Almanya'daki Kiel Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Araştırma Enstitüsü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Hilmi Salem ve Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Metin Duyar, İsrail'in, Filistinlilere su ve temel gıda konusunda uyguladığı baskı politikalarını değerlendirdi.
Prof. Dr. Hilmi Salem, İsrail'in kurulduğu günden bu yana Filistinlilere su ve temel gıda konusunda ayrımcılık yaptığını belirterek, İsrail'in bölgedeki su kaynakları sorununu askeri yöntemlerle çözmeye çalışmasının krizi daha da derinleştirdiğini söyledi.
Uluslararası kurum ve kuruluşların İsrail'i ırkçı su politikası nedeniyle uyardıklarını ancak sonuç alamadıklarını aktaran Salem "Tüm uluslararası kuruluşlar raporlar yayımlıyor ama sahada değişiklik yok. Özellikle yaz aylarında su kıtlığına bağlı hastalıklar Filistinli dezavantajlı gruplar için büyük sorun oluşturuyor. Filistin'in ıstırabının parçası olan su sorunu, karmaşık bir vaka olarak uluslararası toplumun önünde duruyor." dedi.
Salem, Filistin ile İsrail arasında 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'nda su sorunun görüşüldüğünü dile getirerek, İsrail'in bu anlaşmaya uymamak için Filistinlileri terörize etmeye çalıştığına dikkati çekti.
"İsrail içme suyunu politikleştirdi"
İsrail'in su politikasını işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze'de Filistinlileri sindirmek için bir yöntem olarak kullandığının altını çizen Salem, şöyle devam etti:
"İsrail içme suyunu politikleştirdi. İsrail'in suyu baskı politikası olarak kullanması sonucu birçok kişi su kıtlığı çekiyor. Filistinliler susuzlukla mücadele ederken İsrail aynı bölgedeki kendi halkına 7/24 içme suyu sağlıyor. İsrail, su konusunda 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'nı açıkça ihlal ediyor fakat ne ABD ne Avrupa buna ses çıkaramıyor. Bu tepkisizliğin en büyük nedeni Yahudi lobisinin uluslararası düzeydeki güçlü etkisi."
Salem, İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'ye uluslararası anlaşmalarla vermeyi vaat ettiği suyu göndermediğini aktararak, Filistin topraklarında artan nüfus, İsrail'in politikaları ve iklim değişikliği nedeniyle bölge halkının yaklaşık yüzde 90'ının susuzlukla karşı karşıya kaldığını ifade etti.
İsrail'in su politikalarından en çok kadın, çocuk ve yaşlıların etkilendiğine vurgu yapan Salem, "Filistinliler işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria'da su kaynaklarından kendi paylarının sadece yüzde 13'ünü kullanabiliyor. İsrail, suyun geri kalan yüzde 87'lik kısmını Yahudilerin kullanımına tahsis ediyor." diye konuştu.
Salem, İsrail'in su ayrımcılığının 8 milyon Filistinliyi etkilediğinin, bu durumdan özellikle Gazze Şeridi'ndeki hayvan yetiştiricileri ve çiftçilerin zarar gördüğünün altını çizerek, "Gazzelilerin içtikleri su insan sağlığı ve tarım için zararlı. İsrail su sağlamadığı için Filistinliler, tuzlu suyu tatlı suya çeviren bir tesis kurdu ama tesis günlük kapasitesinin üç katı su temizlemek zorunda kalıyor. Bu da Gazzelilerin kirli ve tuzlu su içmesine neden oluyor. Hayvan yetiştiricileri su olmadığı için çiftliklerini işletemiyor ve hayvanlarını satmak zorunda kalıyor." ifadesini kullandı.
İsrail'in ayrıca su ve temel gıdaya uyguladığı ambargolarla Filistinlileri "köşeye sıkıştırmak" istediğine değinen Salem, sözlerini şöyle tamamladı:
"İsrail hayal edebileceğiniz her şeyi Filistinlileri baskılamak için araç olarak kullanıyor. Kısacası İsrail, ırkçılığın ve ayrımcılığın her türlüsünü, en çirkinini hayatın her alanında sergileyen sömürgeci bir güç. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, birkaç hafta önce İsrail işgali altındaki Filistinlilerin hayatını 'cehennem' olarak tanımladı."
İsrail, su konusunda uluslararası anlaşmaları ihlal ediyor
Doç. Dr. Metin Duyar da İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarını baskı altına almak için su konusunda sert politika izlediğini kaydederek, "İsrail, Filistin devletinin var olması için Filistin'in tüm su kaynaklarının egemenliği ve su çıkarma haklarının kendi kontrolünde olma şartı getirmişti. Bu şart Madrid ve Oslo anlaşmalarının açık ihlali." görüşünü paylaştı.
Filistin'in devlet statüsünü, su kaynaklarını İsrail'e verme karşılığında tanıma teklifinin bağımsızlığın açık ihlali olduğu uyarısında bulunan Duyar, İsrail'in varlığını sürdürebilmesi için Filistin'in su kaynaklarına ihtiyacı olduğunun altını çizdi.
Duyar, İsrail vatandaşlarının Filistinlilere göre yaklaşık 7 kat fazla su tükettiğini aktararak, dağıtımdaki dengesizliğin İsrail'in yapımına devam ettiği Batı Şeria'yı çevreleyen duvarla daha da yıkıcı hale geldiğini anlattı.
İsrail'in Batı Şeria'ya yaptığı duvarın amacının Filistinlilere ait tarım alanlarını ve su kaynaklarını kendi topraklarına katmak olduğunu kaydeden Duyar, duvarın, Filistin ile İsrail arasındaki Ortak Su Komitesinin çalışmasını zorlaştırdığı gibi barış görüşmelerinde de tıkanıklıklara yol açtığını söyledi.
Doç. Dr. Duyar, İsrail'in işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze bölgelerinde bulunan mülteci kampları ve şehirlerde nüfusun iki katına çıktığına dikkati çekerek, "Bu bölgede, İsrail'in politikaları nedeniyle tarım alanlarının tuzlanması ve su kaynaklarının kirlenme düzeyi felaket ölçüde. Yakın gelecekte, Gazze kenti ve mülteci kampları içecek sudan yoksun kalacağı öngörülüyor." değerlendirmesi yaptı.
İsrail ve Filistin toprakları için önemli su kaynağı olan Ürdün Nehri Havzası nedeniyle iki devletin sık sık karşı karşıya geldiğini anımsatan Duyar, iklim değişikliği nedeniyle bu ihtilaf ve çatışmaların daha da artacağına işaret etti.
Duyar, İsrail'in, Ürdün, İsrail, Filistin, Suriye ve Lübnan için hayati kaynak olan Şeria Nehri'nden gelen suyu "gasp ettiğini" dile getirerek, İsrail'in nehri tekeline almasının, Batı Şeria ve Gazze'deki yaklaşık 3500 hektar tarım arazisinin kurumasına neden olduğunu kaydetti.
İsrail'in su politikası Filistinlileri sağlığından ediyor
İsrail'in Filistinlilere su konusunda uyguladığı ayrımcılığın daha büyük sorunlara da yol açtığını vurgulayan Duyar, şunları ifade etti:
"Suya erişim ve suyun kullanımı tarımsal üretim, yeme davranışları, gıda çeşitliliği gibi beslenmeyle ilgili birçok faktörü etkilemekte. Su güvenliği de tıpkı gıda güvenliği gibi mevcudiyet, erişilebilirlik, kullanım ve istikrar koşullarının sağlanmasıyla mümkün. Bu temel koşullardan herhangi birinin eksikliği veya yokluğu durumunda su sorunu ortaya çıkıyor."
Metin Duyar, İsrail'in, kurulduğundan bu yana Filistin topraklarında Yahudilerden oluşan demografik çoğunluk sağlama ve bunu sürdürme politikası izlediğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Uluslararası Af Örgütünün, İsrail'in Filistinlilere karşı kurumsal ve sistematik apartheid politikası uyguladığı ve insanlığa karşı bu suçu işleyen İsrail'in hesap vermesi gerektiği açıklaması var. Örgütün, 'İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar' başlığıyla hazırladığı raporu oldukça önemli. Raporda, İsrail kontrolündeki tüm bölgelerde açıkça apartheid kapsamına giren, mekansal ayrıştırma, mülksüzleştirme ve dışlama politikaları uyguladığı tespiti yer alıyor."