İspanyol bakan Laya, resmi ziyaret için Ankara'da bulunduğu sırada ikili ilişkiler ve bölgesel konulara ilişkin Anadolu Ajansının (AA) sorularını yanıtladı.
COVID-19 sürecinde Avrupa Birliği (AB) dışına ilk resmi yurt dışı ziyaretini Türkiye'ye yaptığını vurgulayan Laya, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Akdeniz, Libya ve Suriye gibi bölgesel konuların yanı sıra karşılıklı ticaret ve yatırımlar dahil ikili ilişkileri ve Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdiklerini ifade etti.
Laya, Türkiye-AB ilişkilerinde karşılıklı güvenin inşa edilmesinin önemine işaret ederek Türkiye-İspanya ilişkilerine dair ise "Sadece dost değiliz. NATO'da dostlarınız olmaz, müttefikleriniz olur ki bu dosttan da ötedir" diye konuştu.
Türkiye ve İspanya'nın 2005'ten bu yana eş sponsorluğunu yürüttüğü Medeniyetler İttifakı girişimine ilişkin de Laya, iki ülkenin aradan geçen 15 yılın deneyimiyle, bu süreçte gündeme gelen yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, aşırıcılık, göçmenlere yönelik ön yargılar gibi konuları ele alarak gelecek yıllar için olumlu bir gündem oluşturmayı hedeflediğini belirtti.
Laya, COVID-19 sürecinin yeni bir dönemi başlattığına dikkati çekerek yarının dünyasının "yeniden küreselleşecek" bir dünya olacağını ve "dijital teknoloji" diye adlandırılan bu yeni küreselleşme dalgasında teknolojinin herkesçe erişilebilir, kullanılabilir, uygun fiyatlı olması gerektiğini vurguladı.
İspanya Dışişleri Bakanı Laya'ya yöneltilen sorular ve onun verdiği cevaplar şöyle:
1998'de iki ülke arasında Ortak Eylem Planı imzalandı. Bu plan, ikili ilişkilerin temellerini belirleyebildi mi yoksa mevcut koşullara göre gözden geçirme zamanı geldi mi?
Şunu söyleyebilirim ki, anlaşma, sadece yıllık 12 milyar dolarlık ticaret hacmini bulan ve artı değer sağlayan yatırımlar ve ekonomik açıdan değil, Türkiye'nin ve büyük yatırımlarda bulunan İspanyol şirketlerin de yararına, Türkiye'nin İspanya ile derin ilişkilerinin pekişmesine çok yardımcı oldu.
Ancak sadece ekonomi ve ticarette değil, aynı zamanda savunma bakanlıklarımız arasında da derin bir diyalog var. İçişleri bakanlarımız diyalog halinde. Dışişleri ekiplerimiz düzenli temaslarını sürdürüyor. Turizm veya sağlık gibi alanlarda iş birliğimiz var. Bu nedenle, (ortak eylem planı) çok geniş ve aradan geçen zamanda sadece hükümetler arası değil, aynı zamanda şehirler arasındaki iş birliği de büyüdü. Türkiye'nin Ankara, İstanbul, Konya, Antalya şehirleriyle, İspanya'daki şehirler arasında sadece hükümetler üzerinden değil, kardeş şehir olma ve öğrenciler üzerinden de bir iş birliği var. Birçok İspanyol öğrenci, Erasmus programı kapsamında Türkiye'ye gelmeyi, Erasmus için Avrupa'ya gitmek isteyen birçok Türk öğrenci de İspanya'ya gitmeyi seviyor. Yani iş birliği ve bağlantılar çok geniş ve derin. Yapmak istediğimiz şey, bunu daha da derinleştirmek. Çünkü her iki tarafta da daha iyi faydalanılabilecek fırsatlar olduğunu görüyoruz.
Türk ve İspanyol toplumlarının birbirini yeterince tanıdığını düşünüyor musunuz? Bu amaçla şimdiye kadar atılan adımları değerlendirebilir misiniz?
Birbirimizi çok daha iyi tanıyabilirdik. Bu da daha çok temas kurmayı gerektiriyor. Bu temaslar, kültür ve spor düzeyinde olmalı. Biliyorum ki Türkiye de İspanya da futbolu seven ülkeler. Bu diyaloğun düşünce kuruluşları, gazeteciler, öğrenciler ve iş insanlarıyla kurulması gerek. Yapmamız gereken, toplumlarımızın temaslarını derinleştirmek. Bunu 'insandan insana iletişim' diye adlandırıyoruz. Çünkü bu, günün sonunda birbirimizi daha iyi tanıyacağımıza dair tek garanti. Birbirimizi tanıdığımızda ise ilişkiler çok daha pürüzsüz olur. Güçlükler çıksa bile üstesinden gelmek daha kolay olur. Çünkü karşı tarafın arzu ve özlemlerini çok daha iyi anlarız.
Türkiye, PKK/YPG, DEAŞ ve FETÖ gibi farklı terör örgütlerine karşı çok boyutlu bir mücadele veriyor. Avrupa'nın güvenliğini de içeren bu mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz de terörden çekmiş, terörizmin ne olduğunu biraz bilen bir ülkeyiz. Bu yüzden bu, bizim duyarlı olduğumuz bir konudur. Bu yüzden de örneğin, Türkiye'nin DEAŞ'a karşı verdiği küresel mücadeleyi paylaşıyor ve iş birliğini sürdürüyoruz. Bu, birlikte yürüttüğümüz çalışmalardan sadece biri. Dünya çapında terörizmle mücadele için Birleşmiş Milletler içinde de birçok konuda iş birliği yapıyoruz. Bu, her iki ülkenin içişleri bakanlıklarının diyalog halinde olduğu ve muhtemelen daha da ilerleyebileceği bir konudur.
Libya'daki gelişmeler hakkında ne söylemek istersiniz? Yakın zamanda yaptığınız bir açıklamada, AB'nin Doğu Akdeniz'i daha stratejik bir yer olarak görmesi gerektiğini söylediniz. Bu ifadenize biraz daha açıklık getirebilir misiniz? Bu, Türkiye'nin kaygılarını azaltacak mıdır veya Türkiye ve AB'yi daha fazla karşı karşıya mı getirecektir?
Öncelikle, Akdeniz bizim ortak denizimiz. Onu Türkiye ile paylaşıyoruz. Yunanistan, Kıbrıs, Libya, İtalya, Fransa, Cezayir ve Fas ile paylaşıyoruz. Hepimiz bu denizi paylaşıyoruz ve bu nedenle hepimiz Akdeniz'de güvenlik, emniyet ve refah olduğundan emin olma sorumluluğunu taşıyoruz. Bu yüzden İspanya olarak, Akdeniz'in güvenliği ve dolayısıyla İspanya'nın güvenliği için bir tehdit olan Libya'da yaşananlardan dolayı endişe duyuyoruz. Bu nedenle, Ankara'ya getirdiğim mesaj da bu yönde. Libya'da çatışan tüm tarafları, koşulsuz ateşkes yapmaya ve siyasi çözümü müzakere etmek için BM'nin himayesinde Berlin sürecine dönmeye çağırıyoruz.
Yapmamız gereken, Libyalıları müzakere masasına gitmeleri ve herkesi kapsayacak bir çözüm bulmaları için teşvik etmek. Bu arada, Avrupa ve İspanya'da da çok hassasız. BM'nin bir parçası olarak kabul edilen silah ambargosuna tüm taraflarca saygı gösterilmesini sağlamak konusundaki hassasiyeti paylaşıyoruz. 'Tüm taraflarca' derken, silahların deniz, hava ya da kara yoluyla gelmesi fark etmeksizin, 'herkesi' kastediyorum. Silah akışını önlemek için hepimizin BM'de kararlaştırdığı taahhüde saygı duyulmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Biz, AB'de, silah ambargosuna saygı gösterilmesine mütevazı bir katkıda bulunmak istedik. Ambargoya saygı gösterildiğinden emin olmak üzere gemiler, tekneler, uçaklar ve uydular kullanarak denizi, havayı ve karayı kontrol etme yoluyla İrini adlı bir operasyon başlatmayı kararlaştırdık. Elbette bu sadece bir katkı. İhtiyacımız olan şey, BM silah ambargosunun tüm taraflarının ona saygı gösterme yönündeki taahhüdüdür. Bu önemli çünkü tarafları müzakere masasına geri dönmeye teşvik etmek için iyi bir yol olabilir.
İspanya hükümetinin, turizm sezonunun açıldığı ve Kovid-19 vakalarına ilişkin oranın sürekli değiştiği İngiltere'den milyonlarca insanın yaz tatili için ülkenizi ziyaret ettiği bu dönemde, salgını durdurmak için aldığı öncelikli tedbirler nelerdir?
Salgın, İspanya'da kontrol altına alındı. Enfekte olmuş vatandaşları takip etmek, temaslarını izlemek ve pozitif olanları izole etmek için önlemler aldık. Sosyal mesafeyi sıkı tuttuk ki, komşularını koruyabilelim. Ancak dünyadaki her ülke gibi biz de biliyoruz ki, bir aşı ya da tedavi yöntemi bulunmadıkça toplumlarımızda Kovid-19'la yaşayacağız. Yani çok sert önlemler bir tarafta ancak salgınların ortaya çıkmasını önleyemeyiz. Salgın olduğunda yaptığımız şey ise, salgından etkilenenleri izole etmek. Bu bazen bir sokak, bazen bir köy, bazen bir bölgedir ve bu yolla tam olarak yaptığımız şey de ülkenin geri kalanının güvenli bir şekilde yaşamaya devam edebilmesi için sorunu izole etmektir. Bu, İspanya'daki bütün bölgelerce gösterilen büyük bir çabadır. İspanya'nın güvenli bir ülke olarak kalmasını sağlamak için merkezi hükümetle anlaşan tüm bölgeler ortak olan bir protokole dayanarak bu çabaya girişti. Henüz herhangi bir aşı veya tedavimiz olmadığından virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz ancak virüsün İspanya'da olduğu gibi sınırlandırıldığından emin olmalıyız.
COVID-19'un 'yeni bir küreselleşme türü getireceği' fikrini savundunuz. Jeopolitik ve ekonomi açısından bu durum, Akdeniz Bölgesi'ni ve genel olarak dünyayı nasıl etkiler?
COVID-19'la görüyoruz ki, daha önce var olan trendler yeniden vurgulanıyor. Dijitalleşmeye doğru bir hareket görüyorduk ve bu hızlandı. Bunu eğitimde, ödemelerde, çevrim içi alışverişte gördük. Ekonomilerimizi daha sürdürülebilir üretim ve tüketim uygulamalarına yönlendirerek karbondan arındırdık. Bu, pandemi ile hızlandı çünkü ekonomilerimizi daha sürdürülebilir bir şekilde yönetmenin önemini fark ettik. Eşitsizliklerin demokrasilerimiz için iyi olmadığının farkına varılması daha çok vurgulandı. Ekonomilerimizin durmasının yoksulları nasıl etkilediğini gördük. Yani tüm bu eğilimler daha önce de vardı.
COVID-19, bu konuları yeni bir hayata aktardı. Yarının dünyasının küreselleşmemiş bir dünya olmayacağını düşünüyorum. Bence yarının dünyası, 'yeniden küreselleşecek' bir dünya olacak. Şu anda küreselleşmeye enerji veren teknoloji ile yeniden küreselleşmeyi görüyoruz. Bu nedenle 'dijital teknoloji' diye adlandırılan bu yeni küreselleşme dalgasının birer parçası olan tüm vatandaşlar ve iş alanları için teknolojinin erişilebilir, kullanılabilir, uygun fiyatlı olduğundan emin olmalıyız.
İspanya ve AB'nin sınırlarını tekrar açarken pandeminin yeni dalgalarından kaçınmak için alacağı önlemler nelerdir?
Yaptığımız şey, sınırları kademeli olarak açtığımızdan ve Avrupa'da yaygın olanlara benzer epidemiyolojik oranlara sahip ülkelerden başladığımızdan emin olmaktı. Böylece, sınırları diplomatik kriterlere veya siyasi sözleşmelere dayandırarak değil epidemiyolojik verilere göre açmak istedi. Aklımızda olan şey, salgınla mücadele etmek ve bunu yaparken, şeffaf olmalı ve ilk olarak daha iyi epidemiyolojik verilere sahip olanlara yavaş yavaş açılmalıyız. Ülkelerimizdeki hareketliliği, vatandaşlarımızın sağlığını koruduğumuzdan emin olarak bu şekilde geri getirebiliriz.
İspanya, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen başlıca ülkelerden biri. Müzakereler şu anda askıda. Bu durumdan çıkış yolu nedir veya müzakerelerin canlanma şansı var mıdır? İspanya, Türkiye'nin AB üyelik sürecinde yeni fasılların açılmasını ve vize serbestisine ilişin görüşmelerde kaydedilen ilerlemeyi destekliyor mu?
Bence eksik olan şey, güven. Güven inşa etmeliyiz ancak bu da bir tarafta Türkiye'nin, diğer tarafta AB'nin, yani iki tarafın katılımıyla olur. Yani yapmamız gereken şu ki; bu arada bu Türkiye'ye yaptığım ziyaretin de amacıdır, Türkiye ile AB arasında güven oluşturmalıyız. Sonuçta müzakereler, AB ailesinin bir üyesi olmak isteyen bir ülke ile yapılıyor. Aileyi genişletmek için sizin karşı tarafa, karşı tarafın da size güvendiğinden emin olmalısınız. Bu, karşılıklıdır. Bu nedenle bence en çok ihtiyacımız olan şey, güven inşa etmek. Güven, sadece sözlerle değil eylemlerle inşa edilir. İlişkilerimize biraz daha fazla güven aşılamanın bir yolunu bulacağımızdan eminim.