Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi, hem ülke içerisinde kendine has üslubu ve yönetim şekli hem de uluslararası ilişkilerde iddialı dış politikası nedeniyle daima göz önünde yer aldı.
1942 Sirte doğumlu Muammer Kaddafi, o dönemde Arap milliyetçiliğini ideoloji olarak benimseyen Cemal Abdülnasır’dan fazlaca etkilendi.
İngiltere’de askeri eğitimini tamamlayan Kaddafi, Bingazi’ye döndü. İlham aldığı ve büyük saygı duyduğu Cemal Abdülnasır gibi o da darbe ile yönetimi ele geçirdi.
Kaddafi’nin başında olduğu askeri cunta, darbeyi Kral İdris Senusi Türkiye’de tatilini yaparken gerçekleştirdi.
Hafter de cuntadaydı
Şimdilerde adı çokça anılan Halife Hafter de Kaddafi’nin darbe cuntasının içinde yerini almıştı çoktan.
"Çöl Tilkisi" olarak bilinen Muammer Ebu Minyar el-Kaddafi, neredeyse hiç çıkarmadığı gözlükleri, kendine özgü kıyafetleri ve tavırları ile tanındı.
1969 yılında bir grup subay ile darbe yaparak iktidara gelen Kaddafi rejimi, Tunus'ta başlayan "Yasemin Devrimi" ile sallanmaya başladı.
Giyim tarzı, ülke dışında kurdurduğu bedevi çadırı, sıra dışı siyasi fikirleri, yazdığı kitaplar, uluslararası toplantılardaki sert çıkışları ve tabii Fransız ve İtalyan liderlerle girdiği ilişkiler, onu hep dünya gündeminin üst sıralarında tuttu.
Kaddafi, idolü ve babası olarak kabul ettiği Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın ölmesinin ardından, kendi siyasi teorisini oluşturmaya başladı.
Libya, 1969’da İslam Konferansı Teşkilatına, 1975’te Arap Ekonomik Birliği Konseyi'ne üye oldu. Arap Birliği söylemine çok inanan Kaddafi yönetimindeki Libya'nın 1969’da “Birleşik Mağrib”, 1970’te “Mısır ve Sudan”, 1971’de “Suriye” ve 1973’te yine “Mısır” ile ve daha sonra “Tunus” ile bütünleşme girişimleri beklenen sonuçları vermedi.
Yeşil Kitap
1976’da Kaddafi tarafından formüle edilen ve Yeşil Kitap adıyla bilinen “Üçüncü Dünya Teorisi” adlı yayın, "liberalizmin teorisi ve blokuyla Marksizmin teorisi ve blokuna karşı bütün dünyayı birleşmeye" çağırıyordu.
"Sosyal adaleti sağlamayı ve sınıflar arası farkları ortadan kaldırmak için sosyalist uygulamayı, grup ve parti sömürücülüğüne karşı parlamentoyu kaldırıp halk komiteleri aracılığıyla halk iktidarını kurmayı" amaçlıyordu.
Ancak Kaddafi’nin tüm çabaları boşa çıktı. Zira, Arap dünyası onun istediği bütünleşmeye olumlu yanıt vermedi. Bilakis, Kaddafi’ye karşı tepkilere neden oldu.
1980’de 22 milyar dolar olan petrol geliri 1986’da 5 milyar dolara geriledi.
ABD, Libya'yı bombaladı
Amerika ile ilişkileri de gittikçe bozuldu. 1981, 1983 ve 1984’te Amerikan kuvvetleri Libya’yı bombaladı.
Bazı Arap ülkeleriyle de ilişkileri bozuk olan Libya, Afrika içlerinde etkili olarak uluslararası alanda güçlenmeyi hedefledi. Hatta Çad ve Fas ile başarısız birleşme denemelerinde bulundu.
1992’de Birleşmiş Milletler (BM) ambargosu başladı. 1993’te Libya dışındaki mal varlıkları durduruldu. Ekonomik durum bu son iki olayla kötüleştiyse de 1997’de ambargonun kalkmasıyla tekrar bir canlanma oldu.
Yolcu uçağına bombalı saldırı
1988 yılında bir PanAm yolcu uçağının İskoçya semalarında uğradığı bombalı saldırının ardından Libya, uluslararası toplumdan uzun süre tecrit edildi.
Saldırının düzenlemesine yardımcı olan 2 Libyalı 1999'da, İskoç yasaları uyarınca yargılanmak üzere Lahey'e teslim edildi. 2001 yılında sanıklardan biri 270 kişinin ölümünden sorumlu bulundu.
Birleşmiş Milletler ülkeye uygulanan yaptırımları kaldırırken, Libya'nın elindeki kitle imha silahlarını bırakacağını açıklaması, Batı ile ilişkileri daha da yumuşattı.
Trablus yönetimi 2008'de bombalama sonucu uçakta ve uçağın çakıldığı kasabada yaşamını yitirenlere tazminat ödedi. Bu adım, ABD ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasının önünü açtı.
Batılı ülkelerin Libya'yı dışlamalarının temelinde Kaddafi'nin, aralarında İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ve Filistin Kurtuluş Örgütünün de (FKÖ) olduğu gruplara verdiği destek yatıyordu.
Öyle ki ABD Başkanı Ronald Reagan bir konuşmasında, Libya liderini "çılgın köpek" diye niteledi.
Arap Baharı Libya'ya ulaştı
Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin Libya’ya ulaşması ile 2011 yılında başlayan gösteriler iç savaşa dönüştü. Kaddafi rejimine en büyük darbelerden biri ise bir zamanlar arasının iyi olduğu eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’den geldi.
Fransa, savaş uçaklarıyla Kaddafi ordusuna en büyük darbeyi vurdu.
Paris o dönemde Kaddafi karşıtlarına ciddi destek verdi.
Ülkedeki kaos ortamında yönetimi ele alan Ulusal Geçiş Konseyi askerleri, Kaddafi'yi Ekim ayında Sirte'de yakaladı.
Kaddafi, doğduğu kentte linç edilerek öldürüldü.
Grafik: Hafize Yurt Ateş