ABD'de Trump yönetiminin başlattığı, bazı ülkelerden uçuşlarda kabinde elektronik cihaz yasağı, her ne kadar güvenlik gerekçelerine dayandırılsa da temelinde ekonomik önceliklerin ve Amerikan havayolu şirketlerinin taleplerinin bulunduğu belirtiliyor.
Seçim kampanyası döneminde "Önce Amerika" sloganını kullanan Trump yönetiminin aldığı, Türkiye dahil 8 ülkeden ABD’ye direkt uçuşlarda cep telefonundan büyük elektronik cihazların uçak kabinine alınmasını yasaklayan kararı, içeriği ve kapsamı nedeniyle "ekonomik misilleme" tartışmasını başlattı.
ABD’nin saygın gazetelerinden Washington Post, kararın açıklanmasının ardından yayımladığı makalede, yasağın gerçek nedeninin güvenlik değil "ekonomik misilleme" olduğunu savundu.
ABD havayolu şirketlerinin, özellikle Körfez ülkeleri havayolu şirketleri ile Türk Hava Yolları’nın (THY) hızlı yükselişi ve servis kalitesi karşısındaki rahatsızlığı biliniyordu.
Delta, American ve United hava yollarının genel müdürleri, 2015'te dönemin dışişleri, ticaret ve ulaştırma bakanlarına gönderdikleri ortak mektupta şikayetlerini dile getirmişti.
Mektupta, Emirates şirketinin, Boston ve Seattle seferlerine ek olarak Orlando’ya hizmet sunmaya başladığını ve Milano-New York seferini yapan uçağını yenileyeceğini hatırlatan yöneticiler, rakip firmaların hızlı ilerleyişine dikkati çekerek, bu havayolu şirketlerinin kendi ülkelerinden ekonomik destek aldıklarını, bu nedenle kendilerinin eşit imkanlarda rekabet edemediğini kaydetmişti.
Yöneticiler, mektupta “Yeni seferlerin yanı sıra bir veya daha fazla Körfez firması sefer başlatmak üzere üç yeni ABD havaalanıyla irtibata geçti. Şirketlerin bu girişimleri ABD havayolu şirketlerini ve çalışanlarını zora sokmaktadır.” ifadelerine yer vermişti.
Trump yönetimine baskı
Obama yönetiminden istediği karşılığı, Kongre'den de gerekli desteği alamayan havayolu şirketleri bu kez "Önce ABD" söyleminde bulunan, kampanyası sırasında terör ve ekonomi konularına sık sık atıf yapan , ABD firmalarının önünü açmayı, yurt dışındaki iş gücünü ülkeye çekmeyi ve ABD'deki istihdamı arttırmayı vadeden Trump'a yöneldi.
American, Delta, United ve Southwest'in de aralarında olduğu birçok havayolu şirketi yöneticisi, şubat ayında Trump ile kahvaltıda bir araya geldi. Kahvaltı öncesi açıklama yapan Pilotlar Birliği, Trump yönetiminin hızla gelişen, rekabet edemedikleri devlet destekli bazı hava yolu şirketlerine sınırlama getirmesini istedi.
Ancak Beyaz Saray, şikayet edilen yabancı hava yolu şirketlerinin aynı zamanda ABD uçak firmalarının müşterisi olması ve bu şirketlerin bağlı olduğu ülkelerin ABD'deki büyük yatırımları bulunması nedeniyle bunları da dikkate alması gerektiğini ortaya koydu. Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, günlük basın toplantısında konunun gündeme gelmesi üzerine, Amerikan havayolu şirketlerinin isteklerinin önem taşıdığını fakat yabancı havayolu şirketlerinin ülkeye ekonomik katkılarının da vazgeçilmez olduğunu vurgulamıştı.
Aynı havayolu şirketleri, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'a da benzeri şikayette bulundu. ABD basını, havayolu şirketlerinin Tillerson'a mektup göndererek, "Körfez şirketleri kar amacı gütmüyor çünkü arkalarına devlet desteği almış durumdalar. Bu da Hindistan'dan ve Ortadoğu'dan ABD'ye gelen yolcu pazarını bizim aleyhimize tamamen kısıtlıyor.” ifadelerini kullandığını yazdı.
Trump’ın ulaştırma bakan yardımcısı adayı, eski havayolları lobicisi
Havayolu şirketlerinin hükümette kendi söylemlerini öne çıkarabileceği belki de en önemli gelişme, Trump'ın ulaştırma bakan yardımcılığına aday olarak Jeffrey Rosen'i göstermesi oldu.
Rosen, George W. Bush yönetimi sırasında resmi görevler yapmasının yanı sıra havayolu şirketleri için lobi faaliyetleri yürütmesiyle dikkatleri üzerine çekmişti. Rosen’ın faaliyette bulunduğu havayolu lobisi, Trump yönetimden, ülkenin hava trafik kontrol sistemlerinin özelleştirmesini talep ediyor ve bunun için çalışmalar sürdürüyor.
Lobici bir ismin bakan yardımcılığına gelmesinin, havayolu şirketleri adına önemli bir imkana dönüşmesi bekleniyor çünkü bu şirketler Washington'a ciddi miktarda para akıtıyor.
Havayolu şirketleri ve lobicilik
11 Eylül sonrasında terör korkuları, güvenlik maliyetleri ve dalgalı akaryakıt fiyatları havayolu şirketlerinin gelirlerinin düşmesine neden olmuştu. ABD'de havayolları endüstrisinin liderlerinden Delta, American ve United gibi önemli havayolu taşıyıcıları da dahil, birçok Amerikan firması piyasadaki bu olumsuz gidişattan etkilenmişti. Bu kötü gidişatı değiştirmek isteyen havayolu şirketleri, birçok yeni girişimde bulundular. Bu girişimlerden en önemlisi ise lobi faaliyetlerine ağırlık vermek oldu.
ABD'de açık kaynaklara göre, havayolu endüstrisi, 2014 Kongre seçimlerinde federal düzeyde yaklaşık 3,6 milyon dolar bağışta bulundu ve lobicilik çalışmalarına yaklaşık 26,5 milyon dolar harcadı.
Buna karşılık, havayolu güvenliği ve havayolu işçilerinin sorunlarıyla ilgili çalışmalar yürüten Hava Hattı Pilotları Birliği, 2014'te yüzde 55'i Demokratlara, yüzde 33'ü Cumhuriyetçilere olmak üzere seçim kampanyalarına 2,55 milyon dolar katkı yaptı.
Yasağın arkasında güvenlik değil ekonomik nedenler yatıyor
Yasağın açıklanmasından sonra ortaya çıkan tartışmalarda, elektronik cihaz yasağının ardındaki en önemli nedenin THY ve Körfez ülkeleri havayollarının Amerikan şirketleriyle rekabetinin bastırılması ve ABD'li yolcuların Amerikan havayollarıyla uçmaya teşvik edilmesi olduğu belirtiliyor.
Bilgisayar yasağı ile THY ve Körfez ülkeleri havayollarını frenlemek için "terör bahanesinden" yararlandığı ifade edilen Trump yönetiminin, bu yolla yerli havayollarının taleplerini yerine getirdiği kaydediliyor. Sekiz ülkeye getirilen elektronik cihaz yasağının, birden bire alınmış bir karar yerine ABD’deki sivil havacılık lobisinin uzun süredir üzerinde çalıştığı taleplerin yansıması olduğu değerlendiriliyor.