Bugünkü Ukrayna, Rusya ve Beyaz Rusya topraklarında kurulan Kiev Knezliği hem Ruslar hem de Ukraynalılar için ortak tarih anlamına geliyor. Öyle ki, Ruslar Ukrayna’nın başkenti Kiev’i, “Bütün Rus şehirlerinin anası” olarak tanımlıyor.
Ortak tarihi geçmişe, etnik ve dini yakınlıklarına rağmen iki ülke arasında 20. yüzyılda yaşananlar, bugüne kadar süren askeri ve siyasi gerginliklerin doğmasına neden oldu.
İki ülke arasında neler görüldü?
Rusya ile komşusu Ukrayna arasındaki ilk gerginlikler, Sovyetler Birliği (SB) döneminde başladı. 1991’e kadar SB içerisindeki önemini koruyan Ukrayna, bağımsızlığını kazandıktan sonra da Rusya için hem askeri hem de ekonomik olarak önemli gündem maddelerinden biri oldu.
Özellikle Ukrayna içerisinde yaşanan siyasi gelişmeler, doğrudan veya dolaylı olarak Rusya ile ilgiliydi.
Ukraynalılar, Rus yanlısı siyasilerin sahneden çekilmesiyle SB döneminde yaşanan hadiseleri ülke gündemine taşıdı. 1930’larda milyonlarca Ukraynalının öldüğü; Sovyet diktatörü Josef Stalin tarafından yönetilen kitle idamları ve kıtlık, Ukrayna’da "Holodomor Kurbanlarını Anma Günü" ilan edildi.
Holodomor trajedisi nedir?
Holodomor trajedisi, Ukrayna tarihinin en acı olaylarından biri olarak kabul ediliyor.
1932-1933 döneminde Ukrayna topraklarında milyonlarca insan, Sovyet rejimi tarafından aç bırakılarak ölüme terk edildi.
Ukrayna Ulusal Hafıza Enstitüsü verilerine göre, Sovyetler Birliği'nin lideri Josef Stalin'in "kolektivizm" politikası sonucu yaşanan trajedide, Ukrayna nüfusunun yüzde 13'üne karşılık gelen yaklaşık 4,5 milyon kişi öldü.
Rusça'da "açlıktan ölüm" anlamına gelen "Holodomor" sözcüğüyle anılan trajedi için 2005'te Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko döneminde her yıl kasımın son cumartesi günü "Holodomor Kurbanlarını Anma Günü" ilan edildi.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü
Soğuk Savaş olarak adlandırılan yılların sonlarına doğru gelinirken, Sovyetler Birliği’nde 1980'li yıllardan itibaren gerçekleştirilmeye çalışılan ekonomik ve siyasi sistemi yeniden yapılandırma (Perestroyka) döneminde, birçok ülkede milliyetçi hareketler yükselişe geçti.
Milliyetçi dalganın yükseldiği ülkelerden biri de Ukrayna’ydı. Ülke, 24 Ağustos 1991 tarihinde SB’den ayrıldı ve ilk devlet başkanı Leonid Kravçuk oldu.
Sovyet mirasının paylaşımı
Yeni bağımsızlığını kazanmış Ukrayna ile Rusya arasındaki ilk kriz Karadeniz’de konuşlu donanma konusunda yaşandı. Ukrayna, SB döneminde önemli teknolojik altyapıya ev sahipliği yapıyordu. Daha sonra varılan anlaşmalarla da bunlardan bazılarının mülkiyetini elde etti.
Ukraynalılar Karadeniz Filosu için de hak iddiasında bulunuyordu. 1991'de önce Ukrayna Parlamentosu Verhovnaya Rada, ardından Devlet Başkanı Kravçuk, filonun Ukrayna’ya ait olduğu yönünde karar aldı.
Ancak bu adımların üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Karadeniz Filosu’nun kendi ülkesine ait olduğunu duyurdu.
İki ülke devlet başkanları 23 Haziran 1992’de filonun ortak yönetilmesi konusunda anlaşırken, 3 yıl sonra da paylaşılması yönünde karar aldı. Ancak bağımsızlığını yeni kazanmış Ukrayna ile Rusya arasındaki gerginlik bitmedi.
Taraflar, 1992'nin haziran ayında Ukrayna bayraklı devriye gemisi SKR-112'nin Odessa'ya gitmesiyle silahlı çatışmanın eşiğinden döndü.
Öte yandan, Karadeniz Filosu’nun en önemli gemilerinden Amiral Kuznetsov uçak gemisinin paylaşılamaması tansiyonu yeniden yükseltti.
Dostluk anlaşmaları
Boris Yeltsin ile Leonid Kuçma, Karadeniz Filosu'nun daha sonra iki ülkeyi savaşın eşiğine getirecek Kırım’da 2017 yılına kadar kalması konusunda mutabakata vardı ve iki ülke arasında dostluk ve iş birliğini içeren anlaşmayı 1997’de imzaladı.
İki devlet başkanın imzaladığı bu anlaşmayla Rusya ve Ukrayna resmi olarak birbirlerinin sınırlarını tanıdı.
Söz konusu anlaşma 2008'de 10 yıllığına uzatıldı.
Rus uçağının düşürülmesi
Ekim 2001 tarihinde İsrail'den havalanan Rus Tupolev Tu-154 tipi uçak, tatbikat sırasında fırlatılan Ukrayna füzesinin isabet etmesi sonucu Karadeniz'e düştü, 78 kişiden kurtulan olmadı.
Ukrayna resmi olarak olayın sorumluluğunu üstlenmedi. Bu olay iki ülke ilişkilerinin tekrar gerilmesine neden oldu.
Turuncu Devrim
Daha sonra Turuncu Devrim olarak adlandırılacak, Ukrayna’da Rus yanlısı siyasilere karşı başlayan gösteriler ülkenin kaderini de tayin etti. Ülke uzun yıllar Rus yanlıları ile Batı yanlısı çevrelerin çekişmesine sahne olacaktı.
Tarihler 22 Kasım 2004’ü gösterdiğinde Ukrayna’da halk sandık başındaydı. Ülkeyi 10 yıldan fazla bir süre demir yumrukla yöneten Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma, görev süresi dolduğu için yeniden aday olmadı ancak Rusya yanlısı olarak bilinen dönemin başbakanı Viktor Yanukoviç’in adaylığına destek veriyordu.
Ülkedeki Batı yanlısı ve milliyetçi kesimler, Viktor Yuşçenko’nun çevresinde birleşirken seçimlerin ikinci turunu önce Rusya yanlısı olarak bilinen Yanukoviç’in kazandığı duyuruldu.
Ancak seçimlere hile karıştırıldığına dair çok sayıda iddianın ortaya atılmasıyla başlayan protestolarda yüz binlerce kişi Bağımsızlık Meydanı’nda toplandı. ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) açık destek verdiği olaylar sonucunda halk tekrar sandık başına gitti ve bu sefer seçimleri Batı yanlısı aday Viktor Yuşçenko’nun kazandığı açıklandı.
Ukrayna’da meydana gelen bu olaylara “Turuncu Devrim” adı verildi. Fakat Turuncu Devrim liderlerinin yolsuzlukların üzerine gitmek yerine eski rejimin temsilcileriyle uzlaşması ve kendi aralarında sert mücadelelere girişmeleri, bu ihtilali destekleyen kesimlerde hayal kırıklığı yarattı.
İkinci Maydan olarak bilinen ve bundan tam 1 yıl önce başlayan olaylar ise turuncu liderleri yenip 2010’da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Viktor Yanukoviç’in yönetimine tepki olarak çıktı.
İlk olaylar, Yanukoviç yönetiminin AB ile ortaklık anlaşmasını imzalamayı ertelediğini açıklamasıyla patlak verdi. Polisin sert müdahalesi ise Yanukoviç’e çeşitli nedenlerden ötürü tepki duyan çok daha geniş kitleleri sokağa döktü.
İlk Maydan’da can kaybının olmamasına karşılık İkinci Maydan’da 100’den fazla kişi hayatını kaybetti. Daha sonra Rusya’nın Kırım’a müdahalesi ve Doğu Ukrayna’da Rusya yanlısı ayrılıkçılarla başlayan ve 4 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar, ülkeyi savaş ortamına sürükledi.
Her iki devrim de ağırlıklı olarak Orta ve Batı Ukrayna nüfusundan destek bulurken, buna karşılık Rusya yanlısı eğilimlerin daha güçlü olduğu Güney ve Doğu Ukrayna, bu gelişmelere daha mesafeli yaklaştı.
Kırım’ın işgali
Rus yanlısı Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in 2013'ün sonlarında Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayacağını açıklamasıyla başkent Kiev’de Batı yanlılarının başlattığı protestolar, yönetimin devrilmesine neden oldu. Bundan hemen sonra Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde alışılmamış olaylar yaşanmaya başladı.
Kırım sokaklarında, meydanlarında, üzerlerinde aidiyet işareti bulunmayan askeri kıyafetli, eli silahlı kişiler kol geziyordu. "Yeşil adamlar" olarak adlandırılan bu silahlı kişiler, kamu binalarını işgal etti, yarımadanın yönetimini ele geçirmeye çalıştı. Rus yanlısı, eli silahlı grupların işgal ettiği yerlerden birisi de parlamento binasıydı.
Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu yarımadanın geleceğini kararlaştırmak üzere 6 Mart'ta toplantı yapma kararı aldı. "Yeşil adamlar"ın kontrolündeki parlamentodan, "Kırım Ukrayna'nın bir parçası olarak mı kalsın yoksa Rusya'ya mı bağlansın?" sorusunun yöneltileceği referandum kararı çıktı.
Referandum kararına uluslararası kuruluşlar tepki gösterdi.
Liderler, Kırım'da referandum kararının "gayrimeşru, anayasaya ve uluslararası kanunlara aykırı" olduğunu vurguladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Ukrayna ve Kırım'daki gelişmeleri değerlendirmek için 5 kez toplansa da çözüme yönelik bir adım atamaması, Konseyin işlevsiz hale geldiği yorumlarını pekiştirdi.
Kırım Tatar Milli Meclisi'nin (KTMM) boykot kararı aldığı referandum, 16 Mart 2014'te yapıldı. Bu süreçte Rus yanlısı olmayanlara baskı uygulayan, binlerce Kırım Tatarı ve Ukraynalının evlerini terk etmesine neden olan "Yeşil adamlar”ın kontrolündeki referandumda, Kırım’ın Rusya'ya bağlanması yönünde karar çıktığı açıklandı.
Moskova yönetimi bu karardan hemen 5 gün sonra, Kırım yarımadasını Rusya'ya bağlayacak imzaların atılması için tören düzenledi.
Rusya, ilhakın ardından artık üniformalarında armaları bulunan askerleriyle Kırım'daydı. Yeni dönemde, Kırım’ın ilhakına karşı çıkan ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunanlara baskılar arttı.
Kırım Tatar halkının lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve diğer bazı Kırım Tatar Milli Meclisi yetkililerine Kırım’a giriş yasağı getirildi.
Kırım Tatarlarının iradesini temsil eden Kırım Tatar Milli Meclisi aşırıcı örgüt kapsamına alınarak faaliyetleri yasaklandı. Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), Kırım Tatarlarının ev, cami ve okullarına baskınlar yaptı.