Gazze’de dünyanın gözleri önünde 37 binin üzerinde masum sivili katleden İsrail, uzun yıllardır işgal altında tuttuğu topraklarda ise Filistinlilerin mülklerini çalmaya, evlerini yıkmaya, tarım arazilerini yok etmeye devam ediyor.
20. yüzyılın başlarında terörist Yahudi örgütler eliyle Filistinlilerin ana yurtlarından zorla göç etmesine neden olan sistematik politika, bugünlerde Kudüs’te ve Batı Şeria’da uygulanıyor.
Halit ve Nasır Ganimat kardeşler, işgal altındaki Batı Şeria'nın merkezinde, bir zamanlar yaklaşık 200 Filistinlinin yaşadığı verimli tarım arazileri olan Ein Samia köyünde yaşıyorlardı. Köyün son Filistinli sakinleri, diğer ailelerin mülklerinden sürüldüklerini görmelerine ve işgalci Yahudilerin aylar boyunca, gece gündüz süren taciz, baskı ve tehditlerine rağmen evlerine sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam etti.
Ancak geçtiğimiz ay, 48 yaşındaki Halid ve 50 yaşındaki Nasır Ganimat, Ein Samia'da evleri çalınan, mülklerine zorla el konulan 38 Filistinli aileden sonuncusu oldu. Böylece yüzlerce yıldır köyde devam eden Filistinli varlığı da son buldu.
13 Mayıs'ta iki kardeş uzun bir günün ardından evlerine döndüklerinde evlerinin işgal edildiğini, ailelerinin sürüldüğünü ve evin hemen karşısında bir işgalci Yahudi karakolunun kurulduğunu gördüler.
9 kişilik ailenin reisi olan Halid Ganimat durumu şöyle anlatıyor:
"Evlerimiz işgal edilmişti. Otlaklarda koyunlarla birlikteydik ve geri döndüğümüzde Yahudilerin evlerimizi ve içindeki her şeyi ele geçirdiğini gördük."
Evlerine el konulmadan önceki günlerde işgalci Yahudiler, Halid ve kardeşinin beş koyununu ele geçirmişti ancak iki kardeş, misilleme korkusuyla direnmemeyi tercih etti.
Ancak işgalci Yahudiler yine durmadı. Halid, işgalcilerin birçok kez kendilerinin meralara ve su kaynaklarına erişimlerini engellediğini ve evlerindeki güneş panellerini çaldığını söylüyor.
İşgalci Yahudi terörünü şöyle anlatıyor Halid:
"Bütün aileler ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve biz geriye kalan son kişilerdik. Haftalardır bize saldırılar düzenleyip, terör estirdiler. On gün önce kaburga kemiğim kırıldı. Yerleşimcilerin bu intikam dolu eylemleri yeni Nekbe'dir.”
İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem’e göre, Ein Samia köyündeki aileler, uzun yıllardır İsrail güçlerinin korkutması, devlet destekli yerleşimci şiddeti, ev ve altyapı inşası üzerindeki ciddi kısıtlamalar dahil olmak üzere yıllarca süren saldırılara maruz kalıyordu.
Bu koşullar, yoksulluk içinde yaşayan, teneke evlerde ve çadırlarda yaşayan, geçimlerini sürdürmek için yalnızca tarıma ve koyun sürülerine bel bağlayan, zaten savunmasız olan masum sivillerin insani durumunu daha da kötüleştirdi.
Ein Samia sakinleri yıllardır İsrailli işgalciler tarafından korkutulduklarını söylüyor ancak onları evlerinden kovma çabaları 2023'ün ikinci yarısında yoğunlaştı ve 7 Ekim'den sonra daha da kötüleşti.
Halid, "7 Ekim'den bu yana işler değişti; işgalci kanunların uygulayıcısı, polis ve ordu haline geldi" diyor.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre Batı Şeria'daki işgalci terörü son yıllarda büyük artış gösterdi.
2021'de günde bir, 2022'de günde iki olaya kıyasla, 2023'ün ilk sekiz ayında işgalcilerle ilgili günde ortalama üç olay yaşanıyordu. Bu sayı, 7 Ekim'den sonraki aylarda günde yedi olaya yükseldi.
Bölgedeki işgalci terörü takip eden insan hakları kuruluşları raporlarına göre, 7 Ekim'den bu yana İsrail ordusunun ve işgalci Yahudilerin eylemleri, 220 aile ve bin 277 kişiden oluşan 25 Filistinli Bedevi topluluğunun yerinden edilmesine yol açtı.
Uzmanlara göre, İsrail, Ürdün Vadisi'ni ilhak etmeye yönelik eski planını sürdürüyor; daha önce uluslararası baskıyla durdurulan bu plan bugünlerde işgalci terörüyle gerçekleştiriliyor.
Zira evleri çalınan, yurtlarından sürülen Filistinliler, Ürdün Vadisi’ne yakın bölgelerde yaşıyor.
Tel Aviv yönetimi, özellikle Batı Şeria ve Kudüs’te Filistinlilerin çoğunlukta olduğu bölgelere İsrailli işgalcileri yerleştirme politikası izliyor. Öyle ki bu işgalciler, İsrail ordusu ve polisinin de desteğiyle Filistinlilere saldırıyor, zeytin bahçelerini tahrip ediyor, araçlara ırkçı yazılar yazıyor.
Yüzyıllardır aynı topraklarda, aynı evlerde yaşayan Filistinlileri göçe zorlamak, mutlak bir kontrol sağlamak...
İsrail bu konuda o kadar pervasız ki Gazze’de yaptığı katliamlara ve dünyadan gelen tepkilere aldırış dahi etmiyor. 3 bin 500 yeni işgalci konutunun inşasına onay verilmesi, hem ABD’den hem de Avrupa Birliği’nden tepkiler aldı ancak bu İsrail’i yine durdurmadı.
Peki, İsraillilerin işgal terörü ne anlama geliyor? Ne zaman yapımlarına başlandı? Şu an sayıları ne kadar?
Gelin kısa bir tarih yolculuğuna çıkarak İsrailli işgalcilerin kurduğu birimlere yakından bakalım…
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’e yoğun bir şekilde göç eden Yahudiler, bir süre sonra bölgenin asıl sahibi Araplarla çatışmalara girmeye başladı.
İngiliz işgaliyle güçlenen Yahudi varlığı, askeri ve siyasi alandaki örgütlenmelerle devlet olma yolunda ilerlerken BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947’de Filistin topraklarının Yahudiler ve Araplar arasında bölünmesine yönelik planı ve İsrail’in 1948’de bağımsızlık ilanı, büyük bir çatışma dalgası başlattı.
İsrail, komşu Arap devletleriyle arasında başlayan savaşlarda topraklarını genişletti. Arap ülkelerinin İsrail’e karşı üstünlük kuramaması ileriki yıllarda da devam etti. Askeri gücü elinde bulunduran İsrail, topraklarını genişletmeyi sürdürdü.
“6 Gün Savaşları” olarak da bilinen Haziran 1967’de İsrail’in komşu Arap ülkelerine (Mısır, Suriye ve Ürdün) saldırmasıyla başlayan savaş sonucunda İsrail, Mısır’dan Sina Yarımadası ve Gazze Şeridi’ni, Suriye’den de Golan Tepeleri'ni alırken, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü de işgal etti.
İşte 6 Gün Savaşları, daha sonraki yıllarda da büyüyerek devam edip İsrailli işgalciler sorununun başlangıç noktasını oluşturdu. Her ne kadar savaş öncesi İsrailli işgalciler Filistin topraklarında varlık gösteriyor olsa da yerleşim stratejisiyle işgal devletin izlediği bir politikaya dönüştü.
Savaş sonrasında “Toprağa karşı barış” politikası izleyen İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarıyla ilgili bazı sözler verse de işgal politikasını sistematik olarak uygulamaya devam etti.
Yüz binlerce İsrailli işgalci, öbek öbek Filistinlilerin yaşadığı topraklara yerleştirilmeye başlandı. İlk işgaller, Batı Şeria’da Beytüllahim kenti civarında Kfar Etzion yerleşim biriminin yeniden inşa edilmesiyle görüldü.
Bölge ülkeleriyle ilişkilere bağlı olarak bazen duraksasa da bu politikayla, 1972 sonuna gelindiğinde, Batı Şeria’da bin 200 ve Doğu Kudüs’te ise 8 bin 600 işgalci bulunuyordu.
Sol eğilimli İşçi Partisi yönetimindeki İsrail hükümeti, 1967-1977 yıllarındaki süreçte Doğu Kudüs ve çevresi ile Batı Şeria’nın doğusundaki Ölü Deniz (Lut Gölü) etrafında yoğun bir işgal yerleşimi için inşa programı başlattı.
İşçi Partisi'nden yönetimi devralarak hükümeti kuran aşırı sağcı Likud Partisi de 1977-1987 yılları arasındaki süreçte, işgal programını aralıksız şekilde sürdürerek, Batı Şeria çevresinde yaşayan Yahudi sayısını bir milyona ulaştırmayı hedefledi.
1990'da dönemin İsrail hükümeti, 1967 sınırlarını kabul etmediğini duyurarak, Batı Şeria’da Yahudi işgal alanları inşa etme planına hız verdi. Bu süreçte İsrail hükümeti, bölgedeki yasa dışı Yahudi işgal birimlerinin birbirleriyle ve diğer İsrail kentleriyle ulaşımını sağlamak üzere Batı Şeria’nın iç bölgelerinden geçen "güvenli" yollar inşa etti.
Eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 1996’da "Batı Şeria’nın her tarafında yerleşim birimi inşa etme" çağrısıyla, işgalci yaşam birimleri doğrudan Batı Şeria’nın iç bölgelerinde de inşa edilmeye başlandı.
1967'de Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail, hem tarihi kenti hem de çevresini Yahudileştirme politikası izlemeye başladı.
İsrail'in bu politikası, hükümetin Kudüs'ün doğu ve batısında yaşam birimleri yapması ve kentin Yahudileştirilmesinin önünü açacak kanunlar çıkartması şeklinde iki önemli omurga çerçevesinde şekillendi.
Her ne kadar İsrail ile aşırı Yahudi örgütlerin çalışmaları ayrı görülse de Filistinliler hükümetin Yahudi örgütlere her türlü kolaylığı sağladığını iddia ediyor.
Doğu Kudüs'te Filistinlilerin evlerine değerini çok üstünde fiyat teklif eden, gayrimenkullerin Yahudilere ait olduğu iddiasıyla Filistinlileri evlerinden zorla çıkartan örgütlerin bazılarının isimleri şöyle:
Elad, Ateret Cohanim, Tapınak Enstitüsü, Hay Fekiam, Tapınağın Kurulması Hareketi ve Yahudi Liderliği.
Yahudi örgütlerin Yahudileştirme politikaları kapsamında yoğunlaştıkları bölgeler Doğu Kudüs'te yer alan Silvan bölgesi ve Şeyh Cerrah Mahallesi.
Yahudi örgütlerin ilk başvurduğu yöntem ise, Filistinlilerin oturdukları evlerin Yahudilere ait olduğunu iddia etmek ve bu durumu mahkemeye taşımak.
Mahkemeye taşınan davalar genelde Yahudi örgütler lehine sonuçlanıyor ve Filistinlilerin evlerinin istila edilmesinin önünü açıyor.
Son olarak Yahudi işgalciler geçtiğimiz gün Doğu Kudüs'ün Akabe Derviş mahallesinde 2 yaşlı Filistinlinin yaşadığı eve el koydu. Filistinlilerin pazara çıkmasını fırsata çeviren işgalciler, eve girerek Filistinlilerin konuta bir daha girmesini engelledi.
Olay yerinde toplanan Filistinli gençlere ise İsrail polisi müdahale etti. Filistinliler, işgalcilerin tapuda değişiklik yaparak eve el koyduğunu belirtti.
Mescid-i Aksa'nın güneyinde yer alan Silvan bölgesinde ise farklı bir Yahudileştirme politikası izleniyor.
Yahudilere evlerini satmak istemeyen Filistinlilerin evleri başkaları tarafından satın alınıyor. Komisyoncular vasıtası ile satın alınan bu evler, Yahudilerin eline geçmiş oluyor.
Yahudi işgalcilere ulaşıncaya kadar birçok el değiştiren Doğu Kudüs'teki evler, asıl sahiplerinin bilgisi olmadan Yahudiler tarafından satın alınmış oluyor.
Araştırmacılara göre, İsrailli örgütler son 10 yılda 100'e yakın Filistinlinin evini istila ederek bu evlerde yaşamaya başladı. Diğer yandan Doğu Kudüs'te Filistinlilerin evlerinde oturan Yahudi yerleşimci sayısı da 5 binin üzerine çıktı.
Bu örgütlerden son zamanlarda öne çıkanlar Elad ve Ateret Cohanim Dernekleri.
İsrail'in Kudüs'ü Yahudileştirme çabalarında etkin rol oynayan "Elad" örgütü, son yıllarda Filistinlilere ait ev ve arazilere yönelik baskınlarda öne çıkıyor.
Kudüs'ün güneyindeki "Elad" işgalci birimine bağlı örgüt, İsrail tarafından 1986'da kuruldu. İsrail dernekleri sicil defterinde yer alan bilgilere göre, örgütün kuruluş amaçları arasında "Nesiller, rehberlik çalışmaları ve yerleşim yoluyla Kudüs ile Yahudiler arasındaki bağları sağlamlaştırmak ve Yahudileri buraya yönlendirmek" gibi ifadeler yer alıyor.
Türkçe "Davud Şehri'ne doğru" anlamına gelen İbranice ifadenin kısaltması olan Elad isminin de bu hedefler doğrultusunda özellikle seçildiği belirtiliyor.
Elad'ın resmi internet sitesinde, Yahudi inancına göre Hazreti Davud'un 3 bin yıl önce Kudüs'ü inşa ettiği ve özellikle Mescid-i Aksa'nın güneyindeki tepeyi "Yahudi halkı için dini ve ruhani başkent" olarak seçtiği aktarılıyor.
Bu bakış açısıyla hareket eden Elad için Doğu Kudüs'ün Silvan bölgesinde bulunan Vadi Hilve Mahallesi ayrı bir öneme sahip. Örgüt, faaliyetlerini yoğunlaştırdığı bu bölgede sık sık tarihi eser kazıları yaparak Yahudi ajandasını uygulamaya çalışıyor.
Ateret Cohanim Derneği de Doğu Kudüs'te Filistinli ailelerin 100 yıldır yaşadığı evlerin, Yahudilere ait olduğunu iddia ederek sık sık Filistinlileri mahkemeye veriyor.
Mahkemelerin genelde lehte karar verdiği Ateret Cohanim, mahkeme tebligatlarını Filistinli ailelerin evleri ulaştırıyor.
Çıkmayı reddeden Filistinlilerin evlerini İsrail polisi eşliğinde işgal eden örgüt mensupları, Filistinlilerin Mescid-i Aksa civarından göç etmeleri için de çaba sarf ediyor.
Batı Şeria’nın güneyindeki Kefar Atsiyon, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesinin hemen ardından kurduğu ilk Yahudi işgalci yerleşim birimi olarak kabul ediliyor.
İşgal altındaki Doğu Kudüs'te 13, Batı Şeria'da 253 yasa dışı işgalci birim bulunuyor.
Yahudi işgali karşıtlığıyla bilinen İsrailli sivil toplum kuruluşu "Barış Şimdi" hareketine göre, işgalci yerleşim birimleri Batı Şeria’nın yüz ölçümünün yüzde 13’üne tekabül ediyor.
İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal ettiği 1967'de, bölgede tek bir Yahudi işgalci bile bulunmazken, bugün 230 bini Doğu Kudüs’te olmak üzere 650 bin Yahudi işgalci yaşıyor.
Filistin’in bağımsızlık vesikasının ilan edildiği 1988'de Batı Şeria’daki işgalci yerleşimci sayısı 66 bin 500 iken, İsrail ile Filistin arasındaki Oslo Barış Antlaşması'nın imzalandığı 1993’te bu sayı 116 bin 300’e ulaştı.
ABD’nin Camp David kasabasında İsrail sorununa çözüm arayışları amacıyla tarafların bir araya geldiği 2000’de ise Batı Şeria’daki Yahudi işgalci sayısı 184 bini bulmuştu.