7 Ekim sabahı Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın İsrail'e "Aksa Tufanı Operasyonu"nu başlatmasının ardından İsrail , Gazze’yi bombardıman altına aldı.
11. gününe gelinen İsrail-Filistin çatışmaları büyük bir trajediye dönerken, olayların aktarıldığı medya organları ve gazeteciler de hedef haline geliyor.
İsrail’in saldırıları nedeniyle bugüne kadar 11 gazetecinin hayatını kaybettiği, 20’sinin yaralandığı ve 2 gazetecinin kayıp olduğu bildirildi. Sahadan haber vermeye çalışan gazetecilerin İsrail’in hedefinde olması medya özgürlüğünün engellenmeye çalışılması olarak yorumlanıyor. İsrail’in bu durumu devam ettireceği de öngörüler arasında.
Hedef alınan bu gazeteciler AFP, AP, Al Jazeera, AA, BBC, Reuters gibi birçok uluslararası medya kuruluşuna mensup isimler… Lübnan-İsrail sınırında görev yaparken İsrail’in ateşiyle ölen Reuters kameramanın ardından bu medya kuruluşları İsrail’in bilerek gazetecileri hedef aldığına dair açıklamalarda da bulundu.
Katar merkezli Al Jazeera medya ağından yapılan açıklamada, kendi ekiplerinin de yaralandığı olayda uluslararası medyanın hedef alındığı vurgulandı.
Daha önce de gazeteciler hedef alındı
Daha önce de İsrail tarafından öldürülen gazeteciler kamuoyunda büyük tepkilere neden olmuştu.
İsrail ordusu 2021 yılında, Gazze kentinde, içinde Amerika merkezli haber ajansı Associated Press (AP) ile Katar merkezli Al Jazeera televizyon kanalının ofislerinin olduğu yüksek katlı bir binayı vurmuştu.
Geçen sene, Al Jazeera'nin deneyimli muhabiri Filistin asıllı ABD vatandaşı gazeteci Şirin Ebu Akile işgal altındaki Batı Şeria'da görevini yaptığı sırada İsrail askerleri tarafından gerçek mermiyle vurularak öldürülmüştü.
Müslüman sunucular engelleniyor
Batı'da ise Müslüman medya çalışanlarına yönelik ambargolar gündemde. ABD merkezli televizyon kanalı MSNBC'nin bazı Müslüman sunucuları ekrandan çektiği ortaya çıktı. Kanal, üç Müslüman sunucunun programlarını sessiz sedasız kaldırdı.
Facebook’ta ise 10 milyon takipçili en büyük Filistin sayfasının hesabı kapatıldı.
Peki, İsrail’in medyaya dair bu tutumu neyi gösteriyor? Detayları Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Levent Ersin Orallı ile konuştuk.
Doç. Dr. Orallı, öncelikle alanı olan uluslarası hukuk boyutundan olayı değerlendiriyor ve 50 yıllık medeni ve siyasi haklar sözleşmesinin tıpkı soykırımın önlenmesi sözleşmesi gibi anlamını yitirdiği bir noktada olunduğunun altını çiziyor.
“Görevini yapan gazeteciler hedef alınıyor”
İsrail’in Gazze kentini bombardıman altına almasıyla binlerce Filistinli hayatını kaybetti. 2 buçuk milyon insanın ablukada olduğu Gazze’den gelen görüntüler sosyal medya ve ajanslar aracılığıyla yayılırken tepkiler de aynı şekilde büyüyor. Orallı, çatışma sürecinde İsrail’in kullandığı en temel enstrümanın algı ve propaganda olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Öyle ki, dezenformasyon sürecini ortaya koyabilmek adına görevini yapan gazeteciler de hedef alınıyor. Uluslararası gazeteciler konfederasyonunun sürece dahil olamadığı, Birleşmiş Milletler'in ve basın kuruluşlarının tamamının sessiz kaldığı yepyeni bir dönemden geçiyoruz.
Şüphesiz sahada tüm gerçekleri ortaya koymak adına görev yapan gazetecilerin hedef alınması doğrudan kişilere özgü değil ama basın hürriyetine vurulmuş en büyük sektelerden bir tanesidir. Bu vasıtayla İsrail sadece kendi yansıttığı görüntülerin, videoların ve kendi yansıttığı gerçeklerin dünya kamuoyunda elden ele ulaşmasını ve sürecin bir meşru müdafaaymışçasına algılanmaya devam etmesini istiyor.”
“İsrail sosyal medya bağlamında arzu ettiği kabiliyete sahip değil”
Levent Ersin Orallı, hayatını kaybeden gazetecilerin artabileceği endişesini de dile getiriyor. Uluslararası geleneksel medyada Yahudi lobisinin hakimiyetini dile getiren Orallı, bu gücün sosyal medyada yeterli gelmediğini söylüyor:
“Dış politika unsurlarında kamuoyu aydınlatılması artık temel enstrümanlardan bir tane olarak öne çıkmaktadır. Şüphesiz geleneksel medya noktasında Musevi lobisinin sahip olduğu güç uzun yıllardan beri bilinmektedir.
Fakat bu noktada Gazze şeridine inilmesini oradaki insanlık dramını gözler önüne sermeye gayret eden gazetecilerin basın özgürlüğünü haber alma ve haber verme özgürlüğünü net bir şekilde engelleyen İsrail sosyal medya bağlamında arzu ettiği kabiliyete sahip değil.”
“Basın kuruluşlarına ve basın camiasına tehdit var”
Batı, Filistin’i destekleyen gösterilerin yanı sıra söylemlere karşı da oldukça sert müdahale ediyor. Bu bağlamda sosyal medya aynı şekilde kontrol edilemiyor. Orallı, İsrail’in saldırılarıyla hayatını kaybeden gazetecilerin tüm dünyaya bir tehdit olduğu görüşünde.Öyle ki, İsrail’in hala yanına aldığı bir medya dünyası bulunuyor.
“Bazı sosyal medya platformlarının şahitlerinin de İsrail’e açık bir şekilde destek verdiği ve vermeye devam ettiği değerlendirmesi yapılırsa özellikle bazı mecralarda Filistin direnişinin haksız olduğuna dair bir kanının oluşturulmaya gayret edildiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan çocuk, bebek ölümlerinin, sivillere dair katliamın görüntülerinin artık geleneksel medyayla sınırlı kalmayan mecrada, basının tüm organları, tüm enstrümanları tarafından dünya kamuoyuna aktarılmasının önüne geçilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Bu bakımdan bu bir 'doğrudan hedef alma'dan öte diğer bütün basın kuruluşlarına ve basın camiasına bir tehdit niteliğinde.”