Yeni başkanını seçmeye hazırlanan ABD'de dış politika, yaklaşık 1 yıldır devam eden
seçim kampanyası sürecinde geri planda kaldı. Başkan adaylarından eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, siyasi arenaya sonradan giren rakibi Donald Trump'a kıyasla dış politikada daha fazla "birikim" ve"devlet tecrübesi" sahibi.
ABD'de 8 Kasım'da yapılacak 58. başkanlık seçimi öncesinde Clinton ile Trump arasındaki rekabet, iki adayın "skandalları" etrafında gelişirken dış politikaya ilişkin tartışmalar, seçim kampanya döneminde merkezi yer bulamadı.
Oysa tüm dünya, ABD'nin yeni başkanının kim olacağını büyük bir merakla bekliyor. Bir yanda artan uluslararası güvenlik sorunları öte yandan terör ve savaşlar sebebiyle ortaya çıkan büyük göç dalgaları, Avrupa'yı olduğu kadar ABD'yi de zorluyor.
Ortadoğu'da artan şiddetin beraberinde getirdiği gerilim tırmanmaya devam ederken bölgesel aktörler, Clinton veya Trump'ın yeni Ortadoğu politikalarını bir an önce görmek istiyor.
Dış politika, tartışmaların merkezinde yer almadı
Dış politika adayların kampanyasında merkezi bir yer işgal etmezken Clinton, rakibine oranla bu alanda daha "birikimli" ve "devlet tecrübesine sahip" olarak değerlendiriliyor.
Ön seçim ve sonraki süreçte ABD'nin enerjisini kendi bahçesine harcaması gerektiği yönünde mesajlar veren Trump, Clinton'a kıyasla daha "izolasyonist" bir dış politika izleyeceği izlenimi verdi.
Clinton ise uluslararası ilişkiler meselelerine olan yakınlığının da verdiği öz güvenle dış politika konularına ilişkin hem daha kapsamlı bir dil kullandı hem de "çok taraflı müdahaleci" bir politika söylemini benimsediğini gösterdi.
Türkiye ile ilgili söylemleri
Türkiye'nin Clinton veya Trump'ın başkanlığında nasıl bir gündemle karşı karşıya kalabileceğine ilişkin yeterli açıklama olmadı. Türkiye'yi "NATO müttefiki" ve "DEAŞ karşıtı koalisyonun önemli bir parçası" olarak tanımlayan Clinton, bununla birlikte DEAŞ'a karşı PYD/YPG'ye silah desteği verebileceğini dile getirdi.
Clinton, dış politikayla ilgili söylemlerinde Ortadoğu'yla ilgili genel bir çerçevede konuşmayı seçerken Türkiye ile ilgili fazla ipucu verecek ifadeler kullanmadı.
Suriye, Irak ve DEAŞ'la mücadele
Clinton, Suriye lideri Beşşar Esed'in meşruiyetini kaybettiğini, ılımlı muhaliflere silah verilebileceğini, belli bölgelerde uçuşa yasak ve/veya güvenli bölgeler oluşturulabileceğini ve savaşın diplomatik yolla sona erebileceğini ifade eden bir çizgiyi takip etti.
Seçim tartışmalarında DEAŞ'la mücadele için Suriye'deki Kürtlere (PYD/YPG) silah verilmesini desteklediğini dile getiren Clinton, bu yaklaşımına ilişkin detaylı bir tablo çizmedi.
Trump ise uçuşa yasak ve/veya güvenli bölgeler oluşturulabileceğini ve ABD'nin Esed'i devirmek için girişimde bulunmaması gerektiği savunan, bununla birlikte muhalif grupların silahlandırılmasına şüpheyle bakan bir yaklaşımı temsil etti.
DEAŞ'la mücadele kapsamında ABD'nin Rusya ve İran ile rakip olmak yerine bu ülkelerle bir arada çalışabileceğini dile getiren Trump, bugüne kadarki açıklamalarında "DEAŞ'ı yenme stratejisine" dair fazla ipucu vermedi.
Trump'ın Ortadoğu'yla ilgili İslamofobik söylemleri, dünya genelindeki Müslüman ülkelerde tepkilere sebep oldu.
Rusya
Seçim kampanyasında dış politika konusunda en hararetli konulardan biri, Rusya oldu. (Suriye ve Ukrayna'dan dolayı) Rusya'ya ilave yaptırım talep eden Clinton, ABD'nin Moskova'ya karşı Avrupalı müttefiklerini güçlendirmesinin daha doğru olduğunu savundu.
Buna karşın ABD'nin Rusya ile daha iyi geçinerek Ortadoğu'da ve DEAŞ'la mücadelede daha etkin olabileceğini düşünen Trump, Moskova'nın "agresif" tavırlarından dolayı Ukrayna'ya ölümcül silahlar verilebileceğini dile getirdi.
Haziran ayında Demokrat Parti'nin seçim kampanyasıyla ilgili bilgilerin siber saldırıya uğramasından Rusya'yı sorumlu tutan Clinton ile bir konuşmasında "Putin'den övgüyle bahseden" Trump arasındaki Rusya ayrışması, dikkat çekici bir düzeye ulaştı.
Çin
Her fırsatta Amerikan ekonomisinin Çin tarafından "kullanıldığını" savunan Trump, başkan olması halinde bu ülke ile ticari anlaşmaları gözden geçireceğini ve Çin'den gelen mallara daha fazla gümrük vergisi koyacağını ifade etti. Asya-Pasifik bölgesindeki Amerikan askeri varlığını artıracağı vaadini veren Trump, dolaylı olarak askeri anlamda Çin ile rekabet edeceğini söyledi.
Clinton ise Çin ile Kuzey Kore'nin nükleer programı gibi konularda işbirliği yapılabileceğini belirtti ancak askeri ve ekonomik alanlarda seçmenlere "Çin ile rekabete devam" sözü verdi. Güney Çin Denizi'nde serbest dolaşımı destekleyen Clinton, bu konuda Çin'in pozisyonunu agresif bulduğunu dile getirdi.
İran
İran ile 2015 yazında imzalanan nükleer anlaşmayı her platformda savunan Clinton, Tahran'ın Ortadoğu'daki "kışkırtıcı" aktiviteleri nedeniyle sorumlu tutulması gerektiğini belirtti. Nükleer anlaşmaya aykırı davranması durumunda ABD'nin İran karşıtı bir çizgiye geleceğini kaydeden Clinton, İran'la belli sınırlar dahilinde işbirliğini devam ettireceği sinyalini verdi.
Buna mukabil İran'la nükleer anlaşmaya net bir biçimde karşı olan Trump, başkan olması halinde söz konusu anlaşmayı yeniden müzakereye açabileceğini kaydetti. Trump, "İran'ın büyük bir sorun olduğunu biliyorum ama başkan olursam onunla nasıl baş edeceğimi de biliyorum." ifadelerini kullandı.
Uluslararası bir güvenlik şemsiyesi olarak NATO'nun güçlendirilmesini destekleyen Clinton'a karşı Trump, ABD'nin bu örgüte çok fazla para harcadığını ve NATO'nun "modası geçmiş bir yapı" olduğu görüşünü savundu. AA