TRT World Araştırma Merkezi’nde yardımcı araştırmacı olan Ferhat Polat, Fransa'nın Libya politikasındaki savrulmaların ülkede yarattığı tehlikeleri ve Türkiye karşıtı duruşunun altında yatan nedenleri kaleme aldı.
Darbeci General Halife Hafter’in müttefiklerinden Fransa, geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu delmek suretiyle Libya’daki ateşkes çabalarına köstek olmakla itham etti.
Hafter, geçen yılın Aralık ayına kadar Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Rusya ve Fransa’nın da aralarında yer aldığı bazı ülkelerin verdiği önemli destek sayesinde Libya’nın meşru hükümetine karşı askeri üstünlüğünü korudu.
Türkiye, Kasım 2019’da BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile askeri bir anlaşma imzaladı ve o tarihten bu yana Libya’da sahadaki dengeleri değiştiren silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve hava savunma sistemleri başta olmak üzere önemli ölçüde askeri destek sağladı.
Türkiye’den gelen hayati destek sayesinde, BM destekli hükümetle aynı safta yer alan güçler, Nisan ayından bu yana darbeci Hafter’e düzenli bir şekilde çok sayıda kayıp yaşattı ve bu da Hafter’in Libya’nın batısındaki milislerinin nihayet yenilgiye uğramasına yol açtı. BM destekli güçler bu sıralar petrol sahalarına ve doğuya açılan bir kapı mahiyetindeki kıyı kenti Sirte’de Hafter’in milliliği kendinden menkul “Libya Ulusal Ordusu”na (LUO) karşı savaşıyor.
Fransa'nın Libya politikasındaki savrulmalar
Bu yenilgiler, Nisan 2019’da başkente yönelik taarruzunu başlatmasının üstünden bir yıldan uzun bir süre geçtikten sonra Hafter ve destekçilerine indirilmiş önemli bir darbe oldu. Fransa Dışişleri Bakanlığı, indirilen bu darbelerin ağırlığını kanıtlarcasına, Türkiye’yi Libya’da “saldırgan” bir rol oynamakla suçladı. Bu asılsız suçlama darbeci generalin artık gerilemekte olduğu gerçeğini gizleyemez.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Fransa’yı Hafter’i destekleyerek NATO’nun güvenliğini tehlikeye atmakla suçladı. Kalın, Türkiye’nin Libya’nın meşru hükümetini desteklerken, Fransız hükümetinin gayrimeşru bir “savaş ağasını” desteklediğini ve böylelikle bölgenin güvenliğini ve Libya’nın siyasi istikrarını tehlikeye attığını vurguladı.
Fransa’nın bugüne kadar Libya’daki iki ana fraksiyona karşı tutumu bir uçtan bir uca sürekli bir savrulma tablosu izledi. Fransız hükümeti, BM destekli hükümete sözde destek verirken, Hafter’le yakın işbirliği içinde oldu.
Basına yansıyan haberlere göre , Fransız hükümeti Hafter’e verdiği büyük destek dahilinde ona silah, eğitim, istihbarat ve özel kuvvetler desteği sağladı. Fransız askeri güçleri gizli-kapaklı bir şekilde Libya’da görev yapıyor. Medya kuruluşları, silahlı Fransız istihbarat görevlilerinin geçen yıl Nisan ayında Tunus-Libya sınırını geçerken tutuklandığını bildirdi.
Dahası, Fransa’nın, Libya’da hükümet güçlerinin Garyan’ı Haziran ayı sonlarında Hafter’den geri aldığı zaman keşfedilen ABD yapımı Javelin anti-tank füzelerinin sahibi olduğunu itiraf etmiş olması, bize Fransa’nın Libya’daki rolü hakkında önemli sorular sorduruyor.
Fransa, AB'nin Libya'daki nüfuzunu zayıflatıyor
Avrupa Birliği (AB), BM destekli hükümeti resmen destekliyor. AB’nin tutumuna rağmen Paris, Hafter’le güçlü ilişkiler geliştirdi ve bu da AB’nin Libya üzerindeki nüfuzunu zayıflatıyor.
Hafter uluslararası arenada tanınan hükümete karşı saldırılarını geçen yılın Nisan ayında başlatmasından kısa bir süre sonra AB harekete geçerek saldırıyı kınamaya karar verdi, fakat Fransa kınama kararını engelleyerek Hafter’in, saldırılarına, sonuçlarını umursamadan devam etmesine müsaade etmiş oldu.
Fransa Libya’da çeşitli stratejik, jeopolitik ve ideolojik çıkarlara sahip. Libya’ya müdahalesinin en büyük motivasyonu kendi ekonomik çıkarlarının korunmasından ileri geliyor ve bu müdahale Kuzey Afrika’daki Fransız nüfuzunu güçlendirme hırsıyla aynı doğrultuda ilerliyor. Güvenlik mülahazaları da Fransa’nın bölgedeki karar alma süreçlerinde önemli ölçüde devreye giriyor.
Kaddafi iktidardayken Libya günde yaklaşık 1,6 milyon varil (BPD) petrol üretiyor ve bunu çoğunlukla İtalya, Fransa, İspanya ve Almanya’ya ihraç ediyordu. Libya petrolünün çıkarılması ucuz ve Avrupa’ya ihracatı kolay. Bu nedenle Paris, Fransız petrol devi Total’in çıkarlarını güvenceye alıp önünü açarak mühim ticari faydalar devşirmenin peşinde.
Fransa’nın Afrika’nın Sahel bölgesinde terörle mücadele konusuna sergilediği yaklaşım son derece askeri bir mahiyet arz ediyor gibi; ki bu yaklaşımı da şimdiye dek bölgedeki demokratik süreçler yerine askeri rejimleri destekleme pahasına tecelli etti.
Fransa ile geleneksel olarak yakın bağları olan birçok hükümetin insan hakları, yolsuzluk ve gücün küçük bir iktidar elitinin elinde teksif olması dibi durumlardan dolayı iç yönetimleri konusunda sicilleri bozuk. Örneğin, Togo eski Cumhurbaşkanı Gnassingbe Eyadema askeri bir darbeyle iktidara geldi ve baskıcı rejimiyle hükümet ederken Paris’in desteği hep arkasında oldu. Eyadema eski Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından “bizzat benim yakın dostum ve Fransa’nın da dostu” olarak tanımlanmıştır.
Paris'in tek hedefi çıkarlarını korumak
Fransa, Hafter’e yardım etmedeki başlıca amacı ekonomik faydalar devşirmek ve daha fazla siyasi nüfuz elde etmek olsa da mevcut tutumunu meşru göstermek için “terörle mücadele” mavalını okuyup duruyor. Bu haliyle Fransa’nın Libya politikası belli ki insan haklarına dair kaygıları ve demokratik idealleri göz ardı ediyor. Hatta, Fransa, Libya’yı askerî bir tek adam idaresine ve diktatörlüğe geri döndürmek isteyen Hafter’i destekleyerek, temsil ettiğini söylediği demokratik ilkelerle doğrudan çeliştiği bir pozisyona düşüyor.
Libya’nın istikrara kavuşması her türlü dışarıdan müdahalenin temel amacı olmalı. Fransa gibi ülkeler özellikle kendi küçük menfaatleriyle ilgilendikleri için, kendi çıkarlarına hizmet eden eylemleri Libya’ya sadece daha büyük belirsizlikler getirdi ve krize zamanında çözüm bulunmasını engelledi.
Fransa’nın peşinde olduğu şey, ticari çıkarlarını korumak ve Kuzey Afrika’daki siyasi nüfuzunu güçlendirmekten ibaret. Darbeci Hafter’e askeri destek ve istihbarat hizmetleri sağlayarak Fransa’nın yaptığı tek şey, 2011 yılında Libya halkına vaat ettiği “demokrasiyi” getirmek yerine ülkede daha büyük bir bölünme ve istikrarsızlık meydana getirmek gibi görünüyor.
Bu nedenle Fransız hükümeti Libya’daki politikasını yeniden gözden geçirmeli ve bütün ağırlığını NATO, AB ve Türkiye ile birlikte Libya’da ilerleme kaydetmenin tek yolu olan BM barış sürecini pekiştirmeye koymalıdır.