Libya’da Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Rusya tarafından desteklenen milis güçlerin lideri Halife Hafter, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) kontrolündeki başkent Trablus’u ele geçirmek için 8 aydan uzun bir süredir saldırılar gerçekleştiriyor.
BAE’nin insansız hava araçları (İHA), Fransa’nın sahada subayları, Mısır’ın askeri araç ve gereçlerle Hafter’e verdiği desteğin yanı sıra, Rusya da özel güvenlik şirketi (Wagner) milisleri ile çatışmaların içerisinde yer alıyor.
Tüm bunların yanında, UMH kaynaklarına göre, BAE’nin ekonomik desteği ile Sudan’dan yüzlerce paralı asker de çatışmalarda Hafter saflarında yer alıyor.
Türkiye, denizden komşusu Libya ile geçtiğimiz ay, "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası" ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalamıştı.
Şimdi ise Libya’nın uluslararası tanınırlığa sahip hükümetinin talebi üzerine Libya’ya asker gönderilmesini de kapsayan tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) getirdi.
Peki, Türkiye’nin çıkaracağı tezkere ne anlama geliyor?
Tezkerenin, Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları ile doğrudan bağlantısı var mı?
Libya’da sahada birçok ülkenin gücü varken, Türkiye’ye tepkinin anlamı ne?
Libya’da siyasi müzakere süreci, tezkere ile birlikte hızlanır mı?
Konuyu, Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Güvenlik Uzmanı Dr. Veysel Kurt ile konuştuk.
Türkiye’nin çıkardığı tezkere ne anlama geliyor?
Bu tezkere, hükümetin Libya’ya asker gönderme konusunda Meclisten yetki talep etmesi anlamına geliyor. Başka bir deyişle Anayasa'nın 92. maddesi gereğince Libya’ya asker göndermenin hukuki zeminini oluşturmuş olacak. Tezkerenin geçmesi durumunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha önce işaretini verdiği Libya’ya asker gönderme konusu artık hükümetin inisiyatifine geçmiş olacak ve Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda gerekli görmesi durumunda, Libya’ya asker gönderebilecek.
Tezkerenin, Türkiye'nin Akdeniz’deki haklarıyla doğrudan bağlantısı var mı?
Tezkerenin Doğu Akdeniz’deki durumla doğrudan bir bağlantısı tabii ki var.
Türkiye’nin Libya hükümeti ile imzalamış olduğu deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, karşılıklı olarak iki ülkenin çıkarlarını merkeze almakta ve başta Yunanistan olmak üzere İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den bertaraf edecek planlarını bozan bir anlaşma olduğu biliniyor. Bu anlaşma devletler arasında bir mutabakatla gerçekleştiği için uluslararası hukuk açısından herhangi bir sıkıntısı yok. Dolayısıyla söz konusu aktörler bu anlaşmayı bertaraf edebilmek için Libya’daki Birleşmiş Milletlerin meşru olarak tanıdıği Serrac hükümeti yerine Hafter'i iktidara taşımaya çalışmaktadır. Dolayısıyla bu anlaşmanın devam etmesi, Serrac hükümetinin ayakta kalmasıyla ilişkili.
Libya’da, sahada birçok ülkenin gücü varken, Türkiye’ye tepkinin anlamı ne?
Libya’ya birçok ülke doğrudan askeri olarak müdahale etmesine rağmen Türkiye’nin bu inisiyatifine tepki göstermelerinin sebebi, Türkiye aleyhine oluşturmaya çalıştıkları statükonun bozulacak olmasıdır. Başka bir ifadeyle, aslında bu aktörler de Türkiye’nin oyun değiştirici bir hamle yaptığının farkında. Türkiye’nin Libya ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” anlaşması, Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine oluşturulan statükoyu bozdu. Yunanistan, İsrail, Mısır ve GKRY, Türkiye’yi yok sayarak kendi aralarında imzaladıkları anlaşmalarla Türkiye’yi Doğu Akdeniz'den bertaraf etme ve bu bölgedeki doğal gaz kaynaklarından mahrum bırakma niyetindeydiler. Fakat Türkiye-Libya Anlaşması bu oyunu bozdu. Bu anlaşma ile fiilen ve hukuken bu aktörlerin hareket alanı kısıtlanırken, Türkiye’nin hareket alanı ise oldukça genişlemiştir. Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması ise, Türkiye ve Libya’nın ilk anlaşma ile oluşan çıkarlarının korunması bakımından tamamlayıcı rol oynuyor. Ayrıca Türkiye’nin Libya’nın geleceğinde söz sahibi olmasının da önünü açıyor.
Türkiye'nin hedefi ne?
Türkiye’nin asker gönderme noktasındaki temel hedefi, Doğu Akdeniz’deki çıkarları başta olmak üzere bölgesel ve küresel çıkarlarını korumaktır. Bu anlamda Türkiye’nin Libya’da muharip bir güç olması beklenmemeli tabii ki. Türkiye askeri üsler kurabilir fakat Türkiye’nin buradaki temel işlevi; çatışmayı dindirmek, terörize ortamı bertaraf etmek ve Libya’daki çatışmanın siyasi müzakere çerçevesinde çözülmesine katkıda bulunmaktır. Dikkat edilirse, Hafter güçleri Trablus’u ele geçirmek için yoğun bir çaba sarf ediyor. Amacı, Berlin konferansına kadar Trablus’u ele geçirip konferansa Libya’nın tek aktörü olarak katılmak. Meşru hükümetin Berlin konferansına güçlü bir şekilde masaya oturması, Türkiye açısından da oldukça önemli.
Libya’da siyasi müzakere süreci, tezkere ile birlikte hızlanır mı?
Türkiye’nin deniz yetki anlaşması imzaladığı ve Libya’da inisiyatif üstleneceğine dair işaretler verdiği tarihten itibaren, Hafter güçlerinin daha agresif davrandığı ve Trablus'un kontrolünü ele geçirmek için saldırılarını yoğunlaştırdığını söyleyebiliriz Ancak tezkerenin Meclisten geçmesi ve Türkiye’nin sahada etkin olması ile birlikte bu çatışmalı sürecin kademeli olarak sönmesi ve tarafların siyasi müzakereye daha fazla yanaşacağını ifade etmemiz gerekiyor. Kaldı ki Türkiye, bu ortamı sağlamak için aynı zamanda Libya’ya sınırı olan ve Libya krizine müdahil olan diğer uluslararası aktörler ve örgütler nezdinde de diplomatik görüşmelerini hızlandırmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tunus ziyareti ve Cezayir ile yoğunlaşan temaslar bu çerçevede okunmalı. Libya’nın istikrarını koruması Tunus ve Cezayir için hayati öneme sahip. Bu iki ülkenin, Türkiye’nin Libya’da oynayacağı istikrar artırıcı role fazlasıyla ihtiyaçları var. Dolayısıyla bu çabaların sonuç vermesi ve siyasi müzakere sürecinin hızlanması beklenebilir.
Türkiye’nin meşru hükümetin davetine icabet etmesi uluslararası hukuka uygun mu?
Libya meşru hükümetinin talebine cevap verilmesi tabii ki uluslararası hukuka uygundur. Silahlı kuvvet gönderilmesi “davet üzerine müdahale” (intervention by invitation) olarak adlandırılır ve meşru hükümetin daveti üzerine gerçekleştiği için hukuka uygundur. Sonuçta iki egemen devlet arasında yapılmış bir anlaşmadan söz ediyoruz. Herhangi bir resmi görevi olmayan ve Libya’yı ele geçirmeye çalışan bir savaş baronuna, diğer aktörlerin özel askeri güvenlik şirketleri ile ve doğrudan askeri destek sağladığı bir ortamda, iki egemen devletin iki meşru temsilcisi arasında yapılan bir anlaşmanın uluslararası hukuka uygun olmasını tartışmak bile abestir. Bununla birlikte 2011’de BM’nin aldığı ambargo kararı, Türkiye’nin önünde bir engel gibi sunuluyor. Halbuki bu karar 26 Şubat 2011’de yani Kaddafi rejimine karşı ve gerekçesi de Kaddafi rejimine karşı çıkanlara karşı, rejim güçlerinin insan haklarına aykırı olarak yaptığı müdahaleyi önlemektir.
Kaynak: TRT Haber