2003'te başlayan ABD işgaliyle ülkedeki gruplar arasında bölünen yönetim, Irak’ta Lübnan modelinin bir kez daha başarısızlığa uğradığını gözler önüne serdi. Öyle ki, yürütmeyi kontrol eden Şiiler arasında başlayan freksiyon kavgaları sokağa taşındı.
Güney komşumuz Irak’ta ilk önce parlamentoda başlayan, bugünlerde ise sokaklara taşan gelişmelere geçmeden önce, 2003’te başlayan ABD işgalini anımsamak ve ülkede nelerin yaşandığını hatırlamakta fayda var.
Fırat ve Dicle nehirleriyle sulanan ve bereketli topraklarıyla bilenen Irak, 20’inci yüzyılın ikinci yarısında Baas Partisi temsilcisi Saddam Hüseyin ile tanıştı.
Ülke tam 24 yıl Saddam Hüseyin tarafından demir yumrukla yönetildi.
Seksenli yıllara damgasını vuran İran savaşının sonlanmasının ardından Kuveyt işgali başladı. Saddam rejiminin giriştiği işgal girişimleri batıdan sert yanıtlar almakta gecikmedi.
Esasen, bugünkü Irak’ın serüveni de 1990’ların ilk yıllarında başlamış oldu.
Saddam rejimi ile Batı arasında başlayan çekişme, 2003’te ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin, Irak’ı işgal etmesiyle sonuçlandı. ABD, Irak’ı bir türlü istikrara kavuşturamadığı gibi, ülkeyi Lübnan ile özdeşleşen bir sisteme teslim etti.
Lübnanlaşan Irak..
Öyle ki, Lübnan’da 1943’te Fransa’nın ‘Azınlık politikasının’ bir ürünü olarak sayılabilecek ‘Ulusal Pakt’ çerçevesinde, siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına göre dizayn edilen siyasal sistem, Taif ve Doha anlaşmalarıyla güncellenerek günümüze kadar ulaştı.
Bu sisteme göre Cumhurbaşkanının Maruni, Meclis Başkanının Şii, Başbakanın Sünni olması ve Parlamento üyelerinin Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında paylaştırılması öngörüldü. Bu sistem siyasi rekabetin etnik ve mezhebi hatlar üzerinden şekillenmesine neden oldu.
ABD işgaliyle Irak’ta da benzer bir siyasal yapı ortaya çıktı. Anayasal düzenleme olmamasına rağmen Cumhurbaşkanı’nın Kürt, Başbakanın ise Şii olmasına dair fiili bir siyasi yapı ortaya çıktı. Her iki ülkede de bu siyasi tasarımlar, etnik ve mezhepsel gruplar arasında bir denge kurulması amacıyla gerçekleştirilmiş olsa da aksine sonuçlar doğurdu. Bu paylaşım, Irak tarihi boyunca ve özellikle 2003 Irak işgali sonrasında birbirleri ile düşmanca ilişkilere sahip olan kesimlerin siyasi rekabetini kimlik özelinde kurumsallaştırdı.
Irak’ta kurumsallaşmaya başlayan ve yukarıda zikredilen sistem 2003’ten bu yana ülkeye istikrar getiremedi. Aksine yolsuzluk, kötü yönetim, işsizlik ve temel hizmetlerin bile vatandaşa verilememesi gibi birçok olumsuz sonuç doğurdu.
Sosyo-ekonomik çöküntünün yanında güvenlik alanında da Irak, düzenli ve güçlü bir ordu ve polis teşkilatı kuramadı. Öyle ki, bugün bile uzun yıllar Başbakanlık görevinde bulunmuş Nuri el-Maliki, “polis ve askere güvenmediğini” söyleyebiliyor.
İşte, petrol ve doğalgaz zengini Irak, özellikle gençlerin ön planda olduğu bir değişim talebi rüzgarıyla karşı karşıya.. Sokaklardan yükselen seslerin ülke siyasetini ne tarafa sürükleyeceğini hala kimse bilmiyor ama değişim taleplerinin artık gözardı edilemeyeceği herkes tarafından kabul ediliyor.
Sadr değişimin temsilcisi olmak istiyor..
“Gösterileriniz ülkenin onurunu ve Irak’ı yıllardır gereksiz yere yöneten hükümetler için değil, reform yapmak için olsun”
ABD işgalinin ardından geçtiğimiz sene yapılan 5’inci seçimler Irak için sürpriz sonuçlar doğurdu.
Irak’ta en önde gelen iki Şii gücü (Sadr Hareketi ve Koordinasyon Çerçevesi) arasındaki çekişme, 19 yıldır devam eden siyasi süreçte bir dönüm noktası olarak Kabul ediliyor.
Sadr Hareketi’nin 73 koltuk kazandığı seçimler, siyaset sahnesini karıştırdı. Sadr, Egemenlik İttifakı aracılığıyla Sünnilerle, Kürdistan Demokrat Partisiyle (KDP ulusal çoğunluk projesini ortaya koydu. Ancak İran’a yakın olan Koordinasyon Çerçevesi güçleri tarafından kabul edilmedi.
Sadr sonrası hükümet kurma işi rakibi Koordinasyon Çerçevesi'ne geçti.
Koordinasyon Çerçevesi, 25 Temmuz'da başbakan adayı olarak eski Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Muhammed Şiya Sudani'yi seçtiğini duyurdu.
Sadr yanlıları, İran'a yakın Şii siyasi çatı kuruluş Koordinasyon Çerçevesi'nin başbakan adayı Sudani'yi protesto etmek amacıyla 30 Temmuz cumartesi günü Yeşil Bölge'ye girerek Meclis binasını bastı ve burada oturma eylemi başlattı.
Öte yandan Sadr, taraftarlarından yeni milyonluk gösteri çağrısı yaptı. Sosyal medya hesaplarından yapılan çağrı esasen Mukteda Sadr’ın Irak’ta ne talep ettiğinin de dile getirildiği bir metin olma özelliği taşıyor.
“Parlamentonun feshi, erken seçim ve yolsuzlukla mücadele”
Sadr, 12 Ağustos’ta resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, hem yeni bir gösteri çağrısında bulundu hem de Koordinasyon Çerçevesi taraftarlarına seslendi.
“Anladığım kadarıyla yolsuzluğun olduğu ve ülkede yayıldığı konusunda Koordinasyon Çerçevesi taraftarlarından farklı düşünmüyoruz. Ancak liderliklerinden farklıyız.
— مقتدى السيد محمد الصدر (@Mu_AlSadr) August 12, 2022
Gösterileriniz, ülkenin onurunu ve Irak’ı yıllardır gereksiz yere yöneten hükümetler için değil, reform yapmak için olsun. Bizim de istediğimiz gibi siz de özgürlük, güvenli yaşam ve reform istemiyor musunuz? Bunu reddediyorsanız seçim sahtekarlığı olarak adlandırdığınız şeye karşı gösteri düzenleyip oturma eylemi gerçekleştirdiğinizde bunu bilin. Bunu yapabilecek güce sahip olmamıza rağmen sizinle gösteri ya da oturma eylemi düzenlemeye çalışmadık. Reform gösterileriyle birlikte gösteri yapmaya karar verirseniz, gösterileriniz barışçıl olsun ve sivilleri korusun. Irak, tüm isimlendirmelerden daha önemlidir. Genel olarak, ellerimiz liderleri olmaksızın, bozuk olanı düzeltmeye çalışmak için Koordinasyon Çerçevesi kitlelerine uzanıyor.”
Sadr, açıklamalarından da görüleceği gibi sokakların ve özellikle gençlerin “değişim ve reform” taleplerinin temsilcisi olarak öne çıkıyor. Zaten parlamentoda kazandığı 73 sandelye de bunun en büyük göstergesi.
Ancak Sadr, her ne kadar güçlü bir desteğe de sahip olsa, ülkedeki kurulu statükoyu değiştirmesi kolay görünmüyor.
Öte yandan, 2018’den itibaren belirginleşmeye başlayan Irak Şiileri arasındaki siyasi mücadelenin ülkeyi bir şiddet sarmalının içine sürüklemesi ihtimali de uzak görülmüyor.
2003 yılında başlayan ABD işgaliyle birlikte şiddet sarmalının içerisinden çıkamayan ülkede, siyasi istikrarsızlığın sıcak çatışmaya dönme süreci birçok kez yaşandı. Resmi askeri müessesler haricindeki milis gruplarının ülkenin yeni bir şiddet sarmalı ile karşı karşıya kalmasında başat rol oynayabileceği değerlendiriliyor.