Yarı başkanlıkla yönetilen Fransa’da, Ulusal Meclis Seçimi ile Cumhurbaşkanlığı Seçimleri birbirinden farklılaşıyor.
2022’deki iki turlu Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nde Macron oyların yüzde 58,55 alırken, partisi Meclis’teki sandalyelerin yüzde 42,46’sını aldı. Bu durum, Fransız seçim sistemde Başkanlık ve milletvekilliği seçimlerinin birbirinden ayrıştığını gösteriyor. AP seçimleri sonrasında Macron’u erken seçim kararı almaya iten tablo da bu oldu.
Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da ulusal seçimler iki turlu olarak gerçekleştiriliyor.
577 seçim bölgesinden oluşan ülkede ilk turda, seçmen kütüğüne kayıtlı seçmenlerin en az yüzde 25'ini temsil eden bir aday, kullanılan oyların yüzde 50'sinden fazlasını almayı başarırsa seçilebiliyor. Bu iki kriteri yerine getirmenin oldukça zor olduğu ülkede, geçtiğimiz seçimlerde sadece 5 isim ilk turda seçilebilmişti.
İkinci turda ise oyların en az yüzde 12,5’ini alan adaylar arasında en fazla oyu alan aday milletvekili olarak ipi göğüslüyor. 2022’deki seçimlere katılım oranının yüzde 47,51 olduğu düşünüldüğünde, 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde yapılacak seçimlerde, milletvekillerinin büyük çoğunluğunun ikinci turdan sonra belli olması bekleniyor.
Parti | Sandalye sayısı |
Yeşiller ve Sosyalistler | 131 |
Soldan Çeşitli Gruplar | 22 |
Diğerleri | 1 |
Bölgeselciler | 10 |
Birlikte (Macron'un Partisi) | 245 |
Çeşitli Merkez Partileri | 4 |
Demokrat ve Bağımsızlar Birliği | 3 |
Cumhuriyetçiler | 61 |
Sağdan Çeşitli Gruplar | 10 |
Milli Egemenliği Destekleyen Sağcılar | 1 |
Ulusal Birlik | 89 |
Macron’un erken seçim kararı her ne kadar beklenmedik olarak değerlendirilse de 9 Haziran’dan beri Fransız siyasetindeki gelişmeler bunun tam aksini gösteriyor.
Sosyalist kökenli Macron’un, 2017’de merkez sağ ve solu parçalayarak iktidara gelmesi, ülkedeki siyasi ezberleri alt üst etmişti. Buna benzer bir durum bugün de yaşanıyor. Merkezde siyaset yapmanın zorlaştığı Avrupa’da Fransız solunun “Yeni Halk Cephesi” adıyla birlik oluşturması, elmalarla armutları bir araya topladı.
Sosyalistler, komünistler ve Mélanchon önderliğindeki post-modern sosyalistler, çevreciler ve Cumhuriyetçi solcular aşırı sağa karşı Fransız cumhuriyet tarihinde ilk defa birleştiler. Ancak çiçeği burnunda halk cephesinde sular durulmuyor.
Eski savunma bakanı ve Fransız sol siyasetinin önemli isimlerinden Jean-Yves Le Drian, geçtiğimiz günlerde ittifaka ateş açarak aşırı sağın önlenmesi için dahi olsa, yeni halk cephesine oy vermeyeceğini açıkça belirtti. Sosyalist kökenli eski Başbakanlar Manuel Vals ve Bernard Cazeneuve de Yeni Halk Cephesi ve Ulusal Birlik arasında bir seçim yapmayı reddettiklerini açıkladılar. Sosyalist ve komünist partilerin seçmenlerindeyse Mélanchon’un partisine karşı açık bir muhalefet var. Antisemitizm ile suçlanan Mélanchon ve ekibine yönelik suçlamaların da ardı arkası kesilmiyor.
Solda durum bu iken, sağ partilerin son durumu da pek iç açıcı değil. Aşırı sağda yer alan Yeniden Fetih (Reconquête-YF) partisinin çağrısına rağmen Ulusal Birlik partisi genel sekreteri Eric Ciotti, Yeniden Fetih ile herhangi bir seçim ortaklığına gidilmeyeceğini açıkça belirtti. YF’nin AP Milletvekili Marion Maréchal ise Ulusal Birlik’e oy verilmesi için çağrıda bulundu.
Marine Le Pen önderliğindeki Ulusal Birlik ise kendinden emin görünüyor. Başbakan adayı Jordan Bardella’nın Fransa Sanayiciler Hareketi’yle (MEDEF) buluşmasında ve çeşitli platformlarda verdiği demeçler, ülke siyasetinde zaten güçlü olan Bardella’nın daha da parlamasına yardımcı oluyor. 1990’lardan beri aşırı sağın temsilcisi olarak addedilen Ulusal Birlik’in sunduğu ekonomi programı ilk defa toplumun çeşitli zümrelerinde kabul görüyor. Misal, çalışma hayatına ilişkin teşviklerin artırılması ve vergilerin azaltılması Fransız iş dünyasını; emekliliğe ilişkin önerileri ise işçi sınıfını cezbediyor.
Macron’un başbakanı Gabriel Attal ise seçim sürecinde toplu e-postalar ve sosyal medya üzerinden mesajlarını duyurmaya çalışıyor. Attal’ın bu konjonktürde, geniş halk kitlelerine hitap eden politika ve vaatler üretememesi, Macron’un partisinin ulusal seçimlerde beklentiyi karşılamayacağını gösteriyor. Yarı başkanlık sisteminde partili Cumhurbaşkanı Macron’un da görünürlüğü sorgulanıyor. İkinci cumhurbaşkanlığı dönemindeki Macron’un kamuoyuyla paylaştığı mektupta, aşırı sağ ile mücadele için tüm gruplara bulunduğu çağrı da inandırıcılığını tartışmaya açtı.
Macron, 2022’de seçim kampanyasında yer alan satın alma gücünün artırılması, emeklilik ve sağlık sisteminde iyileştirme ve ekonomik büyümenin canlandırılması vaatlerini yerine getiremedi. Eski Cumhurbaşkanı François Hollande da bu durumun farkında olmalı ki “Makronizm öldü” açıklamalarında bulundu.
Çok sesli Fransız toplumu 2017’den bugüne her alanda rahatsızlığını eylemlerle dile getirdi. Sarı Yelekliler ile başlayan bu eylemler; Fransız çiftçisinin traktörünü Paris’e sürmesi ve Gazze’deki soykırıma karşı kampüslerdeki öğrenci direnişleriyle ivme kazandı.
Farklı toplumsal tabakaların ortak noktası, Macron’un Fransız toplumuna enjekte etmek istediği neoliberal düzen oldu. Merkez sağ ve soldan aldığı destekle oturtmaya çalıştığı bu düzenin duvara tosladığı AP seçimleri sonrası belli oldu. De Gaulle’ün mirası kurumları bir kenara iterek partisiz Cumhurbaşkanı olan Macron, merkez siyaseti sağda ve solda zayıflatarak siyasete yeni bir soluk getirmeyi hedefledi.
Umduğunu bulamayan Macron, dolaylı olarak aşırı sağın taban bulmasına vesile oldu. Dış politikada hüsrana uğrayan Macron, çareyi hep Fransız seçmenin aşırı sağa karşı kendi arkasında birleşmesinde aradı. Bu da Le Pen’in politikalarını Fransız toplumunda cazip hale getirdi. AP seçim sonuçları da bunun en büyük göstergesi.
1990’larda marjinal görülen Ulusal Cephe, Le Pen ile birlikte Ulusal Birlik kimliğine bürünerek merkez sağda rol arayışına girdi. Macron’un merkez sağ ve solu güçsüzleştiren siyaseti Le Pen’i merkez sağın en güçlü figürü olarak karşımıza çıkardı. Fransız toplumu nazarında “front yani cephe” olan bir hareketin “rassemblement yani birlik” hareketine dönüşmesi, Le Pen’in babasından aldığı aşırı sağ mirası merkeze taşıma gayretinin başarıya ulaştığını gösterdi. Ulusal Meclis seçimlerinden zaferle çıkma ihtimali yüksek olan Ulusal Birlik, Fransız toplumunun önüne Cumhurbaşkanlığı seçimi sandığını da koyabilir.
Anketler, araştırmalar ve Fransız toplumunun beklentileri bu durumun kuvvetli bir olasılık olduğuna işaret ediyor. Ulusal Cephe’denUlusal Birlik’e taşınan en tehlikeli politika ise İslam ve yabancı düşmanlığı. Le Pen’in Fransa ve Avrupa siyasetinde yükselişi, Avrupa’da hiç bitmeyen göçmen karşıtlığı ve İslam düşmanlığının hangi boyutlara varabileceğini endişesini beraberinde getiriyor.