Roma İmparatoru Hadrian döneminde inşa edilen, Kudüs’ün en eski kapılarından biri olan Şam Kapısı, tarihi kentin asırlar boyunca diğer bölgelerle yaptığı ticarette önemli bir güzergah olarak kullanıldı.
Haçlı Seferleri sırasında tahrip edilen kapı, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniden eski görkemli haline kavuşturuldu.
Tarihi Şam Kapısı bugünlerde İsrail polisinin Filistinlilere yaptığı sert müdahalelerle anılıyor.
Şam Kapısı'nda olaylar nasıl başladı?
Hadiseler, İsrail polisinin ramazan ayının başlamasıyla birlikte Eski Şehir'in Şam Kapısı önündeki oturma alanlarını barikatlarla kapatmasıyla başladı. Buna tepki olarak ramazanın ilk gününden itibaren Şam Kapısı’nda toplanan Filistinlilere İsrail polisi müdahale etti.
Artan gerginlikte yüzlerce Filistinli gözaltına alındı, onlarcası ise yaralandı.
Her ne kadar İsrail polisi daha sonra barikatları kaldırmış olsa da tarihi şehirde gerginlik devam ediyor.
'Irkçı apartheid rejimi'
Son olarak İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail’e "ırkçı apartheid rejimi" suçlaması yöneltti. Örgütün raporunda, İsrail'in Filistinlilere karşı devlet onaylı ırk ayrımcılığı ve zulüm suçları işlediği vurgulandı.
Kudüs’te artan gerginliği ve altında yatan nedenleri Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Gökhan Çınkara'ya sorduk.
İsrail polisi ramazan ayının başlamasıyla Şam Kapısı önünde yer alan oturma alanlarını barikatlarla kapattı. İsrail neden böyle bir adım attı?
İsrail’de yaşayan Araplar, Kudüs ve Yafa merkezli olmak üzere ramazan ayının başlamasıyla toplumsal hareketlilik içerisinde oldu. Kudüs ve Yafa merkezli olayları iki ayrı eksende incelemek yerinde olacaktır. Şüphe yok ki bunları Arap toplumunu ilgilendirdiği için birbirleriyle iletişim içerisinde olan toplumsal hareketlilik olarak adlandırmak mümkündür. Kudüs’te yaşananlar, daha doğrusu Eski Şehir olarak adlandırılan bölgede görülen hadiseler 2015 yılına kadar götürülebilir.
2015 sonunda başlayan olaylarda Yahudilere yönelik “yalnız-kurt” olarak adlandırabileceğimiz organize olmayan ve kişisel inisiyatifin etkili olduğu saldırılar önemli bir dönüm noktasıdır. Ayrıca 2017’de Mescid-i Aksa’nın girişine metal detektör konulması ve sonrasında yaşananlar önemlidir. 2017’de hatırlanacağı üzere metal detektör sonrası 2 İsrail polisi öldürülmüştü. Temmuz 2020’de Iyad El-Halak adlı otizmli bir Filistinlinin İsrail polisi tarafından öldürülmesi olayının kaydedilmesi gerekir.
Bu deneyimlerin ve yaşanmışlıkların kolektif hafızada canlı olması bugün görülen toplumsal hareketliliğin kökenlerini anlamaya ve neye evrileceğini tahmin etmeye yardımcı olacaktır. Son haftalarda görülen olaylar ise İsrailli yetkililerin müezzinlerin hoparlörünü kısması, Nablus Kapısı’nı kapatmaları ve Eski Şehir’de ticarete kısıtlama getirmeleri olarak sayılabilir.
Nablus Kapısı ve etrafı Arap gençlerin sosyalleştikleri ve en önemlisi ramazanda birtakım etkinlikler yaptıkları yer olarak biliniyor. Yetkililerin burayı kapatması beklenmeyen bir hızda toplumsal mobilizasyona yol açtı. Aynı günlerde bir dizi TikTok kullanıcısı Arap gencin özellikle Haredim (Mütedeyyin) Yahudilere saldırması da ilginç bir fenomen olarak ilk kez karşımızda durdu. Arap gençler ve dindar Yahudiler arasındaki ilişkileri kodlayan esas değerin siyaset olmadığını düşünüyorduk. Fakat bu son gelişmeler hem Araplara dindar ve özellikle Yeşiva çevresindeki Yahudilere yönelik şiddeti kolay bir hedef olması itibarıyla özgüven sağladı, öte yandan dindar Yahudiler için Araplara yönelik yaklaşımda etnik ve kültürel tepki diyebileceğimiz seküler güdülü psikolojiyi devreye soktu.
Yafo’da olanların nedeni ise şehrin mülkiyet rejiminin satın almalarla Arapların elinden alınması ve Yahudilere devri olarak görülebilir. Özellikle yurt dışından verimli fonlar bulan birçok sivil toplum kuruluşu (STK) Yafo’da örgütlenmekte ve insanları buraya taşınmaya teşvik etmektedir. Bu demografik değişime olan tepki ise özellikle Arap kiracılardan gelmektedir. Şehir bir nevi “gentrification” ile sınıfsal ve etnik öfkeyi konsolide etmektedir diyebiliriz.
İsrail'in Kudüslülere ve Mescid-i Aksa'da namaz kılanlara yönelik müdahalelerinin, İsrail’de devam eden koalisyon görüşmeleri ile ilgisi var mıdır?
Bunu polisin yaklaşımında gözlemlemek mümkün. Polisin müdahalesinin eskisine nazaran sınırlı olduğunun altını çizmek gerekir. Diğer bir husus polis sadece Arap gençlerle değil aynı zamanda son günlerde ortaya çıkan dindar milliyetçi mobilizasyonla da uğraşmak zorunda olduğunu gördü.
İki grubun karşılaşmasının işleri kontrolden çıkarabileceği açıktı. Hem Bibi Cephesi hem de ona karşı konumlanan Değişim Cephesi iktidar kurma sürecinde, Arap partilerle dirsek temasında. Söylemlerini de genellikle bu siyasal gerçekliğe göre ayarlıyorlar. O açıdan İsrail’deki Arap siyaseti şu an oldukça güçlü ve meşru bir konumda.
İsrail içerisinde seçime girerek parlamentoya giren Arap partileri ya da milletvekillerinin bu olaylar karşısındaki tutumu nedir?
Arap partileri bu süreçte koalisyon görüşmelerinde oldukları için tutumlarını seçmenlerini rahatsız etmeyecek ve müzakere yaptıkları aktörlerin ellerini zorlamayacak tonda tuttular. Fakat Birleşik Liste’den Dr. Ahmet Tibi’nin Şam Kapısı’na gelmesi ve açıklamalarda bulunması önemliydi. Çünkü Arap siyasilerin bu konuda pasif olduklarından dert yanılıyordu.
Tibi’nin görünmesi ve akabinde polisin Şam Kapısı’nı açması kendisi açısından pozitif bir puan olarak siyasi sermayesine eklendi. Tibi’nin bu olup biten şeylerin Netanyahu’nun beceriksiz ve dışlayıcı siyasetinde yattığını eklediğini belirtelim.
Kısacası Tibi olayı Netanyahu karşıtı bir cepheye mevzi açacak şekilde politize etmeyi becerdi.
Diğer bir husus, İsrail’de yaşayan Araplar Batı Şeria ve Gazze’yle yakından ilişki içerisinde olsalar da onların güdümünde bir siyaset inşa etmekten kaçınıyorlar. Bu sebeple seçmenlerinin bir lider veya otorite boşluğuna düşüp alternatif aktörlere alan açılmasından rahatsızlar. Bu da haliyle farklı toplumsal dinamiklerin yüzdüğü İsrail Arap siyasetinde siyasi aktörleri pragmatik ve esnek olmaya itiyor.
Artan gerilimin, son günlerde İran-İsrail arasında yaşanan gelişmelerle bir ilgisinin olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu konuda elimizde veri yok. Ama tabloya bakınca şunu görebiliriz. İsrail’de vatandaş olmanın ne olduğu konusunda hala bir mutabakat sağlanmış değil. İsrail sadece Yahudi yurttaşlarının mı devleti yoksa nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arap yurttaşlarını da içeren bir siyasi örgütlenme midir?
Bu boşluk hali devlet ve toplum arasındaki mutabakatın yetersizliğini zaman zaman görünür kılıyor.
İran'ın ise bir ihtimal vekalet güçleri ile Arap toplumu üzerinde nüfuz kurmaya çabaladığı söylenebilir. Belki İran’dan da daha önemli bir fenomen gün geçtikçe Fatah ve Hamas’ın İsrail’de yaşayan Araplar üzerinde etkisinin sınırlanmasıdır.
Çünkü Arap siyasi partilerin İsrail yasama meclisinde görece güçlü konumları ve bunun sonucunda alınabilecek bir dizi pratik kazanımlar Mansur Abbas, Ahmet Tibi ve Eyman Ode gibi bir dizi siyasetçiyi hegemonik pozisyona yerleştirecektir.
Filistin’de yönlendirici kadroların yaşlanması, kronik işsizlik ve seçimlerin gerçekleşmemesi gibi faktörler İsrailli Araplar için temel politik referans merkezlerinin Birleşik Liste ve Ra’am gibi aktörlere yönelmesi sonucunu doğuruyor.