Açık 3.4ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
AA 10.01.2024 11:32

Gazze'deki saldırılarda 4 çocuğunu kaybeden Alul'un gözünden gazetecilik

Anadolu Ajansı (AA) serbest kameramanı Muhammed el-Alul, 5 Kasım 2023’te İsrail'in bombardımanında 4 çocuğunun ve 3 kardeşinin öldürülmesiyle ilgili, "Bu soykırımı dünyaya ifşa etmeye çalışan bir gazeteci olarak benden intikam almaya çalıştı" dedi.

Muhammed el-Alul, Gazze’de sivil hedeflerin vurulmasıyla yaşanan insani dramı dünyaya duyuran Gazzeli bir gazeteci.

Saldırıların başlamasından itibaren İsrail’in bombaladığı bölgelere, hastanelere giderek Gazze'de yaşanan trajedinin en yakın tanığı oldu. Gördüğü manzaralar karşısında bir yandan mesleğini yaparken bir yandan da ailelerle birlikte ağladı, acılarını paylaştı.

İsrail'in 5 Kasım'daki saldırılarında ise bir gazeteci ve bir babanın yaşayabileceği en büyük acılardan biriyle karşılaştı. Bu kez bombaların hedefi kendi evi ve ailesiydi.

Haberi tam da görevi başındayken öğrenen Muhammed el-Alul, çoğu kez haber için gittiği Aksa Şehitleri Hastanesi'ne, bu defa çocuklarının cenazelerini bulmak için gitti.

El-Alul, yaşları 4 ile 13 arasında değişen 4 çocuğu ile 3 kardeşini İsrail'in saldırılarında kaybetti.

İsrail-Filistin çatışmasından önce kamerasına Gazze’deki hayatın renklerini, İsrail’in saldırılarından itibaren de Gazzelilerin yaşadıklarını kaydeden el-Alul’a göre, çocuklarını kaybettikten sonra kendisi için artık hiçbir renk yok, hayat sadece “gri”.

Muhammed el-Alul, bir gazeteci ve Gazzeli olarak yaşadıklarını 10 Ocak Gazeteciler Günü kapsamında söyleşide anlattı.

"Çok savaşa şahit oldum ama bu çok başka"

Soru: İsrail’in Gazze’ye saldırıları üç ayı buldu, bu sürede 24 bine yakın Filistinli hayatını kaybetti, bunun en az 10 binini çocuklar oluşturuyor. Siz bir gazeteci olarak, 7 Ekim’de olaylar ilk başladığında sürecin bu noktaya geleceğini, Gazzelileri bu kadar etkileyeceğini düşünüyor muydunuz?

Muhammed el-Alul: Öncelikle bir gazetecinin ötesinde bir insan olarak orada 7 Ekim’de yaşanan olayın arka planını şöyle yaşadık: Ben evimde yatıyordum ve bir anda saldırıların, bombaların, füze saldırılarının sesiyle uyandık ve haberleri gördük, şok yaşadık. Askerlerin esir alındığını, İsrail tarafının baskına uğradığını duyduk. Sonrasında gelen bombalamalara, füze saldırılarına, savaş uçaklarının Gazze üzerindeki saldırılarına şahitlik ettik.

Ben tabii uyandıktan hemen sonra, çocuklarım okula gitmek istiyorlardı, okula hazırlanıyorlardı. Evde kalmalarını istedim çünkü durumun nereye evrileceğini bilemiyorduk, Gazze’nin semalarındaki uçakları, Gazze’nin vurulmasını gördük. Sonra ben de bütün ekipmanımı hazırladım ve AA’nın Gazze’deki ofisine yöneldim.

Durumun nereye evrileceğini henüz kestiremiyordum. Haberleri duyduktan sonra Filistin direnişinin İsrail’in Gazze Şeridi çevrelerine baskın düzenlendiğini öğrenmiştik. Kendi kendime şunu dedim: Büyük ihtimal uzun vadeli bir savaşa giriyoruz.

Ben şunu düşündüm, eğer bir saldırı, savaş olacaksa, İsrail’in bir suç devleti olduğunu biliyoruz, bir soykırım üzerine inşa olmuş, çocuklarını, evlatlarını Filistinlileri öldürmek üzerine yetiştiren, nefret üzerine kurulu bir devlet olduğunu biliyordum. Büyük ihtimalle bu çok uzun süreli savaş olacaktı ki aslında bu toprakların sahibi biziz ama İsrail bizim topraklarımızda bir devlet kurmuştur ve bu topraklarda Filistinlileri esir etmiştir, öldürmüştür.

Filistin direnişinin İsrail askerini yerlerde sürüklediğine dair görüntüleri yayınlanmaya başladı. Bunun üzerine de İsrail Gazze Şeridi’nin her tarafını hedef ayrımı gözetmeksizin bombalamaya başladı, insanları zorunlu göçe tabi tuttu. Kuzeyden güneye göç etmeye zorladı, kuzeyi vuruyor, güneyi vuruyor. Vurduğu her evde en az 60-70 Filistinli şehit vardı. Yani çoluk çocuk hiçbir şekilde ayrım gözetmeksizin Gazze Şeridi'ni vurmaya başlamıştı.

Ben bir gazeteci olarak birçok savaşı görüntülemeyi, birçok savaşı takip etmeyi başardım, çok savaşa şahit oldum ama bunun çok başka olduğunu söyleyebilirim. Bunun benzersiz olduğunu söyleyebilirim. İsrail çok net bir şekilde Filistin direnişine ulaşamadığı için sivillerden intikam almaya karar vermişti. Nitekim fiilen buna da şahit oldum ki hastaneye gelen şehitlerin büyük çoğunluğunu kadın ve çocuklar oluşturdu. Bu saldırılarda bebeklerin dahi şehit olduğuna şahit oldum. Hangi bebek bir suç işlemişti ki öldürülmeyi hak ediyordu, neden dolayı bu bebekler öldürüldü?

"Bir Nekbe daha yaşıyoruz"

Soru: Gazeteci olarak dediniz ki "Birçok savaş takip ettim ama bu savaş çok daha farklıydı", hangi açılardan çok daha farklıydı?

Muhammed el-Alul: 2014 savaşı, Şucaiye Mahallesi'nde daha lokal bir iltica, sığınma durumu gördüm. İnsanların oradan Gazze’nin diğer bölgelerine sığınmaya çalıştıklarını görmüştüm. Diğer savaşlarda insanların kitlesel olarak bir sığınma durumu yoktu ancak bu savaşta toplu bir sığınma durumu var, Filistinlilerin kendi yerlerinden çıkması durumu söz konusu. Daha önceki savaşlarda Filistinliler evlerinde kalabiliyordu, en azından evlerinin hedef alınmadıklarını biliyorlardı. Su vardı, insanların gıdaya erişimi vardı. Vurulanların, yaralananların, insanların kendi evlatlarını hastanelere nakletme durumu söz konusuydu.

Bir devlet nasıl olur da doğrudan yardım ekiplerini, sağlık kurumlarını, hastaneleri hedef alır… Şifa, Endonezya hastanelerini hedef aldıklarını biliyoruz. Gazetecilerin hedef alındığını gördük. Daha lokal olan bir savaş olmuştu önceki savaşlar ama bu Gazze’nin tamamına yönelik bir savaş ve çok net bir şekilde, özellikle yeraltındaki, direnişteki Filistinlilere ulaşamayan İsrail’in net şekilde tüm Gazze Şeridi’nden intikam aldığını görüyoruz. Aynı zamanda altyapının, su kaynaklarının, gazetecilerin, ilk yardım ekiplerinin, hastanelerin bilinçli şekilde hedef alındığını, buranın yaşanmaz hale getirilmeye çalışıldığını gördüm. O nedenle bu savaşın önceki savaşlardan çok farklı olduğunu ifade edebilirim.

Biz atalarımızın, dedelerimizin Filistin topraklarından zorunlu göçe tabi tutulduğunu, 1948’de Nekbe’nin yaşandığını biliyoruz. Biz bugün onun benzerini, bir Nekbe daha yaşıyoruz. Bugün Gazze Şeridi’nde her taraf vuruluyor, yaşama koşullarının ayakta kalmasını sağlayacak hiçbir şeye izin verilmiyor, tüm dünya da bunu ne yazık ki sadece izliyor.

"Bir parça ekmeğe ulaşmak da hedefimizdi"

Soru: Bu kadar fazla saldırının olduğu bir ortamda, sizin belirttiğiniz gibi sivil ayrımı gözetmeksizin, her an her evin vurulabildiği bir ortamda siz haber takibini nasıl yapabildiniz? Bir gazeteci olarak çalışma şartlarınız neydi?

Muhammed el-Alul: Önceki savaşlarda bizim ofisimiz vardı, çekim yapıp döndüğümüzde en azından ofisimizde var olan internetten çektiğimiz görüntüleri gönderme imkanımız vardı. Bu savaşta ofisimiz yoktu, böyle bir durumda ofisimizin olması da mümkün değildi. Birçok yere ulaşımımız sağlanamıyordu çünkü her taraf vuruluyordu, saldırı altındaydı. Biz çeşitli alanlarda; yolda, internet bulduğumuzda göndermeye çalışıyorduk. O kadar çok olaya şahit olduk, o kadar çok şey gördük ki çok fazla bebeğin, kadın ve çocukların şehit olduğunu gördük, hangi birinin görüntüsünü göndereceğiz, ona dahi karar vermek kolay değildi.

Ben bir gazeteci olarak görüntü aktarmaya çalışırken sadece bu değildi hedefimiz, bir parça ekmeğe ulaşmak da hedefimizdi. Sadece kendimiz için de değil, çocuklarımız, ailemiz için. Hayata dair çok zorluklar vardı. Hepimiz hedef alınabilirdik. Hem can güvenliği sorunumuz vardı hem de suya, gıdaya ihtiyacımız vardı.

Önceki savaşların böyle olmadığını söylemiştim. Bu savaşta tüm Filistin halkının zorunlu göçe tabi tutulduğunu söyleyebilirim. Artık bugün ne bir cadde ne bir sokak kaldı. Filistinlilerin oradan kaçması, yerlerinden olması... Bugün hiçbir Filistinli aile yok ki bir acı yaşanmamış olsun.

"Biz Filistinliler daha önce toplu mezarlara şahit olmamıştık"

Soru: Gazze’deki günlük yaşam günden güne nasıl değişti? Mesela şu anda Gazze’deki insanlar bir günü geçirmek istediğinde nasıl bir durumda, gıdaya, suya, elektriğe ulaşımı nasıl?

Muhammed el-Alul: Mesela bir insan için en önemli şey güvenlik ve istikrardır, ailesi ve çocuklarıyla birlikte yaşamaktır. Bugün Gazze’de hiçbiri kalmadı. İnsanlar çadırlara girmek zorunda kaldılar. İhtiyaçlarını karşılamada çok ciddi zorluklar yaşıyorlar. Şu anda kış mevsimindeyiz. Öyle bir dereceye geldi ki Gazzeliler yağmurun yağmamasını istiyorlar. Bugün ekmeğe, yemeğe ulaşmakta çok ciddi zorluklar çekiyorlar, tuvalet, banyo ihtiyaçları var. Yani hayata dair hiçbir şey aslında kalmadı diyebilirim.

Eskiden evlerde asgari düzeyde de olsa, su ve diğer gıda maddeleri vardı, bunlara ulaşmakta zorluk çekilmiyordu. Bugün bir Filistinli çocuk sabahın dördünden itibaren saatler boyunca bir parça ekmeğe ulaşmak için kuyrukta bekliyor, bir şişe su için aynı şekilde yine kuyrukta beklemeli. İnsanlar evlerinden çıkıp çadırlara yerleşmek zorunda kalıyor, sınırlara gitmek zorunda kalıyor. Eskiden en azından bu noktada daha az problemler yaşanıyordu ve evlerde bunlar vardı ama bugün bunlara dair hiçbir şey kalmadı.

Biz ilk defa böyle, bu kadar zorlu bir savaşa şahit oluyoruz. Bugün hastanelere yüzlerce yaralı, onlarca şehit cenazeleri geliyor. Biz Filistinliler daha önce toplu mezarlara şahit olmamıştık, şimdi toplu mezarlara şahit oluyoruz. Yollarda, sokaklarda, bahçelerde, çeşitli alanlarda, imkan bulduğumuz herhangi bir yerde toplu mezarlara şehitlerimizi defnetmek zorunda kalıyoruz. O kadar çok yaralı, ölü var ki birçok insan kimliği dahi belirsiz defnediliyor. İnsanlar çocuklarının, kardeşlerinin, babalarının nerede olduklarını, esir mi, ölü mü, yaralı mı bilemiyor. Böyle bir durumdayız. Biz Filistinliler daha önce toplu mezarlara şahit olmamıştık, bugün toplu mezarlara şahit oluyoruz. Çocuklarımızı, evlatlarımızı toplu mezarlara, yollara, caddelere, bahçelere gömüyoruz.

"Karşılaştığım her manzarada çoğunlukla ağladım"

Soru: Böyle bir ortamda, bir insanlık dramının yaşandığı, her gün zulme şahit edilen ortamda hem bir gazeteci olarak haberi takip etmek hem de kendi memleketinizin, insanlarınızın ölümüne şahit olmak sizi nasıl etkiledi, zaman zaman işinizle duygularınızı nasıl ayırt edebildiniz bir bombardımana şahit olup, hastaneye gittiğinizde?

Muhammed el-Alul: Ben doğrusu karşılaştığım her manzarada çoğunlukla ağladım. Buna engel olmak mümkün değildi. İnsanların evlerinde güven içinde kaldıkları, vurulan evlerde öldüklerine şahit oldum. Birçok defa bunu engellemeye çalıştım; mesleki çalışma ile duygularım arasına engel koymaya çalıştım ama bunu engellemem mümkün değildi, en nihayetinde bir insan ve Filistinli olarak bundan önce bu kadar acıya hiç şahit olmamıştım.

"Oraya yetişmem bile çok zor oldu benim için"

Soru: Tekrar acınızı açmak istemiyorum ama sizin yaşadıklarınızı da ancak sizden duyduğumuzda daha iyi anlayabiliriz. Çocuklarınızı kaybettiniz, başınız sağ olsun, bize o gün yaşadıklarınızı anlatmak istediğiniz ölçüde anlatabilir misiniz?

Muhammed el-Alul: 5 Kasım itibarıyla hayatı tamamen değişen bir insanım ben; 5 Kasım öncesi ve sonrası olmak üzere iki insan. Birincisinde ailesi, çocukları olan bir baba, aile reisi iken, bugün çocuklarının nerdeyse tamamını şehit veren bir baba, kardeşlerini şehit veren bir kardeş olarak hayata tutunmaya çalışan biriyim. Ben 13 yıldan bu yana çocuklarımın gözümün önünde büyümesine şahit oluyordum. Günden güne nasıl büyüdüklerini, güzelleştiklerini görüyordum, bir anda yok oldular. Hepsi yok oldu. Bu sadece ben bir gazeteci olduğum için, Filistinli olduğum için oldu.

5 Kasım öncesi vurulan evlerde şehit olan çocuklara, ailelerle beraber ağlardım, 5 Kasım’da kendi çocuklarım üzerine ağlamak, onlara ağıt yakmak zorunda kaldım.

Ben normalde, ailemle el-Megazi mülteci kampında yaşıyordum. O gün ben Han Yunus’ta çalışıyordum, ailem kamptaki evdeydiler ve orada vuruldular. Ulaşmam bile çok zordu, oraya yetişmem bile çok zor oldu benim için. Yaklaşık 1-1,5 saat sonra çocuklarımın ya da aile efradımın hedef alındığını öğrendim. İlk olarak bana oğlum Kays’ın (4) şehit olduğu fotoğrafı ulaştı, sonra kardeşim Atıf ve Ahmed’in şehit olduğunu öğrenmiş oldum. Yani ulaşmam zordu, daha sonra öğrenebildim.

"(Cenazeler) Her birinin teker teker yüzünü açıp hangisi acaba benim çocuğum diye öğrenmeye çalıştık"

Ben gece boyunca Han Yunus’ta kalmak zorunda kaldım. Sabah saatlerinde ancak evimin vurulduğu yere geçebildik. Aksa Şehitleri Hastanesi’ne gittiğimizde bir anda önümde yüzlerce ceset vardı nerdeyse. O kadar çok şehit vardı ki aralarından her birinin teker teker yüzünü açıp hangisi acaba benim çocuğum diye öğrenmeye çalıştık. O kadar çok fazlaydı ki. En sonunda şehit olan dört çocuğumun cenazeleriyle karşılaşabildim. Dört kardeşim şehit olmuştu, kardeşim Ahmet ve üç çocuğu şehit olmuştu, hepsini görebildim, arkadaşlarım, komşularımızın cenazeleriyle karşılaştık.

Benim ailem ne suç işlemişti, çocuklarım hangi suçu işlemişti, kardeşlerim hangi suçu işlemişlerdi de öldürülmeyi hak ediyorlardı? İsrail net şekilde bizden intikam almaya çalıştı. Benden, bir gazeteci olarak İsrail’in gerçekleştirdiği bu soykırımı dünyaya ifşa etmeye çalışan bir gazeteci olarak benden intikam almaya çalıştı, bunu net şekilde biliyorum. Sadece bölge medyasına fotoğrafları görüntüleri yansıtan değil, Batı medyasına görüntüleri servis eden biri olarak benden intikam almaya çalıştı.

Yani İsrail hala bu suçları işlemeye devam ediyor, gazetecileri, ilk yardım ekiplerini, sağlık ekiplerini, sivilleri hedef almaya ve onlardan intikam almaya devam ediyor. Neden bunu yapabiliyor İsrail? Çünkü çok net şekilde ABD ve uluslararası toplum İsrail’e destek veriyor, Arap ve İslam dünyası ise buna karşılık sadece suskunlukla izliyor. İsrail bugün de hala bu soykırımı sürdürüyor. Neden? Çünkü bütün uluslararası toplum İsrail’in yanında yer almaya devam ediyor.

"Ev açıktan çok net şekilde hedef alındı"

Soru: "Gazeteci olarak İsrail beni hedef aldı" dediniz, yani siz gazeteci olarak doğrudan doğruya İsrail'in bilinçli şekilde sizin evinizi mi hedef aldığını söylemek istiyorsunuz?

Muhammed el-Alul: Doğrusu bugüne kadar hala kendimi sorgulamaya devam ediyorum, gerçekten benim evim neden hedef alındı diye. Çünkü benim evimin bulunduğu bölgede, buna çok eminiz, herhangi bir hedef alınacak Filistin direnişine ait, Filistinli örgütlere ait hiçbir nokta yoktu. Mesela İsrail basınında, İsrail bizim bölgede bir noktayı hedef aldığında onu açıkça söylüyor; filanca örgüte ait önemli kişiyi hedef aldık şeklinde. Ancak burada hiç böyle bir durum yoktu ve hiçbir ön uyarı yapmadan sadece çocuklarımın ve aile efradımın bulunduğu ev açıktan çok net şekilde hedef alındı, bunun başka bir açıklaması yok.

"Onların orada ölmesini mi beklemem lazım"

Soru: 5 Aralık 2023'te Türkiye’ye geldiniz, eşiniz hastanede, tedavi süreci nasıl? Artık uzakta, buradan oradaki gelişmeleri izlemek haberci olarak sizi nasıl etkiliyor?

Muhammed el-Alul: Ben 5 Kasım’da çocuklarımın şehit olduğuna şahit oldum, sonrasında çocuklarımın, kardeşlerimin cenaze namazlarını ben kıldırdım. Sonrasında oradan çıkabildik eşim, oğlum Adem ve annemle beraber. Bugün babam, bir kardeşimin eşi ve çocukları hala oradalar. Gazze hala bombalanıyor. Bu soykırım, trajedi hala devam ediyor. Onları oradan çıkaramamak ayrı bir acı, orada yaşananları uzaktan dahi olsa izlemek ayrı bir acı.

Eşimin vücudunda çeşitli yerlerde yanıklar vardı, şarapnel parçaları vardı, çok zor bir ameliyat oldu. Tedavi süreci devam ediyor. Ben şu anda yaşayan bir ölüyüm, artık hayata dair hiçbir renk görmüyorum, her şey gri.

Bugün benim ailem, babam, eşimin ailesi, artık şehit olan kardeşim Atıf’ın eşi hala orada, sol ayağında platine ihtiyacı var. Bugün orada kalan aile fertlerim, günlük yaşayabilecekleri bir lokma ekmeğe dahi muhtaç haldeler. Dolayısıyla ben kendimi yaşayan bir ölü olarak tarif ediyorum.

5 Kasım’dan bu yana her gün ağlıyorum, hayatım tamamen değişti, çocuklarımın fotoğraflarına, çocuklarımdan kalan hatıralara bakıp ağlıyorum, her gün ağlamaya devam ediyorum. Ben bir babayım, bin insanım. Çocuklarımın hayallerinin gerçekleşmesi, onların hayallerini gerçekleştirmek için uğraşmak isterdim, onların sevinçlerine şahitlik etmek isterdim, Allah’a hamd olsun, her şey maalesef yarıda kaldı.

Bugün orada kalan aile fertlerimi, babamı... Kardeşimin 12 yaşında kızının kafa tasında kırık var. Kardeşimin eşi ve çocuklarının tedaviye ihtiyacı var. Onları da çıkarmaya çalışıyorum, ne yapabilirim, onların orada ölmesini mi beklemem lazım, bir şey yapmaya çalışıyorum ama elimden de bir şey gelmiyor.

"Sanki Gazze’de Hollywood filmi çekiliyor da bir kahramanın çıkmasını bekliyorlar"

Soru: Son olarak İsrail’in saldırılarını ve Gazze’de yaşananları bize tek bir kelime veya cümle ile tarif etmeniz gerekse nasıl tarif edersiniz? Hangi kelime veya cümleyi tercih edersiniz?

Gazze’de yaşanan bir soykırımdır. Çok açık şekilde dünya devletleri, bütün dünya, sanki Gazze’de Hollywood filmi çekiliyor da bir kahramanın çıkmasını bekliyorlar. Herkes bunu izliyor. Gazze’de soykırımın bir kahramanla sonuçlanmasını beklediğini ve böyle film gibi izlediklerini sanıyorum.

Bütün insan hakları ve uluslararası kurumlarına, derneklerine işgalci İsrail devletine karşı mahkemeye gitmelerini, dava açmalarını rica ediyorum. Ben de bir gazeteci ve Filistinli olarak hem Türk hem uluslararası mahkemelerde dava açacağım.

Sıradaki Haber
İsrail güçlerinden Batı Şeria'da sağlık merkezine baskın
Yükleniyor lütfen bekleyiniz