Bir yıl önce Almanya'nın Hanau kentinde ırkçı Alman Tobias R. tarafından gerçekleştirilen saldırı neticesinde dokuz kişi hayatını kaybetti. Hanau, pekçoklarına göre Almanya tarihinde ırkçılığa karşı yeni ve gerçek bir başlangıcın merkezi olmalı.
Hanau, Almanya'nın on altı eyaletinden biri olan Hessen'e bağlı yaklaşık 90 bin nüfuslu küçük bir Alman şehri. Edebiyat dünyasında neredeyse herkesin ezbere bildiği Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Külkedisi, Bremen Mızıkacıları, Uyuyan Güzel gibi yaklaşık iki yüze yakın çocuk masalının derleyicileri olan ve Grimm Kardeşler olan nam salmış Jacob Grimm (1785-1863) ve Wilhelm Grimm'in (1786-1859) doğup büyüdükleri şehir. Bundan ötürü Hanau “Grimm Kardeşler Şehri” (Bruder-Grimm-Stadt) olarak da biliniyor.
Grimm Kardeşler'i Alman edebiyatına kazandırdığı için kendisiyle iftihar eden Hanau kentinin meydanında bu gururun simgesi olarak iki kardeşin büyük bir anıtı yer alıyor. Grimm Kardeşler'in masallarından ilham alınarak kurgulanan Almanya'nın masal yolu (Deutsche Märchenstraße) Hanau'dan başlıyor ve 600 kilometre boyunca devam ediyor. Ne yazıkki artık Hanau masal yolunun başladığı noktayı değil, 21. yüzyılda ırkçılığın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteren bir "gerçeklik yolu" olarak karşımıza çıkıyor.
Grimm Kardeşler'den ötürü edebi anlamda simgeleşen Hanau, artık Almanya tarihinde kara bir leke. Irkçı fikirlerle kendisini donatmış, Almanya'daki aşırı sağ söylemden beslenmiş, yabancıların her gün ana akım medyada ötekileştirilmesinin zehrinden nasibini almış bir Alman olan Tobias R. tarafından 19 Şubat 2020'de 9 kişi bu küçük şehirde öldürüldü. Burada saldırganın Alman olduğundan özellikle bahsetmek gerekir zira bu vurgu Almanya yada Almanlara olan bir kasıtt değil, Almanya'daki ana akım medyanın üslubunu “takip ve taklitten” kaynaklanıyor.
Alışılageldiği üzere Almanya medyasında bir olay yabancı kökenli biri tarafından gerçekleştirilirse isminin hemen önüne milliyeti eklenecekti. Bu eklemenin ilgili kişiyi tanımlamak için yapıldığını düşünmek ise büyük saflık zira Almanya vatandaşı olanlar yada ikinci-üçüncü nesilden sonra gelenler artık geldikleri ülkenin kökeniyle değil Almanyalı olarak tanımlanıyor. Her ne kadar ana akım medyada saldırgan ruh sağlığı bozuk biri olarak tanımlansa da bu, saldırgan Alman Tobias R.'nin ırkçı geçmişini temizlemekten uzak.
Hanau “gerçek” bir masal yolunun başlangıcı olmalı
Hanau saldırısının ardından Şansölye Angela Merkel (CDU) dahil olmak üzere devletin en üst yöneticilerinin saldırıyı kınaması ırkçılığa karşı olumlu bir gelişme. Ancak saldırıyı kınayan söylemlerin sadece söylem bazında kalması Alman ırkçıları yeni saldırılar kurgulamaya teşvik etmekten öte bir anlam ifade etmiyor. Şansölye Merkel'in de ifade ettiği gibi “Irkçılık bir zehir ve bu zehir Almanya toplumunda mevcut”. Ancak bu zehre karşı yapılması gerekenler noktasında aradan geçen bir yılda kayda değer bir gelişme yaşandığını söylemek mümkün değil. Çünkü NSU davaları başta olmak üzere Almanya'da ırkçı motivasyonlarla işlenen saldırıların arkasındaki kişi/lere yönelik yeterli soruşturma yürütülmüyor, saldırganlara verilen cezalar ise yetersiz kalıyor.
Hukuk felsefesi açısından bakıldığında Kant cezayı “bir suçun hukuki karşılığı” ve “yetki sahibinin uyruğundakilere işledikleri suç nedeniyle acı çektirebilme ödevi ve hakkı” olarak tanımlıyor. Ancak ırkçı saldırganların işledikleri suçların karşılığında aldıkları cezaların devletin saldırganlara karşı “acı çektirme ödevini” yeterince yerine getirmediği çok açık. Eğer Almanya, toplumdaki ırkçılara karşı yeterli caydırıcı cezayı uygulayabilseydi sadece 2020 yılında müslümanlara yada müslümanlara ait cami, dernek gibi kurumlara 900 saldırı gerçekleşmezdi. Üstelik bu sayı resmi olarak kayıt altına alınanlar. Kayıtlara geçmeyen pek çok saldırının olduğu da biliniyor. 2019 yılında da pek çok saldırının yaşandığı Almanya'da 2020'de ırkçıları Corona önlemleri dahi durduramadı. Müslümanlara pek çok saldırı yapıldı. Sol fraksiyonun soru önergesine verilen cevapta Alman emniyeti silah izni olan aşırı sağcıların sayısının 1200 olduğunu açıkladı. Bu rakam silahlanan aşırı sağcıların oranının 2019'a göre 35% arttığını ortaya koyuyor. Yine Alman Anayasayı Koruma Raporu'nda aşırı sağcı olma potansiyeline sahip 32.080 kişi olduğu ve bunlardan 13.ooo kişinin şiddete yönelimli olduğu ortaya konuyor.
Rakamlar, istatistikler aşırı sağcıların varlığını, bunların giderek silahlandığını, her geçen gün şiddete eğilimlerinin arttığını, yabancılara ve müslümanlara karşı saldırı sayılarının her yıl artarak devam ettiğini gösteriyor. Bu yeni bir durum değil. Ancak Almanya'nın hem devlet hem de toplum olarak artık gerçek bir “yeni” olgusuna ihtiyacı var. Alman hükümetinin Hanau saldırısını bir milat olarak kabul edip ırkçılara karşı caydırıcı tedbirleri alması, bu grupların silahlanmalarının önüne geçmesi, şiddet eğilimi olan kişileri daha yakından takip etmesi ve hem medyada hem de siyasette toplumu ayrıştırıcı söylemlerin önüne geçmesi gerekiyor. Almanya'nın Hanau'da yaşanan acılardan gerekli dersi çıkarması ve ırkçılığa karşı tüm dünyada örnek olacak bir duruşu ortaya koyması gerekiyor. Hanau'dan başlayan „masal yolu'nun“ gerçek bir hikayeye dönüşmesi ve ırkçılığa karşı yeni bir yolun başlangıcı olması için bunların yapılması elzem. Hanau, 19 Şubat 2020'den beri içinde barındırdığı acıyla birlikte artık masallardan ziyade bir bir kara lekenin simgesi. Bunu temizlemek ise mümkün.
Kaynak: https://www.trtdeutsch.com