
Atlı bu noktada önemli bir saptamada bulunuyor ve “Pandemi sonrası ekonomik toparlanma güç kazandıkça kısa vadedeki bu düzensizliklerin orta ve uzun vadede giderebileceğini düşünüyorum.” diyor.
Çin’in enerji dönüşümü zorlu bir sınav
Peki, yaşananların sebepleri sadece bunlarla mı sınırlı? “Hayır.” diyor Dr. Altay Atlı ve anlatmaya devam ediyor:
“İkinci sebep özellikle enerji sektörüyle ilgili. Çin ekonomisi ciddi bir yapısal dönüşüm sürecinden geçiyor ve bu dönüşümün temel unsularından biri enerji dönüşümü. Çin dünyanın en büyük kömür tüketicisi ve bu kömür çoğunlukla sanayide kullanılıyor.
2060 yılında ‘sıfır karbon’ hedefi olan Çin, işletmelerin de bu dönüşüme ayak uydurması için bazı kısıtlamalar getiriyor. Bu da enerji arzında yine kısa vadede değerlendirebilecek bir daralmaya yol açıyor.
Kısa vadede yaşanan bu sorunlara çözüm getirilecektir. Ama Çin için asıl önemli olan ihtiyaç duyulan yapısal dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi ve sürdürülebilirliğin sağlanması. Bu yapılamazsa benzer sorunlar giderek artan sıklıkla ortaya çıkmaya devam edebilir.
Bir de şunu eklemek lazım; Çin ile ilgili haberlerimizi çoğunlukla Batı medyasından alıyoruz. ABD ile Çin arasında şiddetlenerek devam eden rekabet, Çin ile ilgili gelişmelerin Batı medyasında ele alınış şeklini de etkiliyor. Bu nedenle ülkede enerji sıkıntısı ve belirli kısıtlamalar yaşansa da, aktarıldığı gibi insanlara savaş zamanlarında olduğu şekilde ‘temel ihtiyaçlarınızı stok yapın’ gibi bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Çin ekonomisi gibi büyük bir ekonominin birden bire insanların temel ihtiyaçlarını bile karşılamayacak duruma gelmiş olması pek gerçekçi değil.”
Yaşananların Türkiye’ye yansıması nasıl olur?
Dünyanın ‘üretim üssü’ diyebileceğimiz Çin’de yaşanan bu sıkıntıları sadece ülke sınırlarıyla kısıtlı kalması imkansız. Pekin, sahip olduğu üretim imkan ve kabiliyetleri ile ülkeler arasındaki sınırları duvardaki haritalarda bırakan bir pozisyonda.
Buradan yola çıkıp, “Eğer Çin’deki sıkıntılar devam ederse, bu durum Ankara’yı nasıl etkiler?” diye soruyoruz. Çin’in arz tarafında yaşadığı sıkıntıların küresel ekonomiyi iki yönden etkilediği bilgisini paylaşıyor Dr. Atlı.
Çin’de üretim yavaşlayınca özellikle bu ülkeden ithal ettiği girdi ve ara mamullere bağımlı olan ülkelerin sorun yaşadığını, haliyle fiyatların yükseldiğini öğreniyoruz.
“Çin’de üretimin yavaşlaması ithal ettiği ham madde ve benzer ürünlere talebinin azalması anlamına geliyor. Bu ölçeğin kaybedilmesi ihracatçı ülkeleri zor duruma sokuyor.” görüşünü paylaşan Dr. Altay Atlı, anlatmaya devam ediyor:
“Türkiye şüphesiz ki Çin’deki gelişmeler sonucu küresel piyasalarda yaşanan fiyat değişimlerinden doğrudan etkiliyor. Bunun ötesinde Türkiye büyük ölçüde Çin’e ham madde satan ve karşılığında imalat ürünleri alan ve Çin ile ticaret açığına sahip olan bir ülke.
Çin’deki gelişmeler ithalatımızın azalmasına yol açabileceği gibi, talebin azalması nedeniyle ihracatımızı da olumsuz etkileyebilir. İşlenmemiş mermer gibi bazı ürünlerde ihracatımızın yüzde 70-80’i Çin’e gidiyor. Kısa vadede özellikle Çin’e bağımlılığımızın fazla olduğu ürünlerde çeşitlendirmeye gitmek ve yeni pazarlara giriş için adımlar atmak önemli. Bu ithalatımız için de geçerli.
Özellikle sermaye mallarında Çin’e fazla bağımlı olduğumuz alanlar var. Orta ve uzun vadede ise Çin ile daha sağlıklı ve dengeli bir ekonomik ilişkinin temellerini atmalıyız. Bunun için de ihracatımızın katma değerini artırmak ve ürün bazında çeşitlendirmek, Çin’den daha fazla yatırım çekmek ve bu yatırımların sadece finansman değil teknoloji transferi gibi alanlarda ülke ekonomimize katkı sağlamasını temin etmek önemli.”