Kanada tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan yatılı kilise okulları, yüzlerce çocuğun kayıtsız mezarının bulunmasının ardından tüm dünyada gündem olmaya devam ediyor.
1800'ler ile 1900'ler arasında Kanada hükümeti tarafından finanse edilen ve idaresi kiliselere verilen bu okullara, ailesinden zorla alınan 150 binden fazla yerli çocuk yerleştirilmişti.
Kültürü ve ana dilinden koparılan çocuklar zorla Hristiyanlaştırıldı ve Batı tipi İngilizce eğitim sistemine entegre edildi. Bu süreçte çocuklar kötü muamele, cinsel taciz ve hatta tıbbi deneylere maruz kaldı.
Okullar nasıl açıldı?
Kanada'da yatılı okullar geleneği eski bir tarihe dayanıyor. İlk olarak 'Yeni Fransa' (New France) olarak bilinen Fransız sömürge bölgelerinde 1600'lerde kiliselerin misyonerlik faaliyetleri kapsamında açılan bu okulların önce hükümet ile resmi bağlantısı yoktu.
Ancak okulların yerli halk arasında rağbet görmemesi nedeniyle Kanada hükümeti ileriki yıllarda bu konuya el atmaya karar verdi.
1830'larda hükümet ile Katolik Kilisesinin desteğiyle açılan ilkokul Ontario'daki Mohawk Enstitüsü oldu. İlk başta gündüzlü bir okul olarak faaliyet gösteren bu kurum 1831 yılında ilk yatılı öğrencilerini almaya başladı.
Koloni dönemindeki yatılı okullar deneyimi, post-konfederasyon döneminde daha da somutlaştırılacaktı.
Kanada'nın ilk Başbakanı John A. Macdonald liderliğindeki hükümet 1876 yılında “Kızılderililer Yasası”nı hayata geçirdi.
Bu yasa, Kanada'da yaşayan yerli halkların 'kontrol altına alınması, yönetilmesi ve asimile edilmesi için' yürütülecek politikaları daha da somutlaştırdı.
Kanada hükümeti, 1883 yılında yatılı okullar sistemini resmi olarak onayladı ve bu okullara maddi kaynak aktarmaya başladı. O yıl üç yatılı okul açıldı.
Yerli halk çocuklarının 'Hristiyanlaştırılması' ve 'uygarlaştırılması' amacıyla kurulan bu okullar hızlı bir şekilde ülkenin farklı bölgelerinde yayılmaya başladı.
Bu okulların en yaygın olduğu dönem 1930'larda faaliyet gösteren 80 okulun beşte üçü Rum Katolik kilisesi, dörtte biri Anglikan Kilisesi, kalan kısmı ise Birleşik ve Presbiteryen Kiliseleri tarafından yönetiliyordu.
100 yılı aşkın sürede devam ettirilen bu uygulama kapsamında toplam 139 yatılı okul faaliyet gösterdi.1996 yılında bu okulların sonuncusunun kapatılmasıyla yatılı okullar devri sona erdi.
Bu okullardan sağ kurtulan yerliler, şahit oldukları ihlallerle ilgili ilk olarak 1980'li yıllarda, konuşmaya başladı. O süreç bu ihlaller nedeniyle hükümete karşı ilk dava açıldı.
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu
Dönemin Kanada Başbakanı Stephen Joseph Harper, 2008'de yatılı kilise okullarında yaşananlar için devlet adına özür dilerken, aynı yıl trajedinin tüm boyutları ile ortaya çıkarılması için Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (TRC) kuruldu.
Komisyon 6 yıl boyunca ülkenin farklı bölgelerine seyahat ederek yatılı kilise okullarındaki ihlalleri araştırdı. Hayatta olan yaklaşık 7 binden fazla görgü tanığını ve mağduru dinledi.
Çalışmalarını 2015'te tamamlayan komisyon 4 bin sayfalık bir rapor yayımladı. Raporunda yaşananları "kültürel soykırım" olarak tanımlayan Komisyon, hükümete de sorunun çözümüne ilişkin 94 madde halinde tavsiyelerde bulundu.
Yerli çocukların maruz kaldığı kötü muameleyi belgeleyen raporda, çocukların okullarda cinsel tacize maruz kaldığını ve tıbbi deneylere de konu olduğunu ortaya koydu.
Bazı kaynaklarda, kilise okullarında kalırken ölen çocuk sayısı 4 bin 200 olarak verilirken komisyon raporunda, ölümlerin kilise yönetimlerince belgelenmemesi nedeniyle bu sayının 5 bin 995 olduğu kaydedildi. Ancak son komisyon raporlarında gerçek ölüm sayılarını tespit etmenin mümkün olmadığına dikkat çekildi.
Çocuklar eğitim almak yerine zorla çalıştırılıyordu
1950'lerin sonlarına kadar, yatılı okullar 'yarım gün' sistemiyle yönetiliyordu. Bu sistem kapsamında öğrenciler, günün yarısını dersliklerde, diğer yarısını ise çalışarak geçiriyorlardı.
Bu sistemin sözde amacı, çocuklara ileride geçimlerini sağlayacak zanaat kazandırmak olarak lanse edilirken buradaki asıl amaç, çocukların emeğiyle okulların maliyetini düşürmek ve daha tasarruflu bir sistemi ortaya koymaktı.
1940'lardan itibaren yarım gün sisteminin verimsiz eğitime neden olduğu anlaşılmaya başlandı ancak bu sistem yine de 1950'lere kadar sürdürüldü. Ekonominin güçlenmesi ve kaynakların artması sayesinde nihayet yarım gün eğitim ortadan kaldırıldı.
Açlıktan ve soğuktan ölen çocuklar da vardı
Yatılı okullarda eğitim gören yerli halkların çocukları, İngilizce ve Fransız dillerinde eğitim görüyordu. Bu dilleri hiç bilmeyen çocuklarda ilk dönemde adaptasyon sorunu kaçınılmazdı.
Eğitim hayatı boyunca tek tip kıyafet ve saç modeline zorlanan öğrenciler, yetersiz kaynaklar nedeniyle çoğu zaman gerektiği kadar beslenemiyordu ve soğuk ortama mahkum ediliyordu.
Hatta bazı öğrencilerin açlıktan öldüğü kayıtlara yansırken bazı çocukların da yatakhanelerin ısıtılmaması nedeniyle donarak can verdikleri şahit ifadelerinde yer aldı.
Komisyona konuşan bazı mağdurların ifadelerine göre, uygulanan kötü muamelelerden kurtulmak isteyen ve yaşları büyük olan bazı çocukların kaçma girişimleri de ya donarak ya da yakalandıktan sonra aç bırakılarak ölümle sonuçlandı.
Okullarında sık sık yangın vakaları da yaşanıyordu. Bu yangınlarda 40 çocuğun yanarak öldüğü tespit edildi.
Sağ kalan öğrenciler ise yıllar sonra okullardan ayrılınca genellikle hem akademik hem de mesleki olarak yetersiz eğitime sahip oluyordu.
İsimlerin yerine her çocuğa numara verildi
Yatılı okul mağdurlarından Lydia Ross, komisyona verdiği ifadesinde, isimler yerine idari numaraların nasıl kullanıldığını anlatırken, "Benim adım Lydia'ydı ama bulunduğum okulda bir adım yoktu, numaralarım vardı. Yıllara ve bulunduğumuz sınıflara göre 51 numara, 44 numara, 32 numara, 16 numara, 11 numara ve son olarak liseye gelirken bir numara olmuştum. Yani Lydia değildim, benim bir adım yoktu, numaralarım vardı" ifadelerini kullandı.
Uygulamanın aile bağlarını kopardığını anlatan Daniel Nanooch, kardeşlerinden ayrı bırakıldığını anlatırken, "Kız kardeşlerimle aynı binada olmamıza rağmen onları yıl içinde sadece dört kez görmeme izin verildi. Oyun alanında çitler vardı. Kimsenin çitin yanına yaklaşmasına izin verilmedi" diye konuştu.
Beverley Anne Machelle de "Orada üç erkek ve bir de kız kardeşim vardı. Erkek kardeşlerimden ikisi intihar etti. Onlar için bir şey yapamamak gerçekten canımı yaktı ve kız kardeşimle konuşamadım bile" dedi.
İki dünya arasında sıkışıp kalan çocuklar
Bu okul sisteminden geçen öğrenciler uğradıkları asimilasyon nedeniyle birçok zaman kendi toplumlarına geri döndüğünde aileleri tarafından reddediliyordu. O döneme ülkedeki 'Beyazlar toplumu' da genellikle bu kesimi aralarına kabul etmekten uzak duruyordu. İki toplum arasında kaybolan bu çocuklar, yaşadıkları derin psikolojik yaraları hayatları boyunca üzerinden atmak için uğraş verdikleri tespit edildi.
28 bin mağdura şu ana kadar 3 milyar dolar tazminat ödendi
Yatılı kilise okullarının mağdurlarından halen 70 bine yakın kişinin hayatta olduğu belirtilirken, bunlardan bazılarının Kanada mahkemelerine açtığı binlerce taciz ve istismar davaları da devam ediyor.
Kanada devleti, uygulamanın mağdurlarından 28 binine 11 Mart 2021 itibarıyla toplam 3 milyar dolar civarında tazminat ödemesi yaptı.
Trudeau’nun açıklaması trajedinin en net tarifi oldu
Başbakan Justin Trudeau’nun, 2015'te Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nun raporunu kabul etmesi sırasındaki açıklaması da trajedinin en yetkili ağızdan tanımlanması olarak tarihe geçti.
Trudeau, "Kanada tarihinin en karanlık bölümlerinden biri" olarak nitelendirdiği yatılı kilise okulları için, "Bu uygulama, yerli kültürü, mirası ve dili üzerinde derinden kalıcı ve yıkıcı bir etkiye sahip oldu. Bir baba ve eski bir öğretmen olarak, bu olaylardan ezici bir şekilde etkileniyorum. Yedi yıl önceki Kanada hükümeti bu iğrenç sistem için özür diledi. Kanada hükümeti olarak biz de bu ülkenin yerli halklarından içtenlikle özür ve af diliyoruz" ifadelerini kullandı.
Papa, Trudeau’nun "Özür dileyin" çağrılarını karşılıksız bıraktı
Kanada Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu raporunun açıklanmasının ardından Kanada Başbakanı Trudeau, ülke tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan yatılı kilise okullarında kalan yerli çocuklarına uygulanan kötü muamele nedeniyle, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Franciscus'tan 2015'te resmi özür talebinde bulundu.
Trudeau’nun özür talep eden açıklamasına Vatikan’dan beklenen cevap gelmeyince, bu kez 2018'de Kanada Federal Parlamentosu, Papa Franciscus'un, Katolik Kilisesinin yatılı okullarında mağdur edilen yerli çocuklardan özür dilemesini isteyen bir teklifi oy çokluğuyla kabul etti ancak Vatikan'dan herhangi bir karşılık gelmedi.
İsimsiz ve kayıtsız mezarlar peş peşe ortaya çıkarılıyor
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nun yürüttüğü araştırmalar ve görgü tanıklarının ifadeleri sonucunda kilise okullarının bahçelerinde kayıt dışı çocuk mezarlarının olduğu yönünde güçlü şüpheler oluştu. Bunun üzerine bu okulların çevresindeki arazilerde tarama faaliyetleri başlatıldı.
British Columbia eyaletinin Kamloops kentindeki yatılı kilise okulunun bahçesindeki tarama işlemeleri sonucunda 25 Mayıs 2021'de, ilk toplu mezar gün yüzüne çıkarıldı. Okulun bahçesinde tam 215 çocuğa ait ceset kalıntıları ortaya çıkarıldı.
Daha sonra diğer okullardaki tarama faaliyetlerine de hız verildi. 24 Haziran’da Saskatchewan eyaletindeki Marieval Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde resmi kayıtlarda olmayan 751 çocuk cesedi kalıntısının yer aldığı mezarlar bulundu.
Kanada’nın British Columbia eyaletindeki eski St. Eugene Misyon Okulu'nun yakınında da 30 Haziran 2021’de 182 çocuğa ait ceset kalıntılarının olduğu kayıt dışı mezarlar keşfedildi.
British Columbia eyaletinin Güney Körfez Adaları'ndan Penelakut Adası'ndaki Penelakut yerli kabilesi de 12 Temmuz'da yaptıkları duyuruda, Kuper Yatılı Kilise Okuluna ait bölgede 160'tan fazla "belgesiz ve işaretsiz" mezar bulunduğunu açıkladı.
16 Temmuz'da yapılan açıklamada da British Columbia eyaletindeki Kamloops Yatılı Kilise Okulu bölgesinde yapılan incelemelerde, mezar olduğu düşünülen 200 yeni yer tespit edildiği duyurulmuştu.