Geçtiğimiz ay İspanya’nın Cartagena Limanı açıklarında bekleyen bir kargo gemisi, tepkiler üzerine güzergahını Slovekya’ya doğru çevirdi. İddialar, geminin İsrail’e silah taşıdığı üzerine yoğunlaştı.
Limanda toplanan protestocular İspanyol hükümetine çağrıda bulunarak geminin limana yanaşmasına izin verilmemesini istedi.
Al Jazeera’nin elde ettiği belgelere göre, Borkum isimli kargo gemisi Hindistan limanlarından hareket etmişti. Deniz izleme siteleri, Borkum’un 2 Nisan'da güneydoğu Hindistan'daki Chennai'den ayrıldığını ve Yemen'deki Husi tehdidinden kaçınmak için Afrika'nın çevresini dolaştığını gösteriyor.
Filistin İşgaline Karşı Dayanışma Ağı (RESCOP) tarafından elde edilen belgelerde, Borkum'da 20 ton roket motoru, patlayıcı yüklü 12,5 ton roket, 1.500 kilogram patlayıcı madde ve toplar için 740 kilogram yakıt bulunduğuna işaret ediliyor.
Öte yandan Hindistan'dan ayrılan ikinci bir kargo gemisinin de 21 Mayıs'ta Cartagena Limanı’na girişi reddedildi.
İspanyol gazetesi El Pais, Marianne Danica adlı geminin Hindistan'ın Chennai Limanı’ndan ayrıldığını ve 27 ton patlayıcı yüküyle İsrail'in Hayfa limanına doğru yol aldığını açıkladı.
Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares de basın toplantısında, geminin İsrail'e askeri kargo taşıdığı gerekçesiyle limana girişinin reddedildiğini doğruladı.
İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre ise geçtiğimiz şubat ayında Hint medyası ilk kez Yeni Delhi’nin İsrail'e Haydarabad şehrinde üretilen Hermes 900 insansız hava aracını (İHA) sağladığını duyurmuştu.
Hint ordusu için üretilen İHA’lar, Gazze ve Lübnan'daki çatışmalarda ihtiyaç duyan İsrail ordusuna devredildi.
Bu olaylar, Hindistan'dan silah ve mühimmatın aylardır büyük katliamlar yapan İsrail’e ulaştığına dair kanıtlar barındırıyor.
7 Ekim’de İsrail, yıllardır büyük bir kuşatma altında tuttuğu Gazze’ye karadan, havadan ve denizden saldırılar düzenlemeye başladığında destek gösteri için sadece Hindistan’da sokaklara inildi.
Gösterileri organize edenler aşırı sağcı Hindular’dı.
Hindistan Başbakanı Norandi Modi’nin de desteklediği ultra sağcılar, İsrail’in Gazze saldırılarını da “Müslüman terörizmi” propagandasına alet ederek, ülke içerisindeki politikasını domine etmeye çalışıyor.
Peki, 1947'de İsrail'in kurulmasına yol açan Birleşmiş Milletler (BM) bölme planına bile oy vermemiş Hindistan bugünlere nasıl geldi.
Esasen bu süreç uzun yıllar alsa da, geriye dönüp bakıldığında görülüyor ki, Hindistan-İsrail ilişkilerinin ana omurgasını ideolojik birliktelik oluşturuyor.
Hindistan'da Hindu milliyetçiliğini temel alan "hindutva" hareketinin Siyonizm'den etkilendiği biliniyor. Bugünlerde Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik baskı ve şiddet politikalarından etkilenecek Hindu grupların Müslümanlara yönelik eylemlerini artırmasını beklentisi, bu etkileşimin en büyük göstergesi.
Middle East Eye yazarı olan ve İsrail'in politikalarının Hindistan'daki etkileri hakkında "Düşman Vatanlar: İsrail ve Hindistan Arasında Yeni İttifak" (Hostile Homelands: The New Alliance Between India and Israel) isimli kitabı bulunan Güney Afrikalı gazeteci Azad Essa, geçtiğimiz yıl verdiği bir röportajda, İsrail’deki eylemlerin Hindistan’daki aşırı sağcıları etkilemesini şöyle değerlendirmişti:
"Bugün İsrail'de gördüğümüz, Siyonist ideolojinin süper aşırı sağcı, güçlü, saldırgan, etno-milliyetçi, pişmanlık duymayan ve aslında en hakiki yüzünü gösteriyor. Hindutva tarihte Siyonizmin bu yüzünü görüp ondan etkilenmişti. Aşırıcı Hindu gruplar bugün de Filistinlilere karşı eylemler düzenleyen Siyonistlerden ve aşırı sağcı hükümetten etkilenerek Hindistan'da Müslümanlara yönelik daha fazla zulüm yapılmasını arzuluyor."
İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Müslüman karşıtlığı üzerinden olduğu gibi, temelleri de yine aynı karşıtlık üzerinden atıldı.
Hindistan ile İsrail arasındaki yakınlaşma Hindistan Ulusal Kongresi Partisi’nin (INC) iktidarı döneminde başladı. İki ülke arasındaki tam diplomatik ilişkiler, Hindistan tarihinde bir dönüm noktası olan 1992 yılında radikal Hindular tarafından Uttar Pradeş eyaletinde bulunan ve tarihi 16’ıncı yüzyıla kadar uzanan Babri Camii'nin yıkmasıyla kuruldu.
İki ülke ilişkilerinin dayandığı bir diğer omurga ise, Müslümanlara karşı birlik olma ihtiyacı. Hindistan’ın Pakistan ile yaşadığı sorunlarda Tel Aviv’i sürekli yanında ve destekçisi olarak bulması çok önemli bir motivasyon kaynağı.
Hintliler özellikle Mayıs ve Temmuz 1999 arasında Keşmir'in Kargil bölgesinde Hindistan ve Pakistan arasında yüksek irtifada yaşanan kısa süreli savaşa atıfta bulunuyor. İsrail o dönemde Hindistan'a hassas güdümlü mühimmat ve gözetleme drone'ları da dahil hayati önemde askeri malzeme ve teçhizat sağlayarak yardım etmişti.
Öte yandan Hindistan’daki 1,4 milyarlık nüfusun yaklaşık yüzde 15'ini oluşturan Müslümanların büyük çoğunluğu Filistin'i destekliyor. Bu rakama, Hindu milliyetçisi olmayan Hintliler de eklenince ülke nüfusunun önemli bir kesiminin İsrail’in eylemlerini onaylamadığını anlıyoruz.
Buna rağmen, medya ve ekonomi, araştırma kurumları ve diğer güç alanları, ülkenin Çin ve ABD gibi büyük bir küresel güç haline gelmesi için İsrail ile ittifakın hayati öneme sahip olduğunu düşünen üst kasttan aşırı sağcı Hindular tarafından kontrol ediliyor.
Bugün Hindistan’ın Gazze konusunda izlediği politika, diğer ülkelerin büyük çoğunluğunun izlediği politikayla çelişiyor.
Hindistan, enerji güvenliği konusunda Arap dünyasına bağımlılığına, Körfez ülkeleriyle arasındaki on milyarlarca dolarlık ticaret hacmine ve ihracatının büyük kısmının İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi 57 ülke ile olmasına rağmen İsrail'i askeri ve güvenlik alanında önemli bir ortak olarak görüyor.
Bu durum, her 10 dakikada bir çocuğu öldüren ve 1,5 milyondan fazla insanı evsiz bırakan İsrail'in yaptıkları karşısında dehşete düşen ve güvenlikleri konusunda endişe duyan İslam dünyasıyla ilişkileri açısından Hindistan için bir sınava dönüşecek gibi görünüyor.