Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Ankara'da Türkiye Barolar Birliğince düzenlenen "Kıbrıs'ta Son Söz" paneline katıldı.
Oktay, Türkiye Barolar Birliğince Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Kıbrıs'ta Son Söz Paneli'nde yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türkü'nün geleceğini düşünerek Ada'da kalıcı çözüm bulunmasına katkı sağlamak amacıyla düzenlenen panelin verimli geçmesini diledi.
Kuzey Kıbrıs'ı milli dava görerek tüm çözümsüzlüklere ve engellemelere karşı daima Kıbrıs Türkü'nün yanında olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın selamlarını katılımcılara ileten Oktay, Kıbrıs meselesinin Rumların Kıbrıs Türklerinin ortaklık yapısını bozup adayı gasbetmeye niyetlendikleri ilk günden beri uluslararası toplumun gündeminde olduğunu belirtti.
Oktay, Kıbrıs meselesinin başından bu yana Türk tarafının çözüm iradesini söylemden öteye geçirme amacında olduğunu, 2004 yılında BM Kapsamlı Çözüm Planı referandumunda bu niyetini uluslararası kamuoyuna ilan ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, 2017’de sonuçsuz kalarak sona eren Kıbrıs Konferansı'nın müzakere sürecinde de yapıcı tarafın garantör Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı olduğunu anımsattı.
Siyasi eşitliği sağlayacak bir çözüme ulaşmak konusunda gerek Cenevre'de gerek Crans-Montana'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde üzerlerine düşeni yaptıklarını ifade eden Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak tüm çabalarımıza rağmen Kıbrıs Rum tarafının kendisini Ada'nın tek sahibi olarak görmeye devam etmesi ve Kıbrıslı Türklerle siyasi gücü paylaşmaya yanaşmaması, Ada'da yeni bir federal ortaklığın tesisini hedefleyen müzakerelerin sonuçsuz kalmasına neden olmuştur. Rumlar o tarihten bu yana siyasi gücü Kıbrıslı Türklerle paylaşma niyetlerinin olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. BM Genel Sekreteri'nin İyi Niyet Misyonu Raporu'nda da işaret ettiği üzere, gelinen aşamada artık yeni fikirlere ve önerilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan bugün açılışını yaptığımız panel gibi Kıbrıs'ta mevcut duruma hukuki, jeopolitik, stratejik ve güvenlik perspektiflerinden yeni yaklaşımlar getirecek çalışmaları son derece önemli buluyorum."
Oktay, bugün Kıbrıslı Türkleri adada fiili bir azınlık olarak göstermeye çalışan Rum zihniyetinin geçmişten bu yana değişmediğinin aşikar olduğunu ifade etti.
Tüm uyarılara rağmen, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin yıllardır Kıbrıs Türklerinin doğal kaynaklar üzerindeki eşit haklarını yok sayarak hidrokarbon kaynaklarını tek başına işletmeye çalışmasının bunun en somut tezahürü olduğuna dikkati çeken Oktay, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Karşımızda 60'lı yıllarda tüm dünyanın gözleri önünde, devlet organlarını gasbetmekte beis görmemiş, ardından da Birleşmiş Milletler Barış Gücü'ne rağmen 11 yıl boyunca Kıbrıs Türklerine her türlü insanlığa aykırı mezalimi layık gören zihniyetin aynısı var. Bildiğiniz gibi 2011 ve 2012'deki çözüm önerilerinin ardından, geçtiğimiz temmuz ayında gelir paylaşımında iki tarafın iş birliği yapmasına dair Kıbrıs Türk makamlarının yaptığı öneriyi de reddettiler. Bunu izleyen günlerde de sözde uluslararası hukuk temelinde kendi çıkarlarını dayatmaya çalışan bir kağıt parçasını öneri diye Kıbrıs Türk tarafına sundular. Bunun altında yatan sebep çok açıktır. Kıbrıs Türkü'nü eşit olarak görmeyip azınlık olarak sözde devletlerine entegre etmek. Ada'nın ortak sahibi Kıbrıs Türklerine azınlık statüsünü kimse reva göremez. Buna ne biz izin veririz ne de Kıbrıs Türk halkı bunu kabul eder. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde gerçekleşecek müzakerelerde, Ada’daki mevcut gerçekleri ve Rum tarafının bencil tutumunu göz önünde bulundurarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin menfaatlerini koruyan yeni alternatif çözüm yolları aramakta fayda bulunmaktadır."
Oktay, Kıbrıs'ta yeni bir müzakerenin sonuç vermesi için siyasi eşitliğin tüm unsurlarıyla beraber müzakere daha başlamadan kabul edilmesi ve sağlam temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini dile getirdi.
"Kadife ayrılık"
Kıbrıs Rum tarafının dürüstçe ne istediğini ve çözümden ne anladığını baştan açıkça söylemesi gerektiğini vurgulayan Oktay, şunları söyledi:
"Siyasi eşitliği tüm unsurlarıyla kabul etmesi durumunda, ilerleme sağlanıp hangi temelde nasıl müzakere edileceği kararlaştırılır. Eğer kabul edilmezse, bu durumda Ada'daki gerçeklerle uyumlu bir anlayışla, siyasi eşitlik yerine egemen eşitlik temelinde bir çözüm bulunması konusunda çalışıp, iki ayrı devlet olarak ortaklık kurulmasına gayret edilebiliriz. Değerli dostum Başbakan Ersin Tatar bu yaklaşımı kadife ayrılık olarak nitelendiriyor. Yeni bir ortaklığın temelini oluşturacak siyasi eşitliğin unsurları, dönüşümlü başkanlık, Kıbrıslı Türklerin kararlara ve yönetime etkin katılımı ve kararlarda en az bir olumlu KKTC oyu şartının olmasıdır. Müzakere süreçlerinde Türkiye ve KKTC’nin ortak güvenliğine ilişkin önemli bir zemin olan garanti ve ittifak anlaşmalarının muhafaza edilmesi de kırmızı çizgimizdir. Bunun yanı sıra garanti ve ittifak anlaşmalarında tek taraflı müdahalenin kaldırılarak müdahalenin 'çağrı mekanizması'na bağlanmasına da izin veremeyiz. Panelin çözüm yollarına odaklanan kısmı olan bugün gerçekleşecek üç oturumda katılımcı hocalarımız, farklı perspektiflerle 'egemen eşit ortaklığın' muhtemel sonuçlarını tartışırlarsa mutlaka sürece katkı sağlayacaktır. Uzlaşmaya yönelik siyasi irademizi her zaman net ve kuvvetli şekilde koruyarak böyle çalışmalar vesilesiyle en uygun çözümü bulacak, Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını koruyacak yaklaşımlardan yana olmaya devam edeceğiz."
Akdeniz Harekatı
Oktay, panelin yarınki oturumlarında tartışılacak olan Doğu Akdeniz'de enerji politikaları ve güvenlik alanı konusunun da Kıbrıs'ın geleceği açısından büyük önem arz ettiğini ifade etti.
Kıbrıs'ın sahip olduğu doğal kaynaklarla artık sorunların ve çözümsüzlüğün değil zenginliğin ve refahın adası olarak anılması gerektiğini altını çizen Oktay, şöyle konuştu:
"Rum tarafı çözümsüz geçen her yeni günü kendi lehine kullanarak Ada'nın güneyinde bulunan hidrokarbon yataklarını uluslararası hukuka aykırı bir şekilde büyük şirketlere kiralamaktadır. Güney tarafını illegal yöntemlerle enerji üssü konumuna getirmeye çalışan Rumlar, ne yazık ki AB başta olmak üzere uluslararası aktörlerin de desteğini almaktadır. Ada'nın kıta sahanlığındaki doğal kaynakların tek sahibi olduğunu zanneden Kıbrıs Rum tarafının girişimlerine göz yummayacağımızı burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Akdeniz Harekatı kapsamında çelikten irademizle Doğu Akdeniz'deyiz. Araştırma gemilerimize ve sondaj platformlarımıza koruma, destek ve refakat sağlıyor, mavi vatanın her köşesinde hem Türkiye’nin hem KKTC’nin meşru haklarını savunuyoruz."
Oktay, Akdeniz Harekatı kapsamında donanmada görev yapan tüm denizcilere, sivil bahriye ekiplerine, Fatih, Barbaros Hayrettin, Yavuz ve Oruç Reis gemilerinde görev yapan mürettebata en içten sevgi ve selamlarını gönderdi.
KapalıMaraş
Kıbrıs meselesinin tarihi ve hukuki bir mesele olduğunu anlatan Oktay, kullanıma açılması planlanan Kapalı Maraş bölgesine ilişkin tartışmalara bu anlayışla yaklaşmak gerektiğini düşündüğünü söyledi.
Kapalı Maraş'ta KKTC Hükümeti tarafından yürütülen, Türkiye'nin de desteklediği envanter çalışmasının sonuçları ışığında, arazilerin büyük çoğunluğunun vakıf malı olduğunun tespit edildiğini vurgulayan Oktay, şunları kaydetti:
"Bu vakıf arazileri, 1950’li yıllarda İngiliz sömürge yönetimi tarafından hukuka aykırı şekilde şahıslara devredilmiştir ve arşivlerde bu hukuksuzluğun belgeleri mevcuttur. Maraş'ta bulunan tarihimizin bir parçası ve atalarımızın mirası olan vakıfları ve vakıf mallarına ilişkin hukuki çerçeveyi görmezden gelemeyiz. Kapalı Maraş, tarihi belgeler ışığında hakkaniyetli bir şekilde malların iadesi sağlanarak kullanıma açılacaktır. Kapalı Maraş'ta bulunan vakıf mallarının hukuki statüsüne ilişkin yarınki panel oturumunun çıktılarını özellikle takip edeceğiz. Herkes müsterih olsun; çözümsüzlüğü dayatanlara karşı, Kıbrıs Türk halkının çözümsüzlüğe sonsuza dek mahkum edilmesine izin vermeyiz. Çünkü şanlı tarihimizin ışığında biz Kıbrıs'a Toroslar'dan Geçitköy'e akan sularla, 448 yıldır Selimiye'den okunan ezanlarla bağlıyız. Biz Kıbrıs'a şehit ve mücahitlerimizle, zulme karşı tek yürek mücadelemizle ve kardeşlik bağlarımızla sarılmışız. Türkiye, garantör ülke olarak sorumluluklarını bugüne kadar olduğu şekilde bundan sonra da yerine getirecektir. Kıbrıs Türkü'nün yaşam kalitesini ve mevcut imkanları yükseltecek iradeye, dirayete ve kudrete sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak Ada’da mevcut statükonun iyileştirilmesi için artık uluslararası toplumun sorumluluğu tartışmasızdır. Kıbrıs Rum tarafının AB üyesi kabul edildiği bir ortamda eşit hak sahibi Kıbrıs Türkü’nün maruz kaldığı haksız uygulamaların siyasi, hukuki ya da insani bir açıklaması olmadığı gibi uygulanan ambargolar Avrupa Birliği’nin kurucu değerleriyle de bağdaşmamaktadır."
Uygulanan haksız ambargolara karşı Kuzey Kıbrıs ekonomisinin güçlenmesi için Türkiye'nin elini de gövdesini de taşın altına koyarak finansal katkılar sağladığını, KKTC'nin kalkınma hamlesi için teşviklerle destek verdiğini ifade eden Oktay, uygulanan ambargolara rağmen Kuzey Kıbrıs ekonomisinin tam anlamıyla güçlenmesinin mümkün görünmediğini aktardı.
"Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız tecrit"
BM, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi her fırsatta eşitlik, demokrasi ve insan haklarından dem vuran uluslararası yapıları artık daha fazla vakit kaybetmeden Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız tecride net şekilde son vermeye davet eden Oktay, "Kıbrıs Türkü'nün hukuku, hürriyeti ve güvenliği bizim milli davamızdır ve hem uluslararası hem de ulus üstü platformlarda, dünyanın vicdanına, Kuzey Kıbrıs’ın haklı mücadelesini haykırmaya devam edeceğiz. Kuzey Kıbrıs'ın özgürlük mücadelesinde seve seve canlarını feda eden kahraman şehitlerimizin emanetine daima sahip çıkacağız. Bu uğurda can veren tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyor gazilerimize sağlıklı uzun ömürler diliyorum." dedi.
Oktay, Türkiye'den ve KKTC'den gelen katılımcılarla Kıbrıs'ta Son Söz panelinin hazırlanmasında emeği geçen başta Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve Barolar Birliği üyeleri olmak üzere tüm katkı verenlere teşekkür etti.
Kaynak: AA