Parçalı Bulutlu 3.8ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
06.04.2018 11:23

Dünyanın gözü önünde 800 bin Ruandalı katledildi

Ruanda’da 6 Nisan 1994'te Tutsilere karşı başlatılan ve yaklaşık 800 bin kişinin hayatını kaybettiği soykırımdan bu yana 24 yıl geride kaldı.

Dünyanın gözü önünde 800 bin Ruandalı katledildi

Dünyanın gözleri önünde tarihin en büyük soykırımlarından birine maruz kalan Ruandalılar için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her yıl 7 Nisan Ruanda Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü düzenleniyor.

Vahşetin sorumlularına yönelik adalet arayışları günümüzde halen sürerken, hem dünya kamuoyu hem de Ruandalılar ülkedeki etnik milliyetçiliği körükleyen sömürgeci devlet Belçika ve yaşananlara müdahale etmeyen Birleşmiş Milletler (BM), ABD ve Fransa’yı unutmuyor.

Almanların 19. yüzyılda, Belçika'nın ise 1922'de sömürgesine giren Ruandalılar, sömürgecilik döneminin mirası olan ve yıllar geçtikçe etkisini artıran etnik ayrışma ve nefretin gerçek yüzüyle 6 Nisan 1994'te karşı karşıya geldi.

Hutu olan Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana'yı taşıyan uçağın düşürülmesinin üzerinden bir saat bile geçmeden ülkede Tutsilere yönelik sistematik katliamlar başladı.

Soykırımda önemli rol oynayan ve Tutsileri hamam böceğine benzeten RTLM radyosunda, 12 Nisan günü sunucu Kantano Habimana'nın şu sözleri yankılanıyordu: "Siz Rugunga yakınlarında yaşayan insanlar, dışarı çıkın! Bataklıkta hamam böceklerinin sazdan kulübelerini göreceksiniz. Bence silahı olanlar hemen bu hamam böceklerine gitmeli, onları kuşatmalı ve öldürmeli."

Yaklaşık 100 gün süren katliama öncülük eden Hutu çeteleri gördükleri her yerde Tutsileri ve şiddete karşı çıkan Hutuları öldürmeye başladı.

Katliamlar sürerken Birleşmiş Milletler askerlerinin çoğunun ülkeden ayrılması ve Fransa'nın Hutu çetelerine desteğini sürdürmesi katliamı inanılması güç boyutlara ulaştırdı.

Dünyanın gözü önünde 800 bin Ruandalı katledildi

Sömürgeciler etnik ayrışmayı başlattı

Belçika sömürgesinde 1922'den 1959'a kadar yaşayan Ruanda'da, sömürgeci Belçika'nın Tutsilerden ayrıcalıklı yönetici bir sınıf yaratma siyaseti ve ülkedeki etnik grupları ayrıştırması sonucu birbiriyle barış içinde yaşayan etnik gruplar arasında düşmanlık ve siyasi rekabet başladı.

Ülkedeki Hutu, Tutsi ve Twa'lar arasında keskin ayrımlar yapan ve her grubu ayrı kimlik kartı veren Belçika, Avrupa'daki ırkçılığı Ruanda'ya taşıdı. Ülkede tarih boyunca birlikte yaşayan ve aynı dili konuşan Hutularla Tutsiler Belçikalıların ülkeye girmesiyle ikiye bölündü.

Mevcut durumu kabul etmeyen Hutular ise Tutsilerin elde ettiği ayrıcalıklara karşı bilinçlenmeye başladı ve 1957'de 10 sayfalık Hutu Manifestosunu yayınladı.

Tutsi Kralının 1959'da tahtından indirilmesi sonucu iki etnik topluluk arasında ilk çatışmalar başladı ve sonrasında yüz binden fazla Tutsi ülke dışına kaçtı.

Sürgüne gönderilen Tutsilerin bir kısmı 1963-1967 arasında Ruanda'ya geri döndü fakat büyük bir katliama uğradı. Çıkan olaylarda 20 bin Tutsi öldü, 300 bini yerlerinden edildi.

Ruanda Yurtsever Cephesi silahlı mücadeleye başladı

Sürgündeki Tutsilerin 1987'de kurduğu Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF), 1 Kasım 1990'da Uganda'dan Ruanda'nın kuzey sınırına yönelen bir saldırı başlattı ve ülkenin kuzeyini ele geçirdi.

Silahlı mücadeleye 1993'e kadar devam eden RPF, Ruanda hükümetiyle yönetimin paylaşılması, barışın tesisi ve ülkenin krizden kurtulması için Arusha Barış Anlaşması'nı imzaladı.

Ne var ki anlaşma, Devlet Başkanı Habyarimana'nın uçağının düşürülmesiyle son buldu. Uçağın kim tarafından düşürüldüğü henüz bilinmemekle birlikte her iki taraf da o günlerde uçağı karşı tarafın düşürdüğünü ileri sürdü.

Tampon gücün sayısı azaltıldı

6 Nisan 1994’te Tutsilere karşı Kigali'de gerçekleştirilen ilk saldırılarda palalar kullanıldı. Birkaç saat içinde olaylar tüm ülkeye yayıldı. RPF ise 8 Nisan'da Mulundi'den Kigali'ye doğru karşı saldırı başlattı.

Ülkede mahsur kalan Batılılar 9 Nisan'da BM'nin düzenlediği operasyonla kurtarılırken, BM, ABD'nin de teşvikleriyle 21 Nisan'da tampon güç ve gözlem için bölgede bulundurduğu Mavi Berelilerin sayısını 2 bin 500'den 250'ye düşürdü.

Hayatını kaybedenlerin sayısı 12 Mayıs itibariyle 200 bine ulaştı. BM olaylar için "soykırım" kavramını kullanmak istemese de açıklamasında "bir etnik grubun üyelerinin tamamen ya da kısmen yok edilmesine yönelik uluslararası hukuku ihlal eden eylemler" ifadesini kullandı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 17 Mayıs'ta Ruanda'ya giden silahlara ambargo kararı alırken, BM Genel Sekreteri 31 Mayıs'ta sivil kayıpların 250 bin ila 500 bin olduğunu açıkladı.

Fransa soykırımcıları korudu

Fransa, 23 Haziran'da ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu'nu başlattı. Ancak Fransa, soykırımı engellemek yerine soykırımcılara silah ve mühimmat desteği sağlayarak RPF'nin ilerleyişini kısıtladı.

Tutsi olan ve bugün Ruanda'da Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Paul Kagame önderliğindeki RPF'ye bağlı ordu, 4 Temmuz'da Kigali ve Butare'nin kontrolünü sağladı.

Ordu, 17 Temmuz 1994'te ülkenin tamamına yakınında kontrolü sağladı ve soykırım eylemleri sona erdi. 3 ay süren olaylarda BM'ye göre 800 bin, Ruanda resmi makamlarına göre ise 1 milyondan fazla Tutsi ve muhalif Hutu hayatını kaybetti.

Soykırım mağdurları dava açtı

Ruanda soykırımından kurtulanlar, yaşananlardan sonra adalet arayışlarını sürdürmek için hem BM nezdinde açılan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (ICTR) ilaveten Belçika ve Fransa mahkemelerine başvurdu.

ICTR'de 93 kişi yargılandı, bunlardan 62'si hüküm giyerken 14'ü yöneltilen suçlamalardan aklandı.

Geçen ay, soykırımından kurtulanlardan bazıları, Belçika devletinin soykırımda sorumluluğu olduğu iddiasıyla Brüksel İstinaf Mahkemesi'nde dava açtı.

Davacılar, Belçika devleti tarafından görevlendirilen yetkililerin, 1994 Nisan'da Tutsilerin bulunduğu bir okulu korumasız bırakarak Ruanda'da bulunan Belçikalıların tahliyesine gittiğini, bu nedenle okulda bulunan yaklaşık 2 bin kişinin Hutular tarafından katledildiğini savundu.

Fransa merkezli üç sivil toplum örgütü ise geçen yıl Fransız bankası BNP Paribas hakkında silah ambargosunun üzerinden bir ay geçmesine rağmen silah temini için para transferi yaptığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

Kagame, Fransa'yı suçladı

Ruanda Cumhurbaşkanı Kagame, 2006'da Fransa’yı soykırıma açıkça destek vermekle suçlarken, Ruanda Ulusal Soykırımla Mücadele Komisyonu, 2016'da, "Fransız subaylarının soykırım suçunun faili ve iş birlikçisi olduklarını" ileri sürerek, aralarında emekli Genelkurmay Başkanı Jacques Lanxade'nin de olduğu üst rütbeli 22 Fransız subayın ismini açıkladı.

ABD'li avukatlık ofisi Cunningham Levy Muse tarafından Ruanda hükümeti için hazırlanan ve soykırımdaki Fransız etkisini araştıran raporda, silah ambargosuna rağmen soykırım sırasında Fransızların Kongo Demokratik Cumhuriyeti üzerinden ülkeye silah sokmaya devam ettiği bilgisine yer verildi.

Fransız gazeteci Patrick de Saint-Exupery, "XXI" dergisi için yazdığı "Afrika'daki suçlarımız" başlıklı makalesinde, Fransız arşivlerine dayanarak Fransa'nın Ruanda'daki soykırımı işleyenlere yardım ettiğini belirtti.

Makalesinde, soykırım sırasında “Turkuaz Operasyonu” adı altında 2 bin 500 Fransız askerinin soykırımın önüne geçme iddiasıyla bölgeye gönderildiğini anımsatan Saint-Exupery, bu askerlere verilen gizli emirle soykırım yapan Hutuları yeniden silahlandırmalarının istendiğini kaydetti.

Saint-Exupery, Hutuları silahlandırma talimatının, dönemin Cumhurbaşkanı François Mitterand'ın Genel Sekreteri Hubert Vedrine'in yazılı emriyle verildiğini ileri sürdü. 

Kaynak: AA

Sıradaki Haber
Veliaht Prens Selman'dan Google'a iş birliği ziyareti
Yükleniyor lütfen bekleyiniz