ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ağustos günü Twitter’da paylaştığı mesajına “Bugün büyük bir dönüm noktası” diyerek başladı.
Trump, ABD’ye dost iki “müthiş” ülkenin, İsrail ve BAE’nin, tarihi bir barış anlaşması kararı aldığını ifade etti ve anlaşmaya dair bir metin yayımladı.
Metinde, ABD Başkanının yanı sıra anlaşmaya taraf ülkeleri temsilen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in isimleri yer aldı.
Söz konusu normalleşme adımıyla turizmden güvenliğe, sağlıktan iletişim hizmetlerine, karşılıklı yatırımlardan direkt uçuşlara kadar birçok meselenin ele alınacağı kaydedildi.
Başta Filistin olmak üzere birçok devletten ise gelecek ay resmi olarak imzalanması planlanan anlaşmaya tepki yağdı; İsrail ile normalleşme adımı "ihanet" olarak nitelendirildi.
Azımsanamayacak bir çoğunluk ise bu ittifakın önceden de mevcut olduğu, bu karardan sonra yalnızca resmi bir kimliğe bürüneceği kanaatinde.
Anlaşmanın İsrail’in Filistin’deki işgal politikasına ne derece etki edeceği de ayrıca merak konusu. Bir yanda yasa dışı ilhak yoluyla Yahudi yerleşimcilerin kullanımına açılan Filistin toprakları, diğer yanda Kudüs’teki baskı ve tehditler...
Tel Aviv-Abu Dabi ittifakını Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdufettah el-Awaisi’ye sorduk.
İsrail-BAE normalleşme anlaşması, birçoklarının dediği gibi, var olan bir ittifakın gün yüzüne çıkması mıydı?
"İsrail Başbakanı Netanyahu’nun birkaç yıl önce BAE’yi ziyaret ettiğini biliyoruz. İsrail Kültür Bakanı da (Miri Regev) BAE’ye resmi ziyaret gerçekleştirdi. Abu Dabi’de Zayed Ulu Camii’ni ziyaret etti. İsrail istihbarat servisi Mossad’ın Başkanı da BAE’ye gitti. Tüm bunlar, şimdiki anlaşmanın öncesinde gerçekleşti. Yani evet, BAE ile gizli bir pazarlık olduğuna yönelik çok sayıda delil var."
"BAE söz sahibi olmak istiyor. Çok küçük ve çok yeni; 1971 yılında, İngilizlerin korumasında kurulmuş bir devlet. Ve bu anlaşma da BAE’nin diplomatik ilişkiler sayesinde rol sahibi olmasının bir yolu. Ancak ne yazık ki bu anlaşma BAE'nin değil, İsrail’in işine yarayacak."
Normalleşme anlaşması Kudüs’teki Müslümanları ve İsrail’in bu şehirdeki siyasi nüfuzunu nasıl etkiler?
"Maalesef bu anlaşmanın Kudüs ve özellikle Mescid-i Aksa’da çok ciddi bir etkisi olacak. Size bunun altyapısını açıklayayım. Trump, ABD’ye başkan olduğunda Kudüs’ün sadece İsraillilerin de değil, tüm Yahudilerin meşru başkenti olduğunu söyledi. Bunun pratik karşılığı olarak da Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı."
"Netanyahu-Trump barış anlaşmasının içeriğine bakacak olursanız, Mescid-i Aksa’yı sadece Müslümanlara değil, herkese açık bir yere dönüştürmeye çalıştıklarını görürsünüz. Anlaşmada, tüm dinlere mensup kişilerin "Tapınak Tepesi’nde" (Temple Mount) ibadet etmelerine izin verildiği yazıyor. Bu, Yahudi terminolojisine göre yazılmış; “Aksa” ya da “Harem-i Şerif” kelimelerini kullanmamışlar bile."
"İsrail ile BAE arasındaki anlaşma ise bundan da kötü. Yeni anlaşma, Mescid-i Aksa’nın Yahudilere tesis edilmesinin daha pratik yolu. Trump’ın yayınladığı açıklamada, Müslümanların Aksa Camii’ne barışçıl şekilde gelmelerine izin verilir diyor. Yani ABD’liler, İsrailliler ve BAE’liler, Müslümanların Mescid-i Aksa’ya girmesine "izin" veriyor. Bu çok tehlikeli bir açıklama. Sizin izin verdiğiniz cami, mescit zaten Müslümanlara ait."
"Şu an Mescid-i Aksa’ya girişleri İsrailli askerler kontrol ediyor. Mescid-i Aksa’da ibadet etmek istediğimizde İsrail askerleri sizi kabul edebiliyor, beni etmeyebiliyor. Yalnız ilk defa burada, "Müslümanlar girebilir” deniyor. Yani, camime girebilmeme 'izin' verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu, ABD’nin bir açıklama yayınlayıp, 'Türklerin, İstanbul’daki Fatih Camii’ne girmesine izin veriyoruz.' demesi gibi bir şey.
Bu anlaşmaya baktığımızda, Rasulullah’ın İsra ve Miraç’ının gerçekleştiği bu yerde, Müslümanların baskı altına alındığını ve haklarının ihlal edildiğini, İsrail’e ise hak tanındığını görüyoruz.
Size son 10 yıl içerisinde olan çok önemli bir şeyi hatırlatayım. Zengin BAE’liler, tüm Kudüs’te mülk satın alıyorlardı –bunlar belgelendi- ve ardından bu mülkleri İsraillilere satıyorlardı. Bu alışverişi önceden gizli şekilde yapsalar da anlaşma ve diplomatik temaslardan sonra bu iş resmi olarak yapılacak."
İsrail, anlaşmadan sonrası Batı Şeria’daki işgal planlarını hızlandıracak mı?
"Şüphe yok. İsrail Batı Şeria’yı 1967’den beri işgal ediyor. BAE, İsrail’le yapılacak anlaşmayla ilhakın erteleneceğini, iptal edileceğini söylüyor. İlhak devam ediyor, Netanyahu ilhakı yalnızca ertelediklerini, ancak buna ileride devam edeceklerini açıkça söylüyor.
İlhak, İsrailliler için kullanışlı bir tabir. Bu bir ilhak değil, Batı Şeria’nın işgalinin devamı. Ve evet, ne yazık ki bu anlaşma Batı Şeria’ya her açıdan etki edecek."
Netanyahu, normalleşme çemberinin genişleyeceğini söylüyor. Sizce diğer Arap ülkeleri İsrail’e yeşil ışık yakacak mı?
"En ufak bir şüphem yok. Yalnızca Arap ülkeleri değil, diğer Müslüman nüfuslu ülkeler de bunu takip edecek. Dün, BAE’nin ardından Kosova’yı gördük maalesef.
Bence İsrail, şu an için özellikle Körfez ülkelerine odaklandı. Bahreyn, ikinci olabilir, ardından Suudi Arabistan gelebilir."
"Muhammed Bin Selman, kral olmak için her şeyi yapmaya hazır"
"Dün Muhammed bin Selman’ın hocası Sudeys, Mekke’de bir hutbe verdi. Yahudilerin ne kadar iyi insanlar olduklarını anlattı. Kendince Hz. Muhammed döneminden örnekler verdi. Sudeys’in birkaç yıl önceki konuşmalarını dinlerseniz, söylemlerinin Yahudilere karşı olduğunu ve buna yönelik dualar ettiğini görürsünüz."
"Bence Suudi Arabistan zemin hazırlıyor. Ve şunu açıkça söyleyebilirim ki Muhammed Bin Selman, kral olmak için her şeyi yapmaya hazır.
Oyun artık gizli değil. Oyun masada. Maalesef kendilerini korumak için yapıyorlar. Arap diktatörler daha fazla devam edemeyeceklerini biliyor."
"Arap Baharı’nın ilk dalgası başarısız oldu. Ancak ben, bir Uluslararası İlişkiler hocası olarak ikinci dalgayı bekliyorum. Bu normalleşme adımı, bölge haklarını Arap Baharı’nın ikinci dalgasına götürebilir. Bu ikinci dalga daha ziyade Körfez’den çıkarak bizi şaşırtabilir.
Biz biliyoruz ki Bahreyn de politik olarak, Suudi Arabistan olmadan varlığını sürdüremez. Eğer Bahreyn, bölgede İsrail’le ilişkilerini normalleştiren ikinci ülke olursa buradan aslında ikinci ülkenin Suudi Arabistan olduğunu da anlayabiliriz."
Bu adımlar neden şimdi atılıyor? Özel bir zamanlama mevcut mu?
"Tel Aviv’den Abu Dabi’ye yapılan ilk seferde kullanılan uçağın adı "Kiryat Gat" idi. Bu, 1948’den önce Filistinlilerin bulunduğu Faluce ve Irak el Menşiyye kasabalarının üzerine kurulan yerleşim yerinin adı. Bu uçağın adıyla bile Araplara, Müslümanlara mesaj gönderiyorlar."
"Soruya dönecek olursak, baktığınız zaman, kim ülkesinde siyaseten umutsuz? Trump, bundan 2 ay sonra, kasımda yeniden seçileceği konusunda umutsuz. Birçok skandala imza attı. İcraatını özellikle ülkesindeki sağ kanada pazarlaması gerekiyor."
"Netanyahu refah vadediyor"
"Netanyahu da Trump ile aynı durumda. Hakkında açılan yolsuzluk vesair davalar var, kazanamadığı seçimler var. Netanyahu, bu anlaşmayla birden çok başarıya imza attığını söylüyor. Birincisi, BAE ile yaptığım anlaşmayla size en ucuz petrolü getiriyorum diyor. İkincisi, BAE’de büyük bir pazar açıyorum, İsraillilerin ürünleri burada satılacak diyor; bu da İsrail ekonomisi için çok önemli. Üçüncüsü, İsrail Körfez’in bir parçası olacak.
Yani, Netanyahu İsraillilere, bu anlaşma ile ekonomik refah sağlayacağını söylüyor. Sonuç olarak bu anlaşmanın bir zamanlaması var. Ve bu gerçekten hem ABD’liler hem de İsrail için önem arz ediyor."
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu