Her yıl 10 Aralık'ta kutlanan Dünya İnsan Hakları Günü, 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin evrensel değerlerini hatırlatıyor. Ancak bu yıl, özellikle Gazze'deki insan hakları ihlalleri ışığında, beyannamenin evrensellik iddiası derin bir krizle karşı karşıya.
Gazze’de yaşanan trajediler, beyannameye bağlı hakların sistematik olarak ihlal edilmesiyle, uluslararası toplumun insan haklarını koruma konusundaki başarısızlığını gözler önüne seriyor.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından insanlık onurunu ve temel hakları koruma amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edildi. Beyanname, tüm insanların doğuştan eşit haklara sahip olduğunu vurguluyor ve 30 maddeyle bu hakları tanımlıyor.
Beyannamenin en dikkat çekici maddeleri ise şu şekilde sıralanıyor:
Madde 3: Herkesin yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği hakkı vardır.
Madde 5: Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz bırakılamaz.
Madde 13: Herkesin serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkı vardır.
Madde 25: Herkesin sağlık, beslenme, barınma gibi temel yaşam standartlarına erişim hakkı vardır.
Ancak uzmanlara göre, Gazze’de insan haklarının neredeyse tamamı ihlal ediliyor. Filistinli öğrencilerin eğitime erişiminden, sivillerin yaşama hakkına kadar birçok temel özgürlük sistematik olarak gasp ediliyor.
Uluslararası hukuk uzmanları, Gazze’de binlerce öğrencinin eğitime erişemediğini, okulların ve üniversitelerin bombalanarak yok edildiğini vurguluyor. BM’ye bağlı UNRWA (Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) bile bu saldırıların hedefinde.
Bu durum, 26. madde olan “eğitim hakkının” açık bir ihlali olarak değerlendiriliyor.
Gazze Şeridi’nde yaşayan 2 milyona yakın insan, İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle temel yaşam standartlarına dahi ulaşamıyor. Kişilerin seyahat hakkı, ticari faaliyetleri ve hatta evlerine dönme hakları dahi ihlal ediliyor.
Bu durumun “sistematik bir apartheid” rejimi oluşturduğu belirtiliyor.
Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarda, sivillerin doğrudan hedef alınması, Beyanname’nin 3. maddesi olan “yaşama ve güvenlik hakkını” da ihlal ediyor. Bu saldırılar, yalnızca bireyleri değil, Gazze’nin altyapısını ve geleceğini de yok ediyor.
Uluslararası hukuk uzmanları, Gazze’de yaşananların uluslararası hukuk düzenini giderek erozyona uğrattığını her fırsatta dile getiriyor.
Uzmanlar, Filistin meselesinde BM ve uluslararası hukuk mekanizmalarının çifte standartlarla çalıştığını ifade ediyor. Temmuz 2024’te Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD), İsrail’in Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’teki işgalini yasa dışı olarak nitelendiren kararını önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak, bu kararın etkili bir şekilde uygulanıp uygulanmayacağı belirsiz.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM), İsrail’in üst düzey liderleri hakkında tutuklama kararı çıkarması ise cezasızlık kültürünün sona ermesi yönünde bir umut ışığı doğuruyor.
76 yıl önce insan haklarını herkes için garanti altına almayı hedefleyen İnsan Hakları Günü, bugün birçok bölgede sadece bir ideal olarak kalıyor. Filistin’de devam eden trajediler, insan haklarının ne kadar seçici uygulandığını gözler önüne seriyor.
Dünya İnsan Hakları Günü, sadece kutlama değil, evrensel değerlerin yeniden canlandırılması için bir çağrı olmalı. Gazze’den Batı Şeria’ya, Suriye’den Afrika’ya kadar, insan haklarının savunulması, yalnızca mağdurların değil, tüm insanlığın geleceği için hayati bir sorumluluk.