İsrail'in saldırıları neticesinde söz konusu ölümlerin yanı sıra 4 hastanenin de hizmet dışı kalması üzerine Lübnan Doktorlar Sendikası, İsrail'in Lübnan sağlık sistemine karşı işlediği "katliamın" durdurulması için Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletlere "acil" çağrıda bulundu.
Aynı bağlamda Lübnan Hemşireler Sendikası da bir açıklama yaparak İsrail'in şiddetli saldırılarında uluslararası yasalar ve sözleşmelere "apaçık şekilde meydan okuyarak" doktorları ve sağlık çalışanlarını hedef aldığını vurguladı.
Lübnan Sağlık Bakanı Firas el-Ebyad, 3 Ekim'de yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun 23 Eylül'den bu yana düzenlediği hava saldırılarında 97 sağlık ve acil durum personelini öldürdüğünü ve 10'dan fazla hastaneye zarar verdiğini belirterek, İsrail'in ihlallerinin durdurulması için uluslararası topluma "acil müdahale" çağrısında bulundu.
Cenevre Sözleşmesi'nin 1949 tarihli 18. maddesine göre, yaralı ve hastaların bakımı için kurulmuş sivil hastanelere saldırılması yasak olup, savaşan tarafların bu mekanlara saygı duyup bu yerleri koruması gerekiyor.
Lübnan'da sağlık sektörüne yönelik tehditler İsrail ordusunun geçen hafta Beyrut'un güneyindeki Dahiye bölgesinde "Hizbullah'ın merkezi istihbarat karargahını" hedef aldığını açıklamasının ardından ciddi bir artış gösterdi.
İsrail basını, şiddetli saldırıların hedefinde Hasan Nasrallah'ın ölümünün ardından Hizbullah'ın muhtemel lideri Haşim Safiyyuddin'in olduğunu yazarken, İsrail ordusu konuya ilişkin bir açıklamada bulunmadı.
Yerel ve uluslararası medyada çıkan haberlerde, İsrail'in Dahiye'ye yoğun saldırılarının ve bölgede çalışan ekiplere yönelik tehditlerinin bombalanan mevkilere kurtarma timlerinin ulaşmasını engellediği ifade edildi.
İsrail ordusunun ilk hedefi Hizbullah'a bağlı İslam Sağlık Kurumu oldu ve savaş uçakları kurumun Beyrut'taki merkezini bombalayarak 7 sağlık çalışanını öldürdü.
Ayrıca, Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde de İslami Sağlık Kurumu çalışanları hedef alındı.
Halkın zor zamanlardan geçtiği Lübnan iç savaşı sırasında 1984'te kurulan İslam Sağlık Kurumu, o dönem ilk yardım ve sivil savunma faaliyetleri yürütüyordu. Kurum daha sonra genişleyerek Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde hastaneler, sağlık merkezleri ve klinikler açtı.
Kurum, yoksul ve ihmal edilmiş bölgelerdeki halka sağlık ve sosyal konularda yardımcı olmayı, sağlık hizmeti sunmayı amaçlıyor.
İslam Sağlık Kurumu, çoğunlukla Beyrut'un batısında, ülkenin güneyinde ve Bekaa bölgesinde faaliyet gösteriyor ve bu bölgeler Hizbullah ile Emel Hareketi'ne yakın bölgeler olarak biliniyor.
Lübnan Kızılhaçı da herhangi bir oluşumdan tamamen bağımsız olarak zorlu atmosfere rağmen yaralılara müdahale etmek ve onları hastanelere nakletmek acil sağlık ve afet müdahale hizmeti veriyor.
Lübnan Kızılhaç Genel Başkanı Antoine Zoghbi, Lübnan Kızılhaçının bağımsız bir kuruluş olduğunu, Lübnan ordusu, Sağlık Bakanlığı, Birleşmiş Milletler ve bağlı kurumları gibi resmi kurumlarla iş birliği içinde çalıştığını söyledi.
Zoghbi, İsrail ordusunun Hizbullah'a ve Emel Hareketi'ne bağlı sağlık kurumlarına mensup tıbbi personeli "savaşçı" olarak değerlendirerek hedef aldığını, Lübnan Kızılhaçının ise onlarla bir ilişkisi olmadığını aktardı.
Sahada sağlık hizmeti veren başka bir kurumla beraber çalışmadıklarını vurgulayan Zoghbi, İsrail ordusunun hedef aldığı bölgelere gitmeden önce Lübnan ordusundan izin aldıklarını aktardı.
Zoghbi, savaşın her yerde çıkabileceğini hatırlatarak, "En azından temel ilkelere uyulması gerekiyor, yaralıyı yerde bırakıp ilk yardımda bulunmamak mümkün değil. Bunlar insanlığın temelidir. Uluslararası toplum uluslararası yasalara saygı duyulmasını vurgulamalı" diye konuştu.
Tehditlerin, görevini yerine getirmek için güvenli bir ortama ihtiyaç duyan gönüllülerin çalışmasını etkilediğine dikkati çeken Zoghbi, "Çalışmalarımızı düzenleyen uluslararası anlaşmalar var ve tehditlere rağmen Kızılhaç mensupları zorluklar içerisinde hizmet veriyor. Çünkü bir yaralıyı kaderine terk etmemiz mümkün değil" ifadelerini kullandı.
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, sağlık ve acil yardım ekiplerinin korunması için diplomatik temaslarda bulunarak sağlık ekiplerinin hedef alınan bölgelere ulaşabilmesi, yaralı ve etkilenenleri nakledebilmesi için İsrail'e baskı yapılmasını istedi.
Eski Lübnan Barolar Birliği Başkanı ve Milletvekili Mehlem Halef de birçok uluslararası anlaşmanın, savaş sırasında tıbbi personel ve kurumların hedef alınmasını suç saydığına dikkati çekti.
Başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere birçok uluslararası anlaşmanın sivilleri koruduğunu vurgulayan Halef, savaş veya silahlı çatışmaya katılmayan herkesin sivil sayıldığını ifade etti.
Halef, yaralılara müdahale ve tedavide bulunan sağlık çalışanları ile kuruluşlarının bu anlaşmalarla uluslararası korumaya sahip olduğunu aktardı.
İsrail'e işaret eden Halef, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin uluslararası kararlarına saygı ve bağlılık eksikliği nedeniyle, uluslararası meşruiyeti zayıflatan her türlü hukuki, ahlaki ve insani kısıtlamalardan kaçan bir düşmanla karşı karşıyayız" ifadesini kullandı.
Halef, şiddeti reddedip uluslararası meşruiyete bağlı kalmanın önemine dikkati çekerek, "İsrail'e başta savaş hukuku olmak üzere uluslararası sözleşmelere ve hükümlere uyma zorunluluğu getirilmesi çağrısında bulunuyoruz" dedi.