İslam coğrafyasında ve özellikle Türkiye'de İmam-ı Rabbani olarak bilinen Ahmed Faruk Sirhindi'nin torunu Seyid Muhammed Zubeyr, İmam-ı Rabbani'nin 10 Aralık 1624'teki vefatının 395. yıl dönümünde açıklamalarda bulundu.
Zubeyr, soy bağının anne tarafından geldiğini ve ailesinin yaklaşık 250 yıldır Pencap eyaletine bağlı Sirhind bölgesinde İmam-ı Rabbani'nin türbesinin bulunduğu yerde yaşadığını anlattı.
Babadan oğula aktarılan bir gelenekle türbenin bakımıyla ilgilendiklerini kaydeden Zubeyr, "Hizmet bizim için büyük bir onur. İmam-ı Rabbani'nin türbesine hizmet bizim için büyük bir nimet" ifadesini kullandı.
Din ayrımı yapmaksızın gelen herkese yemek yardımı
Zubeyr, türbede günlük yemek çıktığını ve yardıma muhtaçlara din ayrımı yapılmaksızın dağıtıldığını belirtti.
Türbedeki yapılara dair bilgi de veren Zubeyr, "İmam-ı Rabbani'nin yanı sıra oğulları Muhammed Seyfuddin ve Muhammed Masum'un türbeleri de burada. Burada bölge ahalisinin ve gelen misafirlerin yemek yediği 1 mutfak (Langar), 3 türbe, 100'e yakın misafir odası ve bir mescid bulunuyor" diye konuştu.
Zubeyr, günde ortalama 200 kişinin türbeyi ziyaret ettiğini, bazı günlerde ziyaretçi sayısının 500'e cuma günleri de 2 bine çıkabildiğini söyledi.
İmam-ı Rabbani'nin kabrinin tüm dinlerden ziyaretçi aldığına işaret eden Zubeyr, "İnsanlar buraya hem ziyarete hem de hizmete geliyor. Çok sayıda Hindu ve Sih geliyor buraya. Pencap'tan gelen Sihler var. Onlar büyük saygı duyuyorlar. Çoğu da burada ne olduğunu merak ediyor. Türbenin kapısı herkese açık" dedi.
"İmam-ı Rabbani Türkiye'de hala yaşıyor"
Zubeyr, İmam-ı Rabbani'nin dünyanın her yerinde bilindiğine değinerek, türbenin çoğunlukla Afganistan, Bangladeş, Çin ve Türkiye'den ziyaretçi aldığını kaydetti.
Zubeyr, şöyle devam etti:
"Biz Türk insanına çok müteşekkiriz. Türkler İmam-ı Rabbani'yi çok seviyorlar. İnşallah kıyamete kadar da bu devam eder. Türkiye'yi ziyaret ettiğimde İmam-ı Rabbani'nin canlı bir şekilde yaşadığını gördüm. Bu benim için sürpriz oldu. Hindistan'da da tanınıyor ama Türkiye'deki gibi kesinlikle değil. Türkler biliyorlar, Mektubat'ı öğretiyorlar ve buna önem veriyorlar. İnsanların evlerinde İmam-ı Rabbani kitaplarının olduğunu gördüm. Türklerden dua istiyoruz. Türkiye'ye dua ediyoruz. Allah Türk Devleti'ne ve Türk halkına yardım etsin, esenlik ve güç versin. Onları buraya davet ediyorum. Türbeyi ziyarete çağırıyorum."
Ahmed Faruk Sirhindi
İslam coğrafyasında ve özellikle Türkiye'de İmam-ı Rabbani olarak bilinen Ahmed Faruk Sirhindi, 26 Mayıs 1564'te (Hicri 14 Şevval 971) Hindistan'ın Pencap eyaletinin Sirhind kasabasında dünyaya geldi.
Küçük yaşta tahsil hayatına başlayan Sirhindi, babası ve ilk hocası Abdülehad efendiden çeşitli dersler aldı, Kur'an-ı Kerim'i erken yaşlarda ezberleyerek hafız oldu.
Sirhindi, bir süre sonra dönemin önemli ilim merkezlerinden Siyalkut'a giderek, aralarında Şeyh Yakup Keşmiri, Mevlana Kemal Keşmiri ve Kadı Behlül Bedahşani'nin de bulunduğu çeşitli alimlerden fıkıh, kelam ve hadis gibi ilimler tahsil etti.
Siyalkut'taki eğitimini tamamlayan Sirhindi, aldığı icazetle doğduğu şehre döndü. İlk eseri "İsbatü'n Nübüvve"yi 20'li yaşlarda kaleme aldı.
Muhammed Baki Billah ile tanışması
Babasının 1598'deki vefatından sonra Hac vazifesini yapmak için Hicaz'a doğru yola çıkan Sirhindi, Yeni Delhi'de, Nakşibendi Tarikatı Şeyhi Muhammed Baki Billah ile tanıştı.
Sirhindi, Baki Billah'ın sohbetlerine katılarak yaklaşık 3 ay Yeni Delhi'de konakladı. Hac zamanı geçtiği için Sirhind'e geri dönen Ahmed Sirhindi, Baki Billah ile mektuplaşmaya devam etti.
Yeni Delhi'ye geldiği bir sırada kendisine Baki Billah tarafından hilafet verilen Sirhindi, gerek doğduğu yerde kendisi gerekse öğrencileri ve eserleri aracılığıyla farklı ülke ve şehirler de irşat faaliyetleri ile meşgul oldu.
Sirhindi, bu maksatla talebelerinden bazılarını aralarında Yemen, Suriye, Anadolu, Türkistan ve Horasan'ın bulunduğu çeşitli bölgelere gönderdi.
Guvaliyor Kalesi'nde 1 sene hapsedildi
Babür Devleti'nin üçüncü sultanı Ekber Şah'ın, Hristiyanlık, Zerdüştlük, Hinduizm, Budizm ve İslamiyet'in çeşitli prensiplerinden hareketle ortaya çıkardığı ve 1582'de resmi olarak kabul edilen "Din-i İlahi" anlayışına karşı mücadele eden Sirhindi, sultana yakın kişilerden eza ve cefalar gördü.
Sirhindi, Ekber Şah'ın 1605'teki ölümünden sonra tahta geçen oğlu Selim Cihangir Şah tarafından hakkındaki bazı iddiaların sorgulanması üzerine 1619'da Agra'ya çağrıldı.
Şah tarafından Agra'nın güneyinde kalan ve şehre 120 kilometre uzaklıkta bulunan Guvaliyar Kalesi'ne hapsedilen Sirhindi, burada 1 yıl kadar kaldı.
Vefatı
Doğduğu Sirhind kasabasında 10 Aralık 1624'te (28 Safer 1034) vefat eden Sirhindi, arkasında Mektubat gibi önemli eserler, yüzlerce öğrenci ve örnek bir hayat bıraktı.
Sirhindi'nin en önemli eseri olarak nitelendirilen Mektubat, 3 ciltten oluşuyor ve kendisinin görüş ve fikirlerini yansıtıyor.
Ahmed Faruk Sirhindi, kendisini takip edenler arasında "İmam-ı Rabbani" (İlahi bilgilere sahip, kendisine ilim ve hikmet verilen alim) ve "Müceddid-i Elf-i Sani" (Hicri ikinci bin yılın müceddidi, yenileyicisi) unvanlarıyla anılıyor.
Kaynak: AA