Delhi Başbakanı Kejriwal'in evinin önünde toplanarak, şehirdeki şiddet olaylarının sorumlularına karşı harekete geçmesini talep eden çok sayıda göstericiye, güvenlik güçleri tazyikli su ile müdahale etti.
Olaylar sırasında çok sayıda gösterici yaralanırken, aralarında öğrencilerin de bulunduğu en az 35 kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlardan bazıları, polisin kendilerini, "Jai Shri Ram (Tanrı Ram'a selam olsun)" şeklinde slogan atmaya zorladığını öne sürdü.
Gözaltına alınan öğrenciler, polisin uyguladığı şiddeti anlattı
Jamia Millia Islamia (JMI) Üniversitesi öğrencilerinden Muhammed Harris, yaptığı açıklamada, "Polis bizi dövmekle tehdit etti. Bizden 'Jai Shri Ram (Tanrı Ram'a selam olsun)' Ram sloganları atmamız istendi." dedi.
Gözaltına alınan JMI öğrencilerinden Muhammed Safiyat Rıza da "Bir minibüsün içerisine bindirildik ve polis yetkilileri tarafından yumruklandık ve tokatlandık. Gözlüklerimi çıkardılar ve bana sertçe vurdular." diye konuştu.
Avukatlara dayak
Başkentte protestolar sırasında gözaltına alınanlarla görüşmek isteyen avukatların polis tarafından dövüldüğü aktarıldı.
Yüksek Mahkeme avukatı Avani Bansal, yaptığı açıklamada, "Jagatpuri Polis Karakolunda bizden bir grup avukat, polis tarafından dövüldü. Khureji protesto bölgesinde polis tarafından tutuklananlar ile görüşmemize izin verilmesini istiyorduk. Tutuklularla görüşmemize izin vermediler." dedi.
Avukatların bir video kaydetmeye başladığında polis tarafından dövüldüğünü ifade eden Bansal, emniyet güçlerinin kendilerini karakolun dışına çıkardıklarını belirtti.
Hindistan Sivil Özgürlükler Birliği'nden avukat Abhist Helga, "Tutuklularla görüşmek istediğimizi sorduğumuzda (Polis) reddetti. Polis memurları, onları filme alan kadın bir meslektaşımın telefonunu kaptı." diye konuştu.
Yeni Delhi'de 27 kişi hayatını kaybetmişti
Yeni Delhi'nin kuzeydoğu bölgelerinde 4 gündür devam eden gösterilerde, bir emniyet amiri ve istihbarat görevlisinin de aralarında bulunduğu 27 kişi yaşamını yitirmişti.
Ülkede aralık 2019'da başlayan ve iki ayı aşkın süredir devam eden protestolarda ölen sivillerin sayısı 50'ye çıkmıştı.
Müslümanlar yasa kapsamı dışında kalıyor
Hindistan'ın çeşitli eyaletlerinde 31 Aralık 2014'ten önce ülkeye giren gayrimüslim göçmenlere vatandaşlık verilmesine imkan tanıyan ancak aynı durumdaki Müslümanları kapsam dışı tutan düzenleme, 9 Aralık 2019'dan bu yana protesto ediliyor.
Yürürlüğe giren kanun kapsamında, özellikle Pakistan, Bangladeş ve Afganistan'da dini baskıdan kaçan Budist, Sih, Jain, Parsi, Hindu ve Hristiyanlar, kimliklerini ve Hindistan'da 6 yıldan uzun süredir yaşadıklarını kanıtlamaları halinde vatandaşlık elde edebilecek, aynı pozisyondaki Müslümanlar ise kapsam dışında tutulacak.
Yasa, dünyada en çok Müslüman nüfusa sahip ikinci ülke olan Hindistan'da, 200 milyon Müslüman'ı ikinci sınıf vatandaş haline getirmek ve birçoğunu vatansız bırakmak için atılan bir adım olarak değerlendiriliyor.
Hindistan'da cezasızlık kültürü camilere karşı saldırıları artırıyor
Yeni Delhi'de son 4 gündür devam eden olaylarda bir cami, bir Hindu çetenin hedefi oldu.
Başkentin kuzeydoğusunda Ashok Nagar mevkisinde "Jai Shri Ram (Tanrı Ram'a selam olsun)" sloganıyla caminin minaresine tırmanarak hoparlörü çıkaran ve minarenin üzerindeki hilali sökmeye çalışan Hindu grup, daha sonra mabedi ateşe verdi.
Bölgedeki olayı yorumlayan gözlemciler, başkentte bir camiye saldırmanın birçok insanı şaşırtması gerektiğini belirtti.
Hindistan'da toplumsal ayaklanmalarda dini yerlere saldırmanın bir norm haline geldiğine dikkati çeken uzmanlar, bunun sebebinin de benzer durumlarda saldırganlara karşı hukuki girişimde bulunulmaması olduğunu söyledi.
Hindistan Yüksek Mahkemesi avukatlarından Ehtesham Haşmi, 1992'de Babri Camisi'nin yıkılmasıyla ilgili davada adaletin henüz sağlanamadığını anımsatarak, "Bu durumun antisosyal ve antimilliyetçi insanları benzer eylemlerde bulunmaya teşvik ettiğine inanıyorum. Onlar, Müslümanlara ait dini yerlere saldırdıklarında hiçbir şey olmayacağını biliyorlar." dedi.
Camilere saldıranların bu eylemleriyle lider olabileceğine ve eylemleri için Hindu topluluktan destek görebileceklerine inandıklarını dile getiren Haşmi, "Hükümetin bir şey yapmayacağına inanıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Eylemci ve politikacı Kavita Krishnan, 1994 ve 2002 yıllarındaki isyanların Yeni Delhi'de yaşanmaması gerektiğini belirterek, "Geçmişte politik güçler şiddet olaylarına karışmıştı. 1984 ve 2002'de zamanında adalet tecelli etseydi bu muhtemelen caydırıcı olabilirdi. 1992'de camiyi yıkan siyasi liderler hala dışarıda." diye konuştu.
Delhi Azınlıklar Komisyonu (DMC) Başkanı Zafarul İslam Han, toplumsal olaylar sırasında dini yerlere saldırmanın Hindistan'daki ayaklanmaların bir özelliği olduğunu ifade etti.
Yeni Delhi'nin kuzeydoğu bölgelerinde 4 gündür devam eden gösterilerde, bir emniyet amiri ve istihbarat görevlisinin de aralarında bulunduğu 27 kişi yaşamını yitirmişti. Olaylar sırasında Hindu çeteler, camileri kundaklamış, birçoğuna zarar vermişti.
Aşırılıkçı Hindular, aralık 1992'de Babür İmparatorluğu döneminde inşa edilen Babri Camisi'ni yıkmıştı. Caminin yıkılması ülke çapında 2 bin civarında kişinin ölümüyle sonuçlanan ayaklanmalara neden olmuştu.