Paris Anlaşması ya da Paris İklim Anlaşması, 12 Aralık 2015’te Paris İklim Zirvesi’nin sonunda 195 ülkenin katılımıyla kabul edildi, 22 Nisan 2016’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke tarafından imzalandı ve formalite süreçleri tamamlandı.
Paris Anlaşması 22 Nisan 2016'da New York'ta düzenlenen bir törenle imzaya açıldı. 22 Nisan aynı zamanda Dünya Günü olarak da 1970’ten beri kutlanmakta. Avrupa Birliği anlaşmayı onayladıktan sonra, dünyadaki sera gazından sorumlu ülkelerin imzasıyla 4 Kasım 2016'da yürürlüğe girdi.
İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlar. Şimdiye kadar 197 ülke anlaşmayı imzaladı, 192’si onayladı. Onaylamayan altı ülke arasında Eritre, Libya, Irak, İran, Yemen var.
Paris Anlaşması, kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşma oldu.
Anlaşma, aynı zamanda 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi (Sustainable Development Goals-SDGs) çerçevesinde, daha istikrarlı, daha sağlıklı bir gezegen, daha adil toplumlar ve daha canlı ekonomilerin olduğu bir dünya bırakmak adına da önemli bir fırsat oldu.
Paris Anlaşması asli olarak küresel bir ortaklık
Bu Anlaşma, küresel ölçekte temiz enerjiye geçişte tüm dünyaya yol gösterecek. Söz konusu geçiş, ilgili tüm politik kararlarda, iş ve yatırım davranışlarında değişikliğe gidilmeyi zorunlu kılıyor. Paris Anlaşması, neredeyse tüm dünya emisyonlarını kapsayan, iklim değişikliği konusundaki ilk çok uluslu anlaşma özelliğine sahip.
Paris Anlaşmasının uygulanması, iklime dirençli ve iklimden olumsuz etkilenmeyecek bir geleceğe sosyal açıdan adil bir şekilde geçilmesini sağlamak için yakalanan ivmenin ve güçlü siyasi kararlılığın devam ettirilmesini gerektiriyor.
Paris Anlaşmasıyla ne hedefliyorlar?
Anlaşmanın temel amacı; emisyon azaltımı!
Bir başka deyişle; küresel ısınmaya neden olan, bugün tecrübe ettiğimiz iklim krizinin sebebi sera gazı salınımlarının azaltılması. Anlaşmada temel hedef, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarında yer alan emisyon azaltım adımlarıyla küresel sıcaklık artışını 2 derecenin kayda değer şekilde altında tutmayı başarmak, mümkünse 1,5 derecede sınırlamak ve 2050 itibariyle tüm gezegende karbon-nötr hedefine ulaşmak.
Paris İklim Anlaşması sorunu çözebilir mi?
Dünyada iklim krizini tek başına durdurabilecek bir ülke yok, bu yüzden de her ülkenin çözüme sorumluluğu oranında katkıda bulunması gerekiyor. Paris Anlaşması bir sihirli değnek değil fakat küresel iklim eylemi için uluslararası işbirliğini tesis eden bu ölçekteki tek araç.
İklim değişikliği gıda güveliğini de tehdit ediyor
İklim değişikliği, su kıtlığı ve gıda güvensizliğini de beraberinde getiriyor. İnsanlığın 2050'ye kadar yeteri kadar gıdaya ve suya erişimi de iklim değişikliğiyle mücadelede atılacak adımlara bağlı olacak.
Türkiye'nin Paris Anlaşması kapsamındaki hedefleri
Paris Anlaşması'nı onaylayan ülkelerin, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırmak ve 2050'ye kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlamak için taahhütlerini hayata geçirmesi gerekiyor.
Türkiye, 2015'te BM Sekretaryası'na sunduğu ulusal katkı beyanı çerçevesinde emisyon artışını 2030 itibarıyla yüzde 21 azaltma taahhüdünde bulundu.
Türkiye hedeflediğinin daha iyisini yapabilir mi?
Evet, çünkü veriler Türkiye’nin emisyon azaltımı için hiçbir önlem almadan bile hesapladığı miktarın çok altında sera gazı emisyonu ürettiğini gösteriyor.
TÜİK’in yayımladığı son sera gazı emisyonu envanterine göre 2019 yılında toplam emisyonlar 506,1 milyon ton CO2e olarak gerçekleşti ve azalma eğilimini sürdürdü.
Türkiye iklim değişikliği müzakerelerini neden önemsiyor
İklim değişikliği, sınır tanımayan ve gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak tüm ülkeleri etkileyen niteliğiyle günümüzün önde gelen küresel sınamaları arasında yer almaktadır.
Birleşmiş Milletler Afet Risklerinin Azaltılması Ofisi’nin 2018 yılında yayımladığı rapora göre, 1998-2017 yılları arasında meydana gelen iklim bağlantılı afetler sebebiyle 1,3 milyon insan hayatını kaybetmiş, 2,245 milyar ABD Doları maddi zarar meydana gelmiştir. Ayrıca, AB'nin iklim değişikliği gözlemleme kurumu, 2019 Temmuz ayının kayıtlara geçen en sıcak ay olduğunu açıklamıştır.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz havzası, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en hassas bölgelerden biri olarak tanımlanmaktadır. Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının azalması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır.
İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesi hususu, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat yöntemlerini değiştirecek köklü bir dönüşüm öngörmektedir. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum çalışmaları salt bir çevre sorunu olarak algılanmamalıdır. Esasen, bu mücadele gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin izleyeceği büyüme stratejilerini, enerji politikalarını, sağlık ve tarımla ilgili programlarını, su kaynaklarının kullanımını, gıda güvenliğini, düşük karbonlu ekonomiye geçiş ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini doğrudan etkileyebilecek ve bunların geliştirilmesinde belirleyici olabilecektir. Bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için gelişmiş ülkelerin, finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme taahhütlerini yerine getirmesi önem taşımaktadır.
Türkiye, yaşanan olumsuz gelişmelerin önlenmesi ve meydana gelen zararın telafisi, gelecek nesillere temiz bir çevre teslim edilmesini sağlamak, kalkınma hedeflerine halel getirmeyecek çalışma ve düzenlemeleri yapmakta, ikili işbirliğini geliştirmekte, bölgesel ve uluslararası çalışmalara etkin katılım sağlamaktadır.
Anlaşmadan Çekilme
Anlaşmanın 28. Maddesi, tarafların Birleşmiş Milletlere anlaşmadan çekilme bildirimi gönderdikten sonra çekilmelerine izin verir.
1 Haziran 2017'de dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin anlaşmadan çekileceğini duyurdu.
Trump’ın ardından Başkan olan Joe Biden, Amerika Birleşik Devletleri'nin anlaşmaya yeniden katılmasını sağlayacak bir emir imzaladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından "Paris Anlaşması'na tekrar hoş geldiniz!" denilerek karşılandı.
Grafik: Şeyma Özkaynak