"Arap Baharı" adı verilen halk ayaklanmaları kapsamında 17 Şubat 2011'de Libya'da başlayan devrim süreci, 8 ay 6 gün sonra 23 Ekim 2011'de Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından ilan edilen "23 Ekim İstiklal Günü'' ile resmen sona erdi.
Devrimden sonraki 9 yıl boyunca ülkenin içinden çıkamadığı siyasi istikrarsızlık ve çatışmalar, her geçen gün daha da büyüdü. 2011'de tüm baskılara rağmen "dış dünyaya açık, gelişmiş ve güvenli bir ülke", "onurlu bir yaşam" hayali ve "Kaddafi rejimine son" sloganları ile sokaklara dökülen Libyalılar, yine Kaddafi döneminden kalma bir isim olan Hafter'in başkenti ele geçirme hırsıyla düzenlediği saldırılar nedeniyle devrim hayallerini gerçekleştirememenin sıkıntısını yaşıyor.
Bir kara delik gibi ülkelerinin güzelliklerini yutan ve geçmişin kıymetli izlerini silen istikrarsızlık ve çatışmalara bakarak hüzünlenen Libyalılar, Muhammed İdris es-Senusi döneminde (1951-1969) göz tedavisi için Libya'ya gelen bir Dubai Prensinin Trablus için söylediği "Keşke Dubai de Akdeniz'in gelini Trablus gibi bir şehir olsa." sözünü buruk bir gururla aktarıyor.
Libya devriminin ilk ateşi Bingazi'de yakıldı
Tunus'ta başlayan "Arap Baharı"nın Libya'daki ateşi, 17 Şubat 2011'de Bingazi kentinde yakıldı. Barışçıl gösteriler düzenleyen eylemcilere Kaddafi'ye bağlı güvenlik güçleri gerçek mermi kullanarak müdahale etti. Ancak bu müdahale gösterileri bitirmek yerine halkın öfkesini daha da alevlendirdi. Bu sırada ordu ve hükümetten halkın tarafına geçenler oldu.
Dönemin İçişleri Bakanı Abdulfettah Yunus, yaklaşık 3 bin kişiyle rejim saflarından ayrıldı ve devrime katıldı. Bu gelişmenin ardından devrimciler kısa sürede Bingazi kentinin kontrolünü ele geçirdi. Bu duruma öfkelenen Kaddafi, birliklerini Bingazi'ye gönderdi. Ancak işler istediği gibi gitmedi. Bingazi'de yanan ateş, ülkenin batısındaki Misrata, Zintan ve Zaviye kentlerine de sıçradı. Kaddafi, Fransa öncülüğündeki NATO'nun hava saldırıları nedeniyle Bingazi'ye giremedi. Yine de Kaddafi koltuğunu korumak için aylarca direndi. Zaviye kentine saldıran Kaddafi, Misrata'yı kuşatma altına aldı.
Kaddafi güçleri, başlangıçta devrimcilerin Trablus'a girmelerini engelliyordu. Ancak Misrata ve Zintan'daki kuşatmaya direnen diğer devrimci gruplar, Kaddafi'ye bağlı birliklerin dağılmasının başlangıcı oldu. Bu iki kentteki devrimci güçlerin, engelleri aşarak başkent kapılarına dayanmasının ardından, Trablus'u korumakla görevli Kaddafi birliklerinden bir tugay silah bırakarak saf değiştirdi.
Böylece başkent hızlı bir şekilde devrimcilerin kontrolüne geçti. Gelişmelerin ardından Kaddafi, Sirte'deki akrabalarının yanına gitti ancak devrimci gruplar peşini bırakmadı. Libya'yı 42 yıl demir yumrukla yöneten Kaddafi'nin 20 Ekim 2011'de öldürülmesinin ardından ülkede yaklaşık yarım asırlık bir dönem de sona ermiş oldu.
Kaddafi'nin ölümünün ardından ne oldu?
Devrimden sonra yönetimi Ulusal Geçiş Konseyi devraldı ve konseyin atadığı hükümet 7 Temmuz 2012'de gerçekleştirilen seçimlere kadar ülkeyi yönetti.
Ülkede, 7 Temmuz'da düzenlenen seçimlerle iş başına gelen hükümet, "yaygın silah kullanımı, silahlı devrimci grupların silahsızlandırılması veya tek bir düzenli ordu çatısı altında birleştirilememesi, bu gruplar arasındaki rekabet ve Uluslararası Trablus Havalimanı gibi kritik bölgeleri ele geçirme mücadeleleri" gibi bir dizi sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Yönetici tabaka ayrıca bu silahlı güçlerin hükümet ve parlamentonun işine karışmasından da rahatsızdı. Öyle ki Libya Başbakanı Ali Zeydan 2013 yılında kaçırılmış ancak birkaç gün sonra serbest bırakılmıştı.
Hafter ülkeyi böldü
Devrim sonrası ülkedeki siyaset ile güvenlik durumu hassas ve kırılgandı. Kurucu Meclis kalıcı bir Anayasa hazırlama konusunda başarılı olamadı. Bunun üzerine halkın da baskısıyla parlamento seçimlerinin yapılması kararı alındı.
Seçimlerden yaklaşık 40 gün önce Mayıs 2014'te Kaddafi dönemindeki askeri isimlerinden Halife Hafter, kameraların karşısına geçerek darbe girişiminde bulundu. Ülkedeki kurumları ve silahlı grupları, kendisini destekleyenler ve Hafter karşıtları şeklinde ikiye böldü.
Ülkenin doğusundaki kabilelerin çoğunun desteğini alan Hafter, yine de Bingazi'yi ele geçiremedi. Batıda ise başkent Trablus; "Misrata Tugayları ile Hafter'e destek veren Zintan merkezli milis gruplar" arasında ikiye bölündü. Misrata Tugayları daha sonra oluşturdukları Fecr-i Libya birlikleri ile Hafter'e destek veren güçleri başkentten çıkarmayı başardı.
Siyasi olarak da Abdullah es-Seni hükümetindeki bakanların çoğu, Hafter'in tarafını tuttu ve Trablus'tan ülkenin doğusundaki Beyda kentine geçti.
Olayların ardından bazı milletvekillerinin de "Temsilciler Meclisi" adı altında ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde çalışmalara başlamasıyla Libya'da iki meclisli yapı ortaya çıktı.
Tobruk merkezli Hafter yanlısı hükümete karşılık başkent Trablus'ta da Ulusal Kurtuluş Hükümeti kuruldu.
Daha sonra Libya'da istikrarın temini için Birleşmiş Milletler öncülüğünde barış görüşmeleri başlatıldı. Yapılan müzakereler sonucu Trablus ve Tobruk merkezli iki hükümet, 17 Aralık 2015'te Fas'ın Suheyrat kentinde Libya Siyasi Anlaşması'nı imzaladı.
Anlaşma gereği Fayiz es-Serrac önderliğinde kurulan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Tobruk Meclisi tarafından veto edilmiş ve güvenoyu alamamıştı.
Hafter, askeri komutanları belirleme yetkisini UMH'ye verdiği için Suheyrat Anlaşması'nın hayata geçmemesi adına birbiri ardına siyasi ve askeri hamleler yaptı.
Hafter'in Trablus saldırılarının ardından şiddet sarmalı büyüdü
UMH, Halife el-Guveyl başkanlığındaki Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin karşı çıkmasına rağmen Mart 2016'da başkent Trablus'a girmeyi başardı. Ancak daha sonra Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin UMH ile çatışmaya girmesi, Hafter'e 2017 yılında Bingazi'yi ele geçirme fırsatı verdi.
Hafter güçleri 2018'de ülkenin doğusundaki Derne kentine girdi; 2019 başlarında ise güneydeki Fizan bölgesinin çoğu kent ve beldesini ele geçirdi.
Hafter, 4 Nisan 2019'da da başkenti ele geçirmek için saldırı emri verdi ancak aradan geçen 10 ayda vadettiği "hızlı ve kesin" zafere ulaşmakta başarısız oldu.
Trablus'a yönelik saldırıların ardından petrol zengini Kuzey Afrika ülkesi daha büyük bir şiddet sarmalına sürüklendi.
Son olarak Libya'da kalıcı ateşkes ve siyasi sürecin başlatılması amacıyla 19 Ocak'ta Almanya'nın başkenti Berlin'de Libya Konferansı düzenlendi. Konferansın sonuç bildirgesinde, ateşkesin yanı sıra taraflara ve destekçilerine askeri faaliyetlerine son vermeleri ve Birleşmiş Milletlerin silah ambargosuna uyma çağrısında bulunuldu.
Ancak Halife Hafter, Berlin Konferansı'nda yapılan ateşkes çağrısına rağmen başkente yönelik saldırısını sürdürüyor.