Arap yarımadasının güney ucu, Kızıldeniz ile Hint Okyanusunun buluştuğu, sarp ve dağlık arazileri ile meşhur Yemen, 8’inci yılına giren iç savaşın neden olduğu insani dram ile anılıyor uzun bir süredir...
Körfez ülkelerinin en büyüğü, dünya petrol piyasalarının etkin aktörü Suudi Arabistan’ın komşusu olan dünyanın en fakir ülkelerinden Yemen, “Arap Baharı” sürecinden etkilenmişti.
Öyle ki, ülkeyi uzun yıllar yönetmiş Ali Abdullah Salih’e karşı ülkenin bütün kentlerinde ayaklanma başlamış, protesto gösterileri yerini şiddet görüntülerine bırakmıştı.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de dâhil olduğu Arap ülkeleri, Ali Abdullah Salih’e karşı yeni Yemen hükümetini desteklediğini açıkladı.
Ülkesindeki güç dengelerinde politika üretmeyi “yılanların başlarıyla dans etmek” olarak tanımlayan Ali Abdullah Salih, yüzyıllardır Yemen topraklarında Zeydilik olarak bilinen ve daha sonra kendilerini Husi olarak tanımlayan güçlerle iş birliği yapmayı tercih etti.
Nihayetinde, Ali Abdullah Salih, iç savaşın devam ettiği ülkesinde pek çok sefer taraf değiştirdi ancak İran destekli Şii Husiler tarafından başkent Sana’da öldürüldü.
Suudi Arabistan ve BAE ise Abdullah’a karşı Hadi hükümetini destekledi. Ancak Husiler, 2014 yılında Hadi hükümetine darbe yaptı.
Böylece, Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki koalisyon güçleri 2015'in mart ayında Husilere karşı Yemen hükümetine destek amacıyla askeri operasyon başlattı.
Uzun süredir dünyanın gözleri önünde, Yemen’de yıkıcı bir iç savaş yaşanıyor.
Durumu kısaca açıkladığımız Yemen’de Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla birçok defa ateşkes ilan edildi, barış görüşmeleri gerçekleştirildi ancak bir sonuç elde edilemedi.
Geçtiğimiz nisan ayından bu yana ise, Yemen’de kayda değer gelişmeler yaşanıyor. İlk önce Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla sağlanan ateşkese bakalım...
Körfez İşbirliği Teşkilatı ve BM’nin çabalarıyla Suudi Arabistan destekli güçler ile İran destekli güçler arasında 2 aylık bir süreyi kapsayan bir ateşkes konusunda anlaşmaya varıldı.
İki ayın dolmasıyla birlikte, taraflar ateşkesin 2 ay daha uzatılması konusunda görüş birliğine vardı. Geçen 3 aylık sürede taraflar birbirlerini sıklıkla ateşkesi ihlal etmekle suçladı. Ancak, ihlallere rağmen ateşkes, barış umutlarını yeniden canlandırdı.
TRT Haber’e konuşan Körfez Uzmanı Dr. Mustafa Yetim, Yemen’deki ateşkesin bölgeye de yayıldığını ve mesaj verdiğini belirterek, “Çatışma ortamının göreceli olarak saldırmazlık durumuna dönüşmesi, genel itibari ile memnuniyet verici bir durum olarak değerlendiriliyor” diyor.
Diğer çatışma bölgelerinde olduğu gibi, ateşkesin tarafların güçlerini tahkim etmek amaçlı kullanılması uluslararası gözlemcilerin endişelerinin başında geliyor. Peki, Yemen’de durum nedir?
Yetim’e göre, Husi güçleri bazı bölgelerde gücünü tahkim etmek için bazı hamleler yapıyor. Özellikle Yemen’in petrol endüstrisinin merkezi olarak bilinen Marib kenti ve Kızıldeniz’den Umman Denizi’ne geçişte deniz ticareti ve enerji transferleri açısından kritik öneme sahip Babül Mendep Boğazı'nı kontrol edebilecek Taiz bölgesindeki güçlerini tahkim için çalışmalar yapıyor.
Diğer taraftan Husi karşıtı koalisyonun lideri Suudi Arabistan, ateşkes sürecinde önemli bir adım attı. Yemen Başkanlık Konseyinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Konsey Başkanı Reşad el-Alimi, Suudi Arabistan Savunma Bakan Yardımcısı Halid bin Selman ile başkent Riyad'da bir araya geldi.
Suudi Arabistan'ın, Yemen'de 400 milyon dolar değerinde kalkınma projesi paketine destek vereceği ve hükümete ait elektrik santrallerine yakıt için 200 milyon dolarlık destek sağlayacağı kaydedilen açıklamada enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık ve devlet kurumlarının inşası olmak üzere 6 önemli alanda yaklaşık 17 kalkınma programı ve projesi olduğu aktarıldı.
Ateşkes süreci, tarafların hem iç müzakerelerini daha sağlıklı yürütmesine hem de savaşın gidişatını belirleyecek güç tahkimatları yapmasına olanak sağlıyor. Ancak, büyük bir insani dramın yaşandığı Yemen’de, verilen 3 aylık bir ara bile, büyük bir öneme sahip.
Dr. Mustafa Yetim, insani açıdan ambargo altında bulunan ve Husi kontrolünde yer alan başkent Sana’dan bazı uçuşların yapılması, Hudeyde Limanının işlerlik kazanması ve Kızıl Deniz’deki ticaret üzerindeki güvenlik belirsizliklerinin sınırlandırılması Yemen’e olumlu yansımalarının olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:
“Milyonlarca insanın yerinden edildiği, yüzbinlerce insanın kanlı iç savaş ve hastalıklar sonucu öldüğü ve nüfusunun %70’nin acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu bir ülkeyi göz önüne aldığımızda insani dramının hafifletilmesi için dahi çok daha güçlü önlemler gerekiyor.”
Arap Yarımadası’nın küçük ülkelerinden biri olan Yemen’de yaşanan bir diğer önemli gelişme ise, yeni bir Başkanlık Konseyi’nin kurulmasıydı. Nisan ayında Yemen devlet televizyonunda yayımlanan açıklamada, geçiş sürecinin uygulanmasının tamamlanması için Reşad el-Alimi başkanlığında 8 üyeden müteşekkil Başkanlık Konseyi'nin kurulduğu duyuruldu.
Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi de Alimi Başkanlığındaki Başkanlık Konseyi'ne tüm yetkilerini devretti.
Peki, kritik bir süreçte yapılan bu değişiklik ne anlama geliyor?
Yetim, bölgesel anlamda, büyük oranda mutabakat ve uyum içinde hareket eden Körfez’in merkezi aktörleri BAE ve Suudi Arabistan’ın, Yemen özelinde oldukça farklılaştığı ve birbirine rakip, hatta düşman yerel oluşumları desteklediğinin bilindiğine dikkat çekerek, konseyin özellikle 2018’den itibaren belirginleşmeye başlayan Suudi Arabistan-BAE farklılaşmasını gidermeye yönelik bir adım olduğunu belirtti.
Konseyin, sadece Suudi Arabistan ile BAE arasında dengeye dönük bir adım olmadığı da biliniyor. Özellikle İran destekli Husilerin söz konusu iki ülkenin de bazı önemli noktalarını silahlı insansız hava araçları ve balistik füzelerle vuruyor olması, Yemen’deki grupların güçlerini birleştirmesinin zorunlu kılmıştı.
İşte bu adım, bölgesel güçler tarafından desteklenen ve farklı ajandaları olan yerel güçlerin Husiler karşısında güçlerini birleştirmelerine yardımcı olma amacı taşıyor.
Yetim ise bu durumu şu sözlerle açıklıyor;
“Şöyle ki Yemen’in iç gelişmelerin çok etkili bir dış politika boyutu da olduğunu kabul edersek, yeni Konsey, BAE ile Suudi Arabistan arasındaki farklılaşmayı ve olası Yemen merkezli krizi ertelemesi ya da dondurması açısından önemli. Diğer taraftan BAE destekli Güney Yemen’deki aktörler ile Suudi Arabistan etkisindeki Doğu ve Batı bölgesindeki bazı aktörlerin bir araya gelmesi ve Husi karşıtı cephe konusunda birleşmesi açısından sahada etkilerini görebileceğimiz bir girişim”
Yemen krizi konusunda yaşanan son gelişme ise, ABD Başkanı Joe Biden’ın Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği ziyaret. Bilindiği üzere, Biden yönetimi, selefi Trump yönetiminin aksine, Yemen konusunda Suudi Arabistan’a tam destek vermiyor.
Öyle ki, Biden yönetime geldikten kısa bir süre sonra, bir dizi karara imza attı.
20 Ocak’ta göreve başlayan Biden yönetimi, 22 Ocak'ta Husilerin "terör örgütü" olarak sınıflandırılması kararının gözden geçirileceğini duyurdu.
Biden yönetiminin 4 Şubat'ta ABD'nin Yemen'deki savaşta Suudi Arabistan'a verdiği askeri desteği sona erdirdiğini ve ilgili silah satışlarını durdurduğunu açıklaması İran'dan olumlu karşılık buldu.
Husilere Suudi Arabistan ve Yemen'deki "saldırılarını durdurma" yönünde yapılan çağrılar sonrasında, 16 Şubat'tan itibaren geçerli olmak üzere Husileri yabancı terör örgütleri listesinden çıkardı.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile baş gösteren yeni durum dikkate alındığında, Biden yönetiminin Yemen konusunda Suudi Arabistan’a ne kadar baskı yapacağı merak konusu. Yetim, ABD’nin izleyebileceği muhtemel politikayı değerlendirmeden önce, bölgesel aktörlerin Yemen konusunda ne istediğine değiniyor.
“Denilebilir ki, Suudi Arabistan, BAE ve İran gibi bölgesel aktörler Yemen konusunda yeniden bir çatışma iklimine girmek istemiyor. Âdeta burada dondurulmuş ve bölgesel-küresel düzeye taşmayacak ve mikro ya da otonom devlet benzeri oluşumların bir şekilde varlığını sürdürdüğü ve çatışmaların mümkün olduğunca ertelendiği bir senaryo şu an bu aktörlerce satın alınmış durumda.”
Yemen’de oluşturulmuş mevcut statükonun küresel-bölgesel aktörlere önemli bir kazanım sağladığını belirten Yetim, Biden’ın Körfez bölgesine ziyaretinden mevcut durumun sürdürülmesi ve bölgesel aktörler arasında başlayan normalleşme girişimlerinin desteklenmesi başlığının ön plana çıkabileceğini değerlendiriyor.