İsrailli Milletvekili Cassif, AA muhabirine, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmaları ve İsrail'in Gazze Şeridi'nde insan hakları ihlallerini değerlendirdi.
Cassif, Filistinli grupların, 7 Ekim'de başlattığı saldırıların ardından İsrail'in, Gazze Şeridi'ndeki sivil yerleşim yerlerini bombalamasının savaş suçu olduğunu belirterek, "İsrail'in şu anda Gazze'de yaptığı şey, bombardımanlar savaş suçu ve insanlığa karşı suçtur. Bedelini sadece sivillerin ödediği bombalamalar, bu suçun parçasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Bölgede akan kanın sorumluluğunun mevcut ve eski İsrail hükümetlerinde olduğuna dikkati çeken Cassif, "İsrail neredeyse 60 yıldır Filistin topraklarında acımasız işgal politikaları yürütüyor ve aşırı sağcı hükümet yönetiminde işgal durumu kötüden daha da kötüye gidiyor. Burada sorumluluğun İsrail işgal hükümetlerinde olduğunu düşünüyorum." görüşünü paylaştı.
"İsrail hükümeti, güvenlik değil intikam peşinde"
Cassif, İsrail'in Gazze'de yasaklı silahlar kullanılmasının, sınır güvenliğini sağlamakla ilgili olmadığının altını çizerek, şunları dile getirdi:
"İsrail'de halkın öfkesini dindirmek için atılan adımlar akılcı değildir. İntikam ve kan dökülmesi arzusu kirli bir suçtur. İsrail'in Gazze'deki acımasız abluka ve ambargoları, İsrail vatandaşlarının güvenliğini sağlamadığı gibi herkesin güvenliğini tehlikeye atıyor. İsrail hükümeti, güvenlik değil intikam peşinde. Onlar için de intikam almak Gazze halkına zarar vermek anlamına geliyor."
İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant'ın, Gazze'ye yönelik ambargonun artırılması, su, gıda ve elektrik gibi temel ihtiyaçlara ulaşımın engellenmesiyle ilgili açıklamalarına değinen Cassif, şunları kaydetti:
"Temiz su, gıda malzemeleri, ilaç ve tıbbi gereçlerle elektriğin engellenmesi de tıpkı sivillerin bombalarla öldürülmesi kadar aksi iddia edilemez şekilde bir savaş suçudur. Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi ve insan hakları örgütleri, İsrail'i insanlığa karşı savaş suçu işlediği konusunda uyarmalı."
"Batı dünyası, Filistin konusunda yıllardır derin bir çifte standart içinde"
Cassif, Batılı ülkelerin ve uluslararası kuruluşların İsrail'in işgalci politikalarını görmezden geldiğine dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:
"Batı dünyası, Filistin konusunda yıllardır derin bir çifte standart içinde. İsrail uzun yıllardır Filistinlileri öldürüyor. Ölenlerin çoğu çocuk, kadın ve sivillerden oluşuyor. Bunlar herhangi bir şiddet eylemine karışmamış kişiler. Saldırıların başladığı 7 Ekim'e kadar işgal altındaki Filistin topraklarında 400'den fazla Filistinli öldürüldü ve uluslararası toplum buna sessiz kaldı. Hamas'ın da İsrail gibi sivilleri hedef alması yanlıştı."
Batı ve uluslararası kuruluşların, İsrail'in yıllardır devam eden işgal politikalarına sessiz kalıp desteklemesinin İsrail'e istediği gibi davranma cesareti verdiğine vurgu yapan Cassif, şunları aktardı:
"Bizim gibi düşünen dünyanın dört bir yanındaki insan hakları örgütleri, her iki tarafın da sivillere yönelik şiddetine karşı çıkıyor. Saldırıları kınıyor ve adalet istiyor ancak hükümetler söz konusu olduğunda, özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB) konuya İsrail tarafından yaklaşıyor. ABD ve AB, İsrail'e işgali sona erdirmesi için baskı yapmış olsaydı, şimdi dökülen kan önceden engellenebilirdi."
Cassif, dünyanın yaşananlara sessiz kalmaya devam etmesinin savaşın büyümesine ve bölgede yeni ve büyük bir "soykırıma" neden olabileceği uyarısında bulunarak, "Bugün burada yaşananlar yarın bir soykırıma dönüşebilir. Diğer devletler de İsrail ile işbirliği yaparak bu katliamı büyütüp sürdürebilir. Bu korkunç durum asla kabul edilemez." ifadesini kullandı.
"Antisemitizm, diğer ırkçılık türleri gibi bir suçtur ve mücadele edilmelidir"
Antisemitizme karşı olmanın İsrail'in gayrimeşru politikalarına destek vermek anlamına gelmediğinin altını çizen Cassif, şöyle devam etti:
"Batılı devletler, Holokost ve Yahudilerin tarihte çektiği acılar nedeniyle suçluluk duyuyor. Bu duyguları anlayabiliyor ve empati kuruyorum ancak bu, Filistinliler gibi diğer halklara zarar vermek ve onları katletmek için bir argüman olarak kullanılamaz. Antisemitizm, kesinlikle diğer ırkçılık türleri gibi bir suçtur ve mücadele edilmelidir. Diğer taraftan İsrail'in işgaline karşı, Filistin halkının kurtuluşu için mücadele de bir zorunluluktur. İkisini de savunmakta bir çelişki yoktur."
Cassif, Filistinli silahlı grupların İsrail'in güneyindeki sivilleri hedef alan saldırılarının da suç olduğunu ifade ederek, sözlerini "Hamas, İsrail'in güneyinde sivilleri hedef alan saldırıları da savaş suçu ve insanlığa karşı işlenen açık suç olarak değerlendirilebilir. Sadece masum sivillerin hedef alındığı bombalamalar da bunun bir parçasıdır ancak bu durum İsrail'in intikamını haklı çıkaramaz." şeklinde tamamladı.
İsrail-Filistin çatışması
Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı İsrail'e "Aksa Tufanı" adıyla kapsamlı saldırı başlatmıştı.
Gazze'den İsrail yönüne binlerce roket atılırken, Filistinli silahlı gruplar Gazze-İsrail sınırındaki Beyt Hanun-Erez Sınır Kapısı'na baskın düzenleyerek burayı ele geçirmişti.
Silahlı gruplar daha sonra İsrail içindeki yerleşim yerlerine girmiş, İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi'ne saldırı başlatmıştı.
Gazze'den düzenlenen saldırılarda 1300 İsraillinin hayatını kaybettiği, 3 bin 300 İsraillinin yaralandığı aktarılmıştı.
Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in saldırılarında Gazze'de 1354 kişinin hayatını kaybettiğini, 6 bin 49 kişinin yaralandığını duyurmuştu.
Ayrıca Batı Şeria'da İsrail güçlerinin ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 31 Filistinlinin öldüğü, yaklaşık 180 kişinin yaralandığı belirtilmişti.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Gazze'de insani durumun çok endişe verici ve tehlikeli şekilde kötüleştiğini, sağlık sektörünün çöküşün eşiğinde olduğunu duyurmuştu.
Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü, "Abluka altındaki Gazze halkının kaynaklarını kesmek ve aç bırakmak, savaş suçudur ve eğer kasıtlıysa bu insanlık suçudur. Gazze nüfusunun büyük bir kısmı soykırıma maruz kalıyor, İsrail sivilleri bombalamayı bırakmalı." açıklamasında bulunmuştu.