Hizbullah Hareketi, Mecdel Şems'teki saldırının kendileri tarafından gerçekleştirildiği iddialarını yalanlıyor ancak Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım suçlaması ile yargılanan İsrail
sert karşılık vereceğini her fırsatta dile getiriyor.
Gazze'deki katliamların sorumlusu Netanyahu şöyle diyor;
"İsrail, bu ölümcül saldırıyı bir kenara not etmeyecek. Hizbullah şimdiye kadar ödemediği ağır bir bedel ödeyecek."
İki aktör arasındaki son savaş 2006 yılının temmuz ayında yaşanmış ve 34 gün sürmüştü.
Bugünlerde karşılıklı saldırılar yine artıyor. Aylardır süren bu çatışmaların topyekün bir savaşa dönüşme ihtimali hala yüksek.
Şimdi gelin, Lübnan Hizbullah’ına biraz yakından bakalım…
Lübnan’da 70’li yılların sonlarından itibaren ideolojik temelleri atılan Hizbullah, İran’da Ayetullah Humeyni önderliğinde yapılan İran İslam Devrimi'nin ardından kuruluş aşamasına geçti.
Lübnan'da etkili Şii hareketlerden olan Emel Hareketi bünyesinde çalışmalar yürüten bazı önemli isimler ile hareketin yöneticileri arasında yaşanan ideolojik kopuşlar Hizbullah'ın doğuşuna yol açtı.
Ancak Hizbullah’ın kurulmasındaki tek etken Emel Hareketi içerisinde yer alan bazı önemli şahsiyetlerin İran Devrimi'nden etkilenmiş olmaları değildi.
İsrail’in 1982 yılında Güney Lübnan’ı işgal etmesi ve Şii liderlerin İsrail saldırılarına karşılık vermeden çekilme kararı almalarının, Hizbullah'ın kuruluşunu hızlandırdığı düşünülüyor.
Esasen Lübnan’da o dönemde bünyesinde Hristiyan ve Müslümanları da barındıran Şii Emel Hareketi, İran'ın aksine Suriye yönetimi ile birlikte Filistin Kurtuluş Hareketi (FKÖ) karşıtı bir politika izliyordu.
Bu durum, Emel Hareketi içerisinde doğrudan İran destekli ve Filistin meselesini birinci önceliği kabul eden grubun ayrılığını hızlandırdı.
Tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmeyen Hizbullah, İran Devrim Muhafızlarından askeri ve siyasi destek alırken, ideolojik olarak kendisini doğrudan Ayetullah Humeyni’ye bağladı.
1982’den itibaren Lübnan’da birçok saldırı düzenleyen Hizbullah, resmi olarak 1985’te yayımladığı bildiriyle kuruluşunu ilan etti.
Bu bildiride Hizbullah, Vilayet-i Fakih olarak gördüğü Ayetullah Humeyni’nin emirlerine bağlı olduğunu duyurdu.
Zaten Hizbullah’ın resmi sitesi moqawama’de de bu durum deklare ediliyor. Sitede liderler bölümünde en başta Ayetullah Humeyni zikrediliyor.
İran İslami Devrimi’nin lideri Ayetullah Humeyni’yi en yüksek dini merci kabul eden Hizbullah, genel sekreterini de Humeyni’nin Lübnan’daki vekili olarak kabul ediyor.
İdeolojik olarak İran lideri Humeyni’ye bağlı olan Hizbullah, siyasi ve askeri olarak da İran Devrim Muhafızlarından destek alıyor.
Örgüt ilk büyük eylemini Ekim 1983’te yaptı.
Hizbullah'ın hem Lübnan içerisinde hem de bölgede tanınmasını sağlayan bu eylem, ABD ve Fransız askerlerin bulunduğu karargaha düzenlendi ve 300 ABD-Fransız askeri hayatını kaybetti.
Sahip olduğu etnik, mezhepsel ve kültürel zenginliğiyle Orta Doğu’nun küçük bir modeli olan Lübnan, İkinci Dünya Savaşı’nın siyasal ve sosyal sisteminin dayandığı mezhepçi yapı üzerine inşa edildi.
Buna göre cumhurbaşkanı Maruni, meclis başkanı Şii, başbakan ise Sünni olmak durumunda.
Mezhepler üzerine inşa edilen bu yapı, ülkenin 1975 ile 1990 yılları arasında, 15 yıl süren bir iç savaş sarmalına girmesine neden oldu.
Lübnan’da her mezhep ve etnik grubun etkinliğini artırmaya çalıştığı 60’ların ortalarından itibaren Şiilerin liderliğini İran’ın Kum şehrinde doğan ve Irak’ın Necef kentinde eğitim alan İmam Musa Es-Sadr üstlendi.
Musa Es-Sadr ile Suriye’deki iş başında olan Hafız Esed arasındaki ilişki de 1973 yılından itibaren gelişmeye başladı. Öyle ki Esed, Lübnan’daki Şiilerin Sadr’a bağlanmasında etkili oldu.
İlk başlarda Hristiyanları da içerisinde bulunduran örgütlerle hareket eden Sadr, ülkedeki bütün grupların silahlanmaya gittiği süreçte, 1975’in temmuz ayında Emel Hareketini (Lübnan Direniş Tugayı) kurdu.
İç savaşın önemli aktörlerin biri olan Emel, 1970’lerin sonlarında hem küresel hem de bölgesel değişimlerin etkilerini hissetti. Özellikle 1979’da İran’da gerçekleşen İslam Devrimi, Emel içindeki Humeyni yanlısı ekibi güçlendirdi ve Hizbullah’ın kurulmasının önünü açtı.
Hizbullah’ın doğuşunu sağlayan önemli etkenlerden biri de Sadr’ın 1978’de esrarengiz şekilde kayboluşu oldu. Muammer Kaddafi ile görüşmek için Libya’ya giden Sadr’ın buradan İtalya’ya geçerken kayboluşu, Lübnan Şii hareketinde büyük bir travma yarattı.
Lübnan’da etkili olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Emel Hareketi arasında, esasen Suriye yönetiminin de dahil olduğu gerginlik de Hizbullah’ın doğuşunu etkileyen unsurlardan biri oldu. Hafız Esed yönetiminin Lübnan’da FKÖ karşıtı tutumu, Emel Hareketini de etkiledi.
Bu durum, İsrail’in FKÖ saldırılarına karşı cevap vermeme ve geri çekilme şeklinde kendisini gösterdi. Filistinlilerle ortak mücadele ülküsünü ikinci sıraya koyan Emel liderliği ile Hizbullah’ı kuracak kadrolar arasında fikri ayrılığını derinleştirdi.
Lübnan’da 15 yıl süren iç savaşın sonlandırıldığı Taif Anlaşması, 1989 yılında imzalandı. Anlaşma, bütün grupların silah bırakmasını öngörürken Hizbullah, İsrail işgalini öne sürerek silah bırakmayı reddetti.
İsrail işgal güçlerine karşı Güney Lübnan’da saldırılar düzenlemeye devam eden örgüt, ülkede 1992’de yapılan seçimlere de katıldı ve 12 koltuk kazandı.
2000 yılında ise, Lübnan iç ve dış politikasında belirgin birtakım değişimlerin yaşandığı bir sene oldu. Mayıs ayında İsrail, Güney Lübnan’da işgal altında tuttuğu bölgelerden çekildi. Aynı yıl gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde de Refik Hariri önderliğindeki Müstakbel Partisi zafer kazandı. Bu seçimlerde, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi ve bu çekilmesine rağmen Hizbullah seçimlerde yalnızca 12 milletvekili kazanabildi.
Lübnan iç siyasetinde etkisini her geçen gün artıran Hizbullah, bugüne kadar hem parlamento seçimlerinde hem de cumhurbaşkanının seçilmesi konularında etkin rol oynadı. Bunların yanında Hizbullah, ülkede münferit bir siyasi hareket olmaktan kendisini çıkararak koalisyonlara öncülük eden ve farklı gruplarla birlikte hareket edebilen bir siyaset izlemeye başladı.
Suriye’nin Lübnan’da askeri ve siyasi olarak var almasını her zaman savunan Hizbullah, Refik Hariri’nin 2005’te öldürülmesinin ardından bu ülkenin Lübnan’dan tamamen çekilmesine engel olamadı. Refik Hariri’nin öldürülmesinin ardından ülke siyasetine damga vurmuş etnik, dini ve mezhebi ayrılıkların çok daha ötesinde, öncülüğünü Hizbullah’ın yaptığı “Suriye yanlıları” (8 Mart) ile “Suriye karşıtları” (14 Mart) adlı yeni ve bugüne kadar devam eden sert saflar oluştu.
Hizbullah, İran'dan aldığı ya da Lübnan'da geliştirdiği füze gücüyle dikkat çekiyor. İsrail medyası ve güvenlik kaynakları sık sık örgütün bu gücünü ön plana çıkararak, kendileri için tehdit oluşturduğunu ileri sürüyor.
Peki Hizbullah'ın elinde hangi füzeler var ve bunların menzili ne kadar?
İngiltere-İsrail Haberleşme ve Araştırma Merkezinin (Britain-Israel Communications and Research centre) hazırladığı raporda, Hizbullah'ın füze gücü detaylıca ele alınıyor.
Buna göre, Hizbullah'ın elinde 8 ila 500 kilometre arasında değişen menzile sahip füzeler var. Bu füzeler İsrail'de havaalanları, limanlar ve önemli askeri üsleri vurma kapasitesine sahip. Hizbullah da bu iddiaları sık sık dile getiriyor.
Hizbullah'ın askeri kapasitesinin bir diğer yönü ise insan gücü. İran'ın Fars haber ajansı 2016 yılında geçtiği bir haberde, örgütün 65 bin askere sahip olduğunu yazmıştı.
İsrail ile Hizbullah’ı karşı karşıya getiren ve yıllardır süren çatışmanın fitilini ateşleyen olay, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’a taşınmasıydı.
Buna göre 65 bin askerin 21 bini profesyonel. Bunlardan en az 5 ila 8 bininin Suriye'de savaştığı tahmin ediliyor.
Özellikle ABD'nin Lübnan ordusuna hibe ettiği askeri araçlar da Hizbullah tarafından kullanılıyor. Bu bilgi, 2016 yılında Humus yakınlarındaki El-Kuseyr'de çekilen bir fotoğrafla ortaya çıkmıştı.
1967 Arap-İsrail Savaşı ve Ürdün'ün 1970'te Kral Hüseyin'e yönelik darbe girişiminin ardından Filistin Kurtuluş Örgütü'ne yönelik artan baskı, aralarında Yaser Arafat'ın da bulunduğu çok sayıda Filistinli mültecinin Lübnan'a gitmesine neden oldu.
1973: Kadın gibi giyinen ve geleceğin İsrail Başbakanı Ehud Barak liderliğindeki İsrailli elit komandolar Beyrut'ta üç FKÖ liderini öldürdü.
1975: Lübnan'da Filistinlileri ve Filistin yanlısı Lübnanlı milisleri Lübnan'ın Hıristiyan milisleriyle karşı karşıya getiren iç savaş çıktı. Savaş yaklaşık 15 yıl sürecek ve resmi olarak 1990'da sona erecekti.
1976: Suriye, iç savaşın ilk aylarında savaşın sona ermesine yardımcı olmak için askeri barış gücü gönderdi. Birlikler Nisan 2005'e kadar yaklaşık 30 yıl orada kalacaktı.
1978: Kuzey İsrail'deki bir otobüse FKÖ saldırısını bahane eden İsrail, Lübnan’a askeri operasyon düzenledi. Ancak İsrail, BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail güçlerinin derhal geri çekilmesine ilişkin kararı kabul etmesinin ardından geri çekildi. İsrail'in müttefiki Binbaşı Saad Haddad'ın önderliğinde, İsrail topraklarını sınır ötesi saldırılardan korumak için 12 mil genişliğinde bir "güvenlik bölgesi" kuruldu.
1981:İsrail güçleri Batı Beyrut'taki FKÖ karargâhını bombalayarak 300'den fazla sivili öldürdü. Saldırının ardından İsrail ile FKÖ arasında ABD'nin aracılık ettiği bir ateşkes yapıldı.
1982: Ateşkes, İsrail'in İngiltere Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast girişiminin ardından FKÖ'yü yok etmek amacıyla yaklaşık 60 bin askerle Lübnan'ı işgal ettiği 6 Haziran 1982'ye kadar sürdü. Arafat ve FKÖ ağustos ayında Lübnan'dan kaçarak Tunus'a yerleşti.
1983: Bir Hizbullah intihar bombacısı Beyrut'ta ABD Deniz Kuvvetleri ve Fransız kuvvetlerinin karargahını havaya uçurdu ve 241'i ABD Deniz Piyadesi olmak üzere 298 kişiyi öldürdü. ABD birlikleri birkaç ay sonra Lübnan'dan çekildi.
1990: Lübnan'daki 15 yıllık iç savaş resmen sona erdi.
2000: İsrail birlikleri Güney Lübnan'dan çekildi ve Birleşmiş Milletler iki ülke arasında sınır olarak "Mavi Hat"ı kurdu.
2006: Hizbullah ile İsrail arasında 34 gün süren bir savaş yaşandı.
İsrail’in 2000 yılında çekildiğini açıklamasına rağmen sınırdaki bazı bölgelerden çekilmemiş olması, Hizbullah’ın hem içerden hem de dışardan gelen “silah bırak” çağrılarına yönelik cevabı durumundaydı.
Hizbullah, üzerindeki baskıları hafifletmek için 2006 yılının temmuz ayında İsrail’e bir saldırı başlattı. Sınırı geçen Hizbullah militanları, 3 İsrail askerini öldürüp 2'sini rehin aldı. İsrail’in başlattığı karşı harekat sırasında 1 İsrail tankının imha edilip 5 askerin daha öldürülmesi üzerine olaylar daha da büyüdü ve “Temmuz Savaşı” denen çatışmalar başladı.
İsrail’in saldırıları sonucunda başkent Beyrut da dahil olmak üzere Lübnan’ın altyapısı büyük oranda çöktü. Çatışmalarda bin kadar Lübnan vatandaşı hayatını kaybederken, 160 civarı İsrailli de öldü. Lübnan kayıplarının 3'te 1'i ila 2'sini siviller oluştururken, Hizbullah füzeleri sonucu 43 İsrailli sivil hayatını kaybetti.
1 ay kadar süren çatışmaların sonucunda Hizbullah’ın birçok İsrail kentini vurabilecek kapasiteye sahip olduğunun ortaya çıkması, bölgede yaygın olan İsrail’in “yenilmezlik mitine” büyük zarar verdi.