ABD’nin South Carolina eyaletindeki Wake Forest Üniversitesi Yahudi Tarihi Bölümünden Prof. Barry Trachtenberg, Holokost ve soykırım uzmanı Amerikalı bir Yahudi olarak İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve soykırımla yargılanması hakkında AA’ya değerlendirmelerde bulundu.
Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarının ardından, İsrail’in Gazze’deki sivil halka karşı son derece orantısız şiddet uyguladığını belirten Trachtenberg, İsrailli liderlerin en başından bu yana sadece 7 Ekim saldırılarının sorumlularını takip etmediğini, Gazze Şeridi'nde yaşayan tüm Filistinlileri sorumlu tuttuğunu kaydetti.
Trachtenberg, şöyle devam etti:
"Bunu yaparken soykırım niteliğinde bir imha kampanyası başlattılar, sadece en az 29 bin Filistinliyi öldürmekle, 10 binlerce Filistinliyi yaralamakla kalmadılar, aynı zamanda yaşamı destekleyen koşulları yok etmek için bilinçli olarak hareket ettiler. Bunu yapmaları, açıkça soykırım eşiğine dayanıyor. Çünkü bu aynı zamanda, İsrailli yetkililerin, tüm Filistinlileri sorumlu tutacakları adımları tam olarak uygulayacakları, masum hiçbir Filistinlinin olmadığı ve 7 Ekim saldırılarının bedelini tüm Filistinlilerin ödeyeceği şeklinde geniş bir yelpazedeki açıklamalarıyla da birleşiyor."
İsrail’in uluslararası kamuoyunu ve hukuku karşısına alarak Filistinlilere yönelik soykırım saldırılarının altındaki ana nedenlerden birinin sahip oldukları "siyonizm ideolojisi" olduğuna dikkati çeken Trachtenberg, İsraillilerin işgal ettikleri Filistin topraklarını Yahudi halkının mülkü ve ebedi vatanı olarak gördüğüne vurgu yaptı.
Trachtenberg, "Dolayısıyla o bölgede bulunan ve Yahudi olmayan tüm diğer halklar bu (siyonist) vizyonun düşmanları olarak görülüyor. Ve bu gibi kriz anları, gerçekte sadece toprakları Filistinlilerden daha fazla temizlemeye yönelik girişimlerdir. Şu anda gördüğümüz şey, 1948'de Nakba'da ve 1967'de İsrail'in bu bölgelere yayılmasında gördüklerimizin aksine, Filistin halkını, özellikle de şu anda Gazze'dekileri bütünüyle yok etmek için soykırım niteliğinde kampanyaya giriştikleridir." dedi.
"İsrail'in 1948'den bu yana üstlendiği yaklaşım, dünyadaki Yahudileri daha güvenli hale getirmedi"
İsrail’in, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) Gazze’de soykırımın yaşanmaması için çok net adımlar atması talimatını görmezden geldiğine ve o kararın ardından da binlerce insanın hayatını kaybettiğine işaret eden Trachtenberg, Filistinlilere yönelik saldırıları sürdüren İsrailli yetkililerin dünyada izole olarak tek başına hareket etmeleri gerektiğine ve herkesin düşmanları olduğuna inandıklarını düşündüğünü kaydetti.
Trachtenberg, bu nedenle İsrail’in uluslararası kuralların kendisi için geçerli olmadığına inandığını belirterek, "Ne yazık ki antisemitizmin tarihsel olarak kendi kendine var olmadığı göz ardı ediliyor; aslında nefretin ve bağnazlığın diğer biçimleriyle iç içe geçmiş durumda." ifadelerini kullandı.
Yahudi tarihini çok yakından araştıran Amerikalı bir Yahudi akademisyen olarak konuştuğuna işaret eden Trachtenberg, Yahudilerin, tarihte maruz kaldıkları baskının aslında diğer halkların gördüğü baskıyla iç içe olduğunu kabul ederek diğerleriyle dayanışma hatları oluşturup dünyayı herkes için daha güvenli hale getirebileceğini söyledi.
Trachtenberg, şöyle devam etti:
"İsrail'in gerçekten de 1948'den bu yana üstlendiği yaklaşım, dünyadaki Yahudileri daha güvenli hale getirmedi, herkes için tehlike düzeyini artırdı. Bizim farklı bir yol bulmamız gerekiyor. Bu konuda mahkemeler olsun, siyasi baskı olsun, lobicilik olsun, önümüze çıkan her yolu denememiz çok önemli. Barışçıl bir çözüme inanan, İsrail’in durması gerektiğine ve bu soykırımı sürdürmenin, sonuçta dünyadaki Yahudi istikrarına yönelik kendi uzun vadeli hedeflerini boşa çıkaracağını kabul etmesi gerektiğine inanan tüm aktivistleri yanımıza almalıyız."
"Yahudilerin dünyada istisnai olduğunu öne sürmek, antisemitizmi güçlendiriyor”
İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan saldırılarına karşı çıktığı için çok eleştiri aldığını, çevresindeki birçok yakın arkadaşını kaybettiğini ancak öte yandan dayanışma içinde birçok yeni insan tanıdığını belirten Trachtenberg, "Bu anlamda benim için aydınlatıcı bir zaman oldu." diye konuştu.
Trachtenberg, "İnsanların özellikle bu krizden soykırım olarak bahsedilmesinden, soykırım olarak adlandırılmasından duydukları rahatsızlığın, soykırım kelimesinin kendisinin sarsıcı olmasından değil, bu terimin Yahudi halkına uygulanması konusunda büyük bir endişe duyulmasından kaynaklandığını düşünüyorum çünkü Holokost krizimizden dolayı bu terimin kendisi ortaya çıktı." dedi.
Öte yandan "soykırım" teriminin oldukça özgür olarak kullanıldığına dikkati çeken Trachtenberg, Başkan Joe Biden’ın Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya karşı bu terimi defalarca kullandığını örnek olarak gösterdi.
Trachtenberg, İsrail’in soykırım konusunda neler yapabileceğine dair kayıtsız bir yaklaşımın rahatsız edici olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
"Ancak Yahudi tarihinde Yahudi halkını korumak için bu soykırımı kabul etmeyi reddetmenin sonuçları, Yahudilerin dünyada temelde farklı insanlar olduğu, bizim dünyadaki soykırım yapması mümkün olmayan, sadece dünyadaki soykırımın kalıcı kurbanları olabilecek tek halk olduğumuz konusunda ısrar etmemize neden oluyor. Ve Yahudilerin dünyada bir şekilde istisnai olduğu iddiasını öne sürmek, antisemitizmin tam merkezinde yer alan temel Yahudi farklılığı kavramını güçlendiriyor."
İnsanların yaşadığı bu rahatsızlığı kabul etmenin yanı sıra bunu aşmak gerektiğini vurgulayan Trachtenberg, Yahudilerin bir şekilde bu tür suçları işlemekten kendilerini muaf görmelerinin tarih boyunca Yahudi halkına yönelik son derece zararlı fikirleri güçlendirdiğinin altını çizdi.
"(Gazze’de) yağdırılan bombalar bizim Amerikan bombaları"
13 Kasım 2023’te California’nın Oakland kentindeki Federal Mahkemede İsrail’in Gazze’deki soykırımı durdurması için Biden yönetimine açılan davada bilirkişi olarak Filistinliler lehine ifade veren Trachtenberg, ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin de üzücü olduğunu belirtti.
Trachtenberg, ABD’nin daha geniş bir dünyanın faydasına olacak yaklaşımı göz ardı ederek kendi dar çıkarlarını gözeten bir tutum sergilediğine ve Filistinlilere karşı İsrail’e ayrıcalık tanıdığına dikkati çekerek şöyle devam etti:
"ABD’nin yön değiştirmesine ve dünyadaki muazzam gücünün ve etkisinin aslında dünyanın istekleriyle uyumlu olması gerektiğini kabul etmesine ihtiyacı var. Biliyorsunuz, 7 Ekim'den bu yana şu anda gördüğümüz şey, küresel güneyin gerçekten de ilk defa bu kadar kitlesel bir şekilde Filistinlilerle dayanışma içinde ayağa kalkmasıdır. Ve bence ABD liderlerinin, karar ve eylemlerinin uzun vadede gerçekten de ülkenin çıkarlarına zarar verdiğini kabul etmeleri gerekiyor."
Beyaz Saray’ın son zamanlarda İsrail’in çok ileri gittiğine ve insani krize dair endişelerine ilişkin bazı ılımlı açıklamalar yaptığını belirten Trachtenberg, "Ancak diğer yandan Beyaz Saray’ın desteğiyle Kongre İsrail’e daha fazla silah göndermeye çalışıyor. (Gazze’de) yağdırılan bombalar bizim Amerikan bombaları ve bu krizi durdurmanın en kolay yolu ABD'nin bu konuda ısrar etmesi olacak ama bunu reddediyor." dedi.
Trachtenberg, öte yandan kamuoyundaki barış yanlısı grupların protestolarla oluşturduğu siyasi baskının yavaş yavaş kazanım elde etmeye başladığını belirterek şunları söyledi:
"Ancak ABD'deki bakışı ve siyasi kültürü gerçekten değiştiren İsrail'e yönelik yoğun lobi faaliyeti ve desteğinin tersine çevrilmesinin çok uzun bir zaman alacağını düşünüyorum. Cumhuriyetçilerin ve Demokratların çoğu İsrail'in yaptıklarını hala açıkça destekliyor. Burada yanlış tarafta olduklarını, uymayı kabul ettikleri temel ilkeleri ihlal ettiklerini anlamaları için daha kaç Filistinlinin öldürülmesi gerektiğini bilmiyorum. Umarım vicdanlarının sesini duyabilmek için daha fazla Filistinlinin öldürülmesi gerekmez."
İsrail’in 4 aydan fazladır süren saldırılarının ardından gelecek için ortaya çıkabilecek olası iyi sonuçlar olup olmayacağı yönündeki soruya ise Trachtenberg, bu konuda ümitli olmadığını, aksine, kendisinin "son derece kötümser" olduğunu belirtti.
Trachtenberg, "Öte yandan şunu söyleyebilirim ki Hamas 7 Ekim'de sadece 2 milyon Gazzeliyi hapishanelerde tutan bariyer duvarını yıkmakla kalmadı, bir bakıma, kesinlikle sivillere karşı yaptıkları eylemleri, cinayetleri bir şekilde haklı çıkarmak istemiyorum ama aynı zamanda İsrail ordusunun ahlaki ve adil bir güç olduğu, sadece kesinlikle gerekli olduğunda harekete geçtiği yönündeki inancı da yıktılar. Burada, dünyanın büyük bir kısmının görmek istemediği İsrail'in gerçek yüzünü göstermeye zorladılar. İsrail’in tüm Filistinlileri kendilerine bir tehdit olarak gördüğü ortaya çıktı. Bir nevi siyonist ideolojinin altını çizen İsrail'in niyetleri çok açık ve net hale geldi." dedi.