Brüksel'de geçekleştirilecek NATO Zirvesi marjında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden bugün ilk kez ikili görüşme gerçekleştirecek.
Görüşme Türkiye saatiyle 18.00'de olacak.
Liderler, bu vesile ile 2 ülke arasındaki iş birliği imkanlarını ve çözüm bekleyen sorunları ele alma fırsatı bulacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Brüksel'e hareketinden önce Atatürk Havalimanı'nda görüşmede ele alınacak konularla ilgili bilgi vermişti:
"Görüşme alanımız çok geniş. Zira 24 Nisan, bizler için maalesef çok çok olumsuz bir süreç oldu. Böyle bir yaklaşımı tabii ki beklemezdik ama bu yaklaşım bizleri ciddi manada üzmüştür ve bunu gündeme getirmeden geçmeyi tabii doğru bulmamız mümkün değil. Zira Türkiye rastgele bir ülke değil. Türkiye, Amerika ile NATO'da müttefik bir ülke. İki müttefik ve bu iki müttefikin kalkıp da bu konuda NATO'yla yakından uzaktan alakası olmayan Ermeniler konusunda böyle bir yaklaşımın içerisine girilmesi bizi rahatsız etmiştir, üzmüştür. Tabii bunu hatırlatmadan geçmek mümkün değildir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Haziran'da TRT ekranında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, ABD-Türkiye ilişkilerine değinerek Biden ile yapacağı görüşmede iki2 ülke ilişkilerinin niçin böyle bir gerilim safhasına geldiğini soracağını ifade etmişti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da TRT Haber Özel yayınında yaptığı değerlendirmelerde ABD'nin Türkiye ile birçok alanda birlikte çalışma arzusunda olduğunu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında yapılacak görüşmenin "olumlu geçeceğine" inandığını söyledi.
Bu görüşmenin her bakımdan önemli ve kritik olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu,"(ABD'nin) birçok bölgesel konuda da daha yakın çalışmak arzusunda olduğunu görüyoruz. Bunları yapabiliriz ama bizim de beklentilerimizin karşılanması gerekiyor" ifadesini kullandı.
Peki Türkiye'nin ABD'den beklentileri neydi?
Türkiye'nin öncelikli beklentileri Washington'un PKK-YPG-PYD'ye desteğinin durdurulması, terör örgütü elebaşı Gülen'in iadesi ve S-400/F-35 ihtilafının aşılması yönündeyken ABD'nin Türkiye ile ilgili de bazı beklentileri var.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Beyaz Saray'da verdiği bilgilendirmede ABD Başkanı Joe Biden'ın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı iyi tanıdığını belirterek, "Biden ve Erdoğan, ilişkilerin tüm boyutlarını gözden geçirmek için bu fırsatı değerlendirmeyi dört gözle bekliyor" açıklamasında bulunmuştu.
İşte Erdoğan-Biden'ın ilk yüz yüze görüşmesinde ele alınması beklenen bazı başlıklar:
Suriye ve ABD'nin PKK-PYD'ye desteği
ABD-Türkiye ilişkilerini zedeleyen en önemli konulardan biri Washington'un PKK-YPG-PYD'ye askeri desteği.
Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 1 Haziran'daki mülakatta, "Bizim için çok önemli olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadeledir, YPG ile mücadeledir” diyerek bu konunun listenin başında olduğuna dikkat çekmişti.
Erdoğan Pentagon'un PKK-YPG'nin de içinde olduğu program için 522 milyon dolarlık bütçe talebini de şu sözlerle eleştirdi:
“Pentagon bütçesinde YPG'ye ayrılan para var. Resmi bütçenin içine koydular. Bu da kendi sitelerinde her yerde çıktı. ABD bizim müttefikimiz ise bu müttefik bizim yanımızda mı yer alacak, teröristlerin yanında mı yer alacak? Maalesef teröristlerin yanında yer alıyorlar. Biden döneminde terör örgütüne destekler devam ediyor.”
2014 yılında terör örgütü DEAŞ'ın Suriye ve Irak'ta geniş bölgeleri ele geçirmesi sonucunda harekete geçen ABD, terör örgütüne karşı bir başka terör örgütü olan YPG'yi kullanmaya başladı.
ABD'nin terör listesinde de yer alan PKK'nın Suriye uzantısı YPG/PYD'ye verilen askeri desteğe meşruiyet kılıfı uydurmak için Pentagon, bu güçleri yeniden yapılandırarak adını Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) değiştirme yoluyla PKK ile bağlantısını gizlemeye çalıştı.
Ankara'nın toprak bütünlüğünü tehdit eden bu örgüte yapılan askeri desteğe itirazına rağmen, ABD, PKK ile örgütün Suriye kolu YPG'nin farklı olduğunu savunmaya devam etti. Ancak bu iddia, hem hazırlanan raporlar hem de ABD'li yetkililerin açıklamaları ile çelişiyordu.
2018 yılı Amerikan Ulusal İstihbarat Raporu'nda, "YPG, PKK'nın Suriye'deki milis gücüdür" ifadesi kullanıldı. ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin açıklaması da itiraf niteliğindeydi. Jeffrey, "YPG ile PKK arasındaki bağ çok açık ve bu bizim için büyük sorun" ifadelerini kullanmıştı.
Ancak tüm bunlara rağmen ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, YPG'nin liderliğindeki SDG güçlerine binlerce tır silah ve mühimmat sağladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk devletin yetkililerinin tepkileri üzerine, Amerikalı yetkililer, örneğin o dönemde ABD Savunma Bakanı olan James Mattis (Jim Mattis), PYD/YPG ile ülkesinin ilişkilerinin “taktiksel” olduğunu iddia ederek, DEAŞ'ın yenilmesi sonrasında bu güçlerine verilen silahların geri alınacağını savunmuştu. Ancak ABD bu sözlerini hiç bir zaman yerine getirmedi.
ABD, havadan da sağladığı destekle DEAŞ'tan boşalan bölgelerin YPG'nin işgaline geçmesini sağladı.
2015-2018 arasında DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi görevini yürüten Brett McGurk'in döneminde ABD'nin YPG'ye desteği artarak devam etti.
2017 yılında DEAŞ'ın büyük ölçüde güç ve elindeki çoğu toprakları kaybetmesine rağmen ABD, terör örgütü YPG'yi desteklemeye devam etti.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Aralık 2018'de Suriye'den çekileceği yönündeki açıklamasından sonra bile ABD askerleri Suriye'de varlığını sürdürdü. DEAŞ ile mücadele sona erdikten sonra bu güçler ülkenin doğusundaki petrol sahaları bölgelerinde konuşlandı.
YPG/PKK işgali altındaki bölgelerde petrol çıkarma işlemleri de ABD'li eski büyükelçi James Cain ile eski ordu mensubu James Reese tarafından 2019 yılında kurulan Delta Crescent Energy adlı firmaya verildi.
Böylece ABD, Suriye'deki operasyonlarında harcadıklarını, Suriye petrolüyle telafi etmeye çalıştı.
Washington, Türkiye'nin her fırsatta dile getirdiği rahatsızlığını ise göz ardı etmeye devam etti. Son olarak Amerikan Merkez Kuvvetleri (CENTCOM) Komutanı General Frank McKenzie’nin Suriye ziyaretiyle, YPG’nin sorumlularıyla görüşmesi ve örgüte yolladıkları zırhlı Bradley araçlarıyla poz vermesiyle ABD’nin terör örgütü PKK’ya desteğini bir kez daha gözler önüne sermişti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 9 Haziran'daki TRT Haber özel yayınında, bir zamanlar Suriye'den tamamen kopan ve sadece Suriye'nin kuzeydoğusuyla ilgilenen ABD'nin yeniden bu konuya önem vermeye başladığını söyleyerek, Washington'un Türkiye ile bu konuda iş birliği yapmak istediğinin altını çizdi:
"Suriye konusunda ABD bizimle bu dönemde daha iyi bir şekilde çalışmak istiyor. Bir ara Suriye'den tamamen kopmuştu, sadece kuzeydoğu Suriye ile ilgileniyordu. Trump döneminde 'Burada petrol var onun için kalacağız' diyordu. Libya'yla hiç ilgilenmiyordu ABD, şimdi daha yakından ilgileniyor."
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ise Senato Dış İlişkiler Komisyonu önünde yaptığı konuşmada ABD'nin Suriye'de "terörle mücadele" ve Rusya ile İran'ın olumsuz etki alanı ile başa çıkmak gibi konularda Türkiye ile önemli ve kesişen çıkarları olduğunu da kaydetti.
S-400 / F-35 krizi
Suriye savaşı başta olmak üzere güvenlik ihtiyacı gün geçtikçe artan ve hava sahası tehditlere açık hale gelen Türkiye, NATO müttefiklerince de desteklenmemesi nedeniyle kendi hava savunma sistemlerini oluşturmaya yöneldi.
Türkiye, ABD'den satın almak istediği Patriot hava savunma sistemini Washington'un olumsuz tutumu nedeniyle elde edemeyince yüzünü Rusya'ya çevirdi.
Rusya'nın cazip teklifini değerlendiren Türkiye, S-400 hava savunma sistemini satın almak konusunda karar verdi. Ancak bu adım Washington'da tepkiyle karşılandı.
Türkiye'nin güvenlik endişelerine karşılık vermeyen Washington, bu sefer Ankara'yı S-400 sisteminden vazgeçirmek için F-35 savaş uçakları projesini koz olarak kullandı.
Zaman içerisinde bu konudaki muhalefetini sertleştiren ABD, S-400’ler konusunu Türkiye’nin ortak üreticilerinden olduğu F-35’ler için bir ön şart haline getirdi.
ABD'nin baskısına rağmen Türkiye, S-400'ün alımı için Eylül 2017'de Rusya ile sözleşme imzaladı. Bu anlaşmanın çerçevesinde ilk parti teslimatı Temmuz 2019'da gerçekleşti.
S-400 teslimat sürecinin 2020'de tamamlanmasına rağmen ABD'nin Türkiye'ye baskıları yine de devam etti.
Türkiye'ye sistemi aktifleştirmeme çağrısı yapan ABD Ankara'yı çeşitli yaptırımlarla tehditlerini sürdürdü.
Bu yaptırımlardan biri de Türkiye'yi 'Amerika Düşmanlarına Yaptırımlarla Mücadele Yasası (CAATSA)' kapsamına almak oldu.
ABD Hazine Bakanlığı, Rusya'dan S-400 sistemlerinin alımı nedeniyle Türkiye'ye bazı yaptırımlar uygulama kararı alarak, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit'i yaptırım listesine ekledi.
ABD 7 Mayıs 2021'de, Türkiye'nin F-35 programından çıkarıldığını resmi olarak Ankara'ya bildirdiğini de açıkladı.
F-35 projesi kapsamındaki tüm mali sorumluluklarını yerine getirmesine rağmen programdan çıkarılmasının 'hukuka aykırı' olduğunun altını çizen Türkiye, haklarını aramak için ABD'de girişimlerde başlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, 1 Haziran'daki mülakatta bu konuya değinmişti:
"En son S400 konusu gündeme geldiğinde Stoltenberg şunu söylemiştir: Biz hiçbir ortağımızın hangi tür silah kullandığına karışmayız, o onları tasarrufundadır. ABD'liler bırakın bize silah satmayı bizde olanları aldı götürdü. Biz S400'lere ihtiyacımız olduğu için aldık. Türkiye'nin kendimi koruma hakkı yok mu?”
Terör örgütü elebaşı Gülen'in iadesi
Türkiye'nin yakın tarihindeki en önemli kırılma noktalarından biri olan 15 Temmuz darbe girişimi, ABD-Türkiye ilişkilerinde yaralara bir yenisini ekledi.
ABD'nin Pensilvanya eyaletinde ikamet eden Fetullah Gülen'in talimatı ve liderliğinde yürütülen bu başarısız girişime karşı, ABD yönetiminin kayıtsız kalması Ankara-Washington arasında ciddi bir güven kaybına neden oldu.
ABD yönetiminin 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında konuyla ilgili yaptığı açıklamalar için seçtiği kelimeler ve mesajlar, Obama’nın darbe girişiminden sonrası Türk mevkidaşını aramak için dört gün beklemesi, darbe sonrasında yine FETÖ elebaşı Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda aleyhte tutum takınılması, Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en kötü dönemlerinden birisinin yaşanmasına sebep oldu.
Darbe girişiminden 4 gün sonra Adalet Bakanlığı tarafından Türkiye'ye iadesi istenen Fetullahçı Terör Örgütü elebaşı Gülen, yapılan tüm girişimlere rağmen Türkiye'ye teslim edilmedi.
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ABD'ye yaptığı ziyaretler ve Başbakan Binali Yıldırım'ın ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmeleri ve hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD'li mevkidaşı Donald Trump düzeyindeki görüşmelere rağmen, ABD Gülen'i Türkiye'ye iade konusunda adım atmadı.
Türkiye, bugüne dek ABD'ye toplam yedi iade talebini iletti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 9 Haziran'daki TRT Haber özel yayınında ABD'nin iç güvenliği endişeleri nedeniyle Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) eliyle, FETÖ'nün ABD'deki faaliyetleriyle ilgili bir soruşturma yürüttüğünü hatırlatarak, söz konusu Türkiye'nin ulusal güvenliği olunca ABD'nin adım atmadığına dikkat çekti.
Dünyada FETÖ'nün aktif olduğu ülkede devam eden mevcudiyetiyle ilgili ABD'nin hiçbir adım atmamasını da eleştiren Çavuşoğlu, Türkiye'nin bu yöndeki beklentisini de ortaya koymuş oldu.
Sözde 'Ermeni soykırımı' iddiası
Biden yönetimi ile Ankara'nın arasını açan bir başka başlık da Washington'un 1915 olaylarıyla ilgili tutumu ve sözde 'Ermeni soykırımı' iddiası.
ABD Başkanı Joe Biden'ın, 24 Nisan'da yaptığı açıklamada daha önceki başkanların aksine 1915 olaylarını 'soykırım' olarak tanıması, Ankara'da büyük bir tepkiyle karşılandı.
Ermeni lobisinin yalanlarını kabul eden Biden'ın bu adımından sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklamayı tümüyle reddettiklerini belirterek, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Tarihimiz hakkında kimseden ders alacak değiliz. Siyasi fırsatçılık barış ve adalete karşı en büyük ihanettir" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 1 Haziran'daki TRT özel mülakatında bu konuyla ilgili tepkisini şöyle dile getirmişti:
"Gerilimin sebebi ne? Bu da sözde Ermeni soykırımı... Artık bıktık, her 24 Nisan gelir, 'Amerika Ermenilerle ilgili ne diyecek?' Bütün işin bitti de Ermenilerin avukatlığına sen mi soyunuyorsun? Bırakalım bu işi tarihçiler yapsın, bunu tarihçiler çalışsın. Bütün bunların çalışmalarından sonra önümüze gelen tablo üzerinden gerekli adımları atalım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan-Ermenistan meselesini ve ABD'nin sözde 'Ermeni soykırım' ifadesiyle ilgili tutumunu bu sözlerle ifade etmişti:
“Yıllar geçti, Minsk üçlüsü olarak bilinen ABD, Rusya ve Fransa bir Azerbaycan Ermenistan sorununu çözemediler. En sonunda Azerbaycan kendi göbeğini kendisi kesti. Burada da kalkıp hiç mi hiç alakası olmayan bir Türkiye'yi böyle bir konunun içerisine nasıl atarsın. Söylemek istediğin, yapmak istediğin bir şey varsa NATO müttefikin olarak gel bu işi çalışmaları yaptırtalım ondan sonra konuşalım. Biz bir kasaba devleti değiliz, Türkiye Cumhuriyetiyiz. Türkiye'yi bu şekilde köşeye sıkıştıranlar önemli bir dostu kaybederler.”
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi
Masaya gelmesi beklenen konulardan biri de Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi.
ABD'nin ikide bir Doğu Akdeniz meselesini Türkiye'nin karşısına getirdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan da 1 Haziran'daki röportajda, “Utanmadan sıkılmadan bize diyorlar ki Kıbrıs'ın etrafındaki bütün doğal gaz petrol yataklarıyla ilgili hakkınız var mı yok mu? Ellerinden gelse, buraları boşaltın gidin diyecekler. Bu konuda kararlıyız” demişti.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) hakkaniyetsiz ve maksimalist Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) iddialarına karşın Türkiye, bölgedeki çıkarlarını ve KKTC Türklerinin haklarını korumaya yönelik adım atarak Doğu Akdeniz'de sismik araştırma faaliyetlerini başlatmıştı.
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, 9 Haziran'da Senato Dış İlişkiler Komisyonu önünde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetleri için "rahatsız edici" ifadesini kullandı. ABD'nin "Türkiye'nin çıpasını Batı'da tutmaya çalışacağını" belirtti.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesi olarak saydığı sulardaki sondaj çalışmalarına son vermesini ve gemilerini çekmesini olumlu bulduklarını anlatan Blinken, Doğu Akdeniz meselesinin Erdoğan-Biden görüşmesinde ele alınacağını belirtti.
Afganistan
Afganistan meselesi de Erdoğan-Biden görüşmesinin gündeminde yer alması beklenen konulardan biri.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, TRT Haber özel yayınında bu konuya da değinmişti.
Afganistan'ın başkenti Kabil'deki havalimanının Türkiye'nin işletmesi konusunda uluslararası basındaki haberlerle ilgili konuşan Çavuşoğlu, bu havalimanının herkesi ilgilendiren bir konu olduğunu söyledi.
NATO ve müttefik ülkelerle bu konunun görüşüldüğünü belirten Çavuşoğlu, "Afganistan'da kalmak tek başına bir ülkenin destek olmadan üstlenebileceği bir sorumluluk değil. Bunun güvenlik riski de var aynı zamanda da ciddi bir külfet boyutu var. Bunun paylaşılması gerekiyor" dedi.
Ayrıca Afganistan'ın da bu konuda bir talebinin olması gerektiğine işaret eden Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Kararlı Destek Misyonu çekilirken Afganistan'a nasıl bir destek vereceğiz, bu havaalanının güvenliği ve işletilmesiyle ilgili Türkiye tek başına mı yoksa başka ülkelerle mi olacak? Bunları müttefiklerle, ABD'yle, diğer ülkelerle ve NATO'yla görüşüyoruz. Türkiye'nin önerisi, NATO çatısı altında olmasa bile NATO ve önemli ülkelerin desteğiyle bazı ülkeler bu sorumluluğu üstlenebilir. Ama burada Afganistan tarafının iş birliği hayati derecede önemli."
Karabağ meselesi
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan görüşmede Dağlık Karabağ konusunu da ele almak istediklerini belirtti.
Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ'ı Ermenistan işgalinden kurtarma harekatı 27 Eylül 2020'de başlamıştı.
Azerbaycan ile Ermenistan, Dağlık Karabağ'da Ermenistan'ın başlattığı saldırılar sonrasında 44 gün süren çatışmaların ardından 10 Kasım 2020'de ateşkes anlaşması imzalamıştı.
44 günlük savaşın sonucunda Azerbaycan, işgal altındaki topraklarının büyük bir bölümünü kurtardı.
Kurtarılan bölge, yeni ulaşım hatları sayesinde artık savaş ortamından çıkarak ekonomik canlanmanın yaşanacağı bir sürece girdi. Bu ulaşım hatlarından en önemlisi ise Zengezur koridoru.