İngiltere 2022'ye bir önceki yıl olduğu gibi yine COVID-19 salgınının gölgesinde girdi. Ülkede, 2021'in son gününde 189 bin 846 vaka ve 203 can kaybı kaydedilmesinin ardından başkent Londra'daki Trafalgar Meydanı'ndaki etkinlik iptal edildi.
Ülkede COVID-19 kısıtlamalarına rağmen aralarında Başbakan Johnson ve eşinin de olduğu 40'tan fazla kişinin 20 Mayıs 2020'de Başbakanlık bahçesinde yapılan bir partiye katıldığı ileri sürüldü.
Johnson'ın, daha sonra partiye katıldığını kabul etmesinin ardından siyasi geleceği belirsizliğe sürüklendi. "İş bağlantılı" olduğunu söylediği etkinliğe katılmaktan ziyade neden olan tepkiler için özür dileyen Johnson ne kimseyi ikna edebildi ne de istifa çağrılarını durdurabildi.
Muhalefet ve Johnson'ın lideri olduğu Muhafazakar Partiden bazı milletvekilleri Başbakan'ın istifasını isterken, düzenlenen etkinliklerle ilgili olarak kıdemli memur Sue Gray bir rapor yazmakla görevlendirildi.
Sue Gray'in polisin talebi üzerine sınırlandırılmış şekilde 31 Ocak'ta yayımladığı raporda, bazı etkinliklerin yapılmaması gerektiği ve Başbakanlığın "liderlik ve muhakeme başarısızlıkları" gösterdiği belirtildi. Başbakan Johnson, raporun açıklanmasının ardından tekrar özür diledi ve COVID-19 kısıtlamalarının sürdüğü dönemde katıldığı partilerden biri nedeniyle para cezası aldı.
Öte yandan, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in oğlu York Dükü Prens Andrew'ün, ABD'de yöneltilen cinsel saldırı suçlamasında yargılama muafiyeti olmadığı yönündeki kararın ardından askeri unvanları geri alındı.
Prens Andrew, 15 Şubat’ta da ABD'deki cinsel istismar davasının kapanması için Virginia Giuffre'ye tazminat ödemeyi kabul etti.
İngiltere'de Yargıtay, PKK sembolleri taşımanın suç olduğuna hükmetti
İngiltere'de 26 Ocak'ta Yargıtay, gösteri sırasında terör örgütü PKK'yı simgeleyen bez parçalarını taşıyan kişilere verilen cezaları onadı.
Karar, İngiltere'de PKK veya diğer yasaklı örgütleri simgeleyen sembollerin giyilmesi ve taşınmasıyla ilgili davalarda emsal teşkil edeceği için önem arz ediyor.
İngiltere, Rus ekonomisini sekteye uğratmak için art arda yaptırım kararları aldı
Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgalinin ardından İngiltere gerek uluslararası arenada üstlendiği rolle gerek ekonomik yaptırımlarla Rusya'ya en sert tepki veren ülkelerin başında yer aldı.
Dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesinin ardından tüm NATO liderlerini acil toplantıya çağırdı.
İngiltere, Rus ekonomisini sekteye uğratmak için Rus bankalarını, şirketlerini, kuruluşlarını ve bireyleri hedef alan büyük çaplı ekonomik yaptırım paketleri açıkladı.
Rus özel jetlerinin İngiltere hava sahasını kullanmasına ve Rus gemilerinin İngiliz limanlarına erişimine yasak getirildi.
Öte yandan, İngiltere, Ukrayna'ya savunma desteğinin yanı sıra hayati tıbbi malzeme ve diğer yardımların sağlanması amacıyla milyonlarca sterlin değerinde yardımda bulundu.
İngiltere ayrıca Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaştaki rolü nedeniyle Belaruslu kişi ve kuruluşlara da yaptırım uygulama kararı aldı.
İngiltere'nin birçok şehrinde on binlerce kişi Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını protesto etti. İrlanda'da bir grup gösterici, Rusya'nın Dublin Büyükelçisi Yuriy Filatov'u yuhalayarak aracını tekmeledi.
Yılın üçüncü çeyreğinde İngiltere siyasi kaosa sürüklendi
İngiltere'de dönemin Başbakanı Boris Johnson'ın istifasının ardından 44 gün görevde kalan halefi Liz Truss'ın da görevini bırakacağını açıklamasıyla ülke yılın üçüncü çeyreğinde siyasi istikrarsızlığa sürüklendi.
5 Eylül'de göreve geldikten 44 gün sonra istifa eden Liz Truss, "İngiltere tarihinde en kısa süre görevde kalan Başbakan" olarak tarihe geçti.
Truss'ın istifası sonrası iktidardaki Muhafazakar Partide liderlik yarışı başladı ve eski Maliye Bakanı Rishi Sunak, 24 Ekim'de partinin yeni lideri ve aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı oldu.
İngiltere'nin modern tarihinde en genç başbakan olan 42 yaşındaki Sunak, aynı zamanda ülkenin Asya kökenli ilk başbakanı olarak da tarihe adını yazdırdı.
Böylelikle 1 yılda 3'üncü bir isim, iktidar partisinin lideri ve aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı oldu.
Kraliçe 2. Elizabeth'in ölümüyle İngiltere'de bir devir kapandı
İngiltere'de yılın üçüncü çeyreğine 96 yaşındaki Kraliçe 2. Elizabeth'in ölümü damgasını vurdu.
İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, 8 Eylül Perşembe günü yaz tatilini geçirdiği İskoçya'nın Aberdeenshire bölgesindeki Balmoral Kalesi'nde hayatını kaybetti.
Böylelikle Kraliçe Elizabeth İngiliz monarşisinde 70 yıllık hükümdarlığıyla "İngiltere tarihinin en uzun süre tahtta kalan monarkı" unvanını elde etti.
İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in ölümünün ardından 73 yaşındaki oğlu Charles tahta geçerek "İngiltere Kralı" oldu.
Kraliçe'nin naaşı 13 Eylül'de hayatını kaybettiği İskoçya'dan, Kraliyet Hava Kuvvetlerine ait bir uçakla başkent Londra'ya getirildi. Havaalanından alınan Kraliçe'nin tabutu, daha sonra kortej eşliğinde Buckingham Sarayı'na, ertesi gün ise parlamento binası içindeki Westminster Hall'a götürüldü. Kraliçe'nin naaşını görmek isteyen yüz binlerce kişi, tabutun geçeceği güzergahtaki sokakları doldurdu.
Westminster Hall'da katafalka konulan Kraliçe'nin naaşı, cenaze töreninin düzenleneceği 19 Eylül'e kadar burada halkın ziyaretine açıldı.
Kraliçe 2. Elizabeth'in naaşını ziyaret etmek isteyen yerel halk ve turistler, kilometrelerce uzunluktaki kuyrukta saatlerce bekledi.
İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in naaşı, 19 Eylül'de Westminster Hall'den, resmi cenaze töreninin yapılacağı tarihi Westminster Abbey Kilisesi'ne getirildi.
Dünya genelinden çok sayıda üst düzey devlet yetkilisinin yer aldığı yaklaşık 2 bin kişinin katılımıyla Westminster Abbey Kilisesi'nde resmi tören yapıldı.
Törenin ardından Kraliçe Elizabeth'in tabutu, defnedileceği Windsor'a götürüldü ve defin işlemi özel aile töreniyle St. George Şapeli'nde yapıldı.
Kraliçe'nin mezar taşına "ELIZABETH II 1926-2022" yazıldı.
Grev dalgası yılın son çeyreğinde hayatı durma noktasına getirdi
Enflasyonun son 41 yılın en yüksek seviyesinde olduğu İngiltere'de, enflasyonun altında teklif edilen maaş zamları, emeklilik ve çalışma koşullarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle yılın son aylarında grev kararı alan sektörlere her geçen gün bir yenisi eklendi.
Ülkede artan hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında maaşların eridiğini savunan ve bu nedenle yıllık bazda yüzde 10'u geçen enflasyonun altında teklif edilen maaş zamlarını kabul etmeyen çok sayıda sendika art arda grev kararı aldı.
İş bırakma eylemine katılanlar arasında öğretmenler, otobüs şoförleri, hemşireler, liman işçileri, gazeteciler, kamu personeli, ceza avukatları, demir yolu, havalimanı, üniversite, havacılık, posta servisi ve yardım kuruluşu çalışanları başta olmak üzere çok çeşitli meslek grupları yer aldı.
Grev kararlarının yanı sıra hayat pahalılığı ve kemer sıkma politikalarını protesto eden binlerce kişi, başkent Londra başta olmak üzere ülke genelinde sıklıkla gösteri ve yürüyüşler düzenledi.