Ayetullah Humeyni liderliğinde Şah rejimine karşı yapılan İran İslam Devrimi'nin "Devrim ihracı" politikasının gölgesinin düştüğü ülkelerden birisi de Lübnan.
Uzun yıllar Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde kalan ülke, daha sonra Fransa'nın işgaline uğradı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yapılan mezhep ve etnik temele dayalı siyasi güç paylaşımı, kısa süre sonra iç savaş şeklinde kendini gösterdi.
İçerisine küresel ve bölgesel aktörlerin de dahil olduğu iç savaşın uzun yıllar devam etmesi, ülkedeki Şii grupları da harekete geçirdi. Lübnan iç savaşının başlaması ile İran İslam Devrimi'ne senkronize şekilde gelişmesi, ülkedeki Şii grupları öngörülemeyen bir geleceğe doğru sürüklemeye başladı.
Emel Hareketinden ayrılarak İran'ı doğrudan üst makam olarak kabul eden, hem Lübnan'da hem de bölgedeki diğer ülkelerde gücünü hissettiren, Lübnan'da belirgin bir siyasi aktör olan ve son olarak ABD'nin doğrudan yaptırımlarına muhatap olan devlet dışı aktör Hizbullah'a bakalım.
(Fotoğraf: AFP)
Emel'de yaşanan fikir ayrılığı ve Hizbullah'ın kuruluşu
Lübnan’da 70’li yılların sonlarından itibaren ideolojik temelleri atılan Hizbullah, İran’da Ayetullah Humeyni önderliğinde yapılan İran İslam Devrimi'nin ardından kuruluş aşamasına geçti.
Lübnan'da etkili Şii hareketlerden olan Emel Hareketi bünyesinde çalışmalar yürüten bazı önemli isimler ile Emel Hareketi yöneticileri arasında yaşanan ideolojik kopuşlar Hizbullah'ın doğuşuna yol açtı.
Ancak Hizbullah’ın kurulmasındaki tek etken Emel Hareketi içerisinde yer alan bazı önemli şahsiyetlerin İran Devrimi'nden etkilenmiş olmaları değildi.
İsrail’in 1982 yılında Güney Lübnan’ı işgal etmesi ve Şii liderlerin İsrail saldırılarına karşılık vermeden çekilme kararı almalarının, Hizbullah'ın kuruluşunu hızlandırdığı düşünülüyor.
Esasen Lübnan’da o dönemde bünyesinde Hristiyan ve Müslümanları da barındıran Şii Emel Hareketi, İran'ın aksine Suriye yönetimi ile birlikte Filistin Kurtuluş Hareketi (FKÖ) karşıtı bir politika izliyordu.
Bu durum, Emel Hareketi içerisinde doğrudan İran destekli ve Filistin meselesini birinci önceliği kabul eden grubun ayrılığını hızlandırdı.
Tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmeyen Hizbullah, İran Devrim Muhafızlarından askeri ve siyasi destek alırken, ideolojik olarak kendisini doğrudan Ayetullah Humeyni’ye bağladı.
1982’den itibaren Lübnan’da birçok saldırı düzenleyen Hizbullah, resmi olarak 1985’te yayımladığı bildiriyle kuruluşunu ilan etti.
Bu bildiride Hizbullah, Vilayet-i Fakih olarak gördüğü Ayetullah Humeyni’nin emirlerine bağlı olduğunu duyurdu.
Zaten Hizbullah’ın resmi sitesi moqawama’de de bu durum deklare ediliyor. Site de liderler bölümünde ilk başta Ayetullah Humeyni zikrediliyor.
İran İslami Devrimi’nin lideri Ayetullah Humeyni’yi en yüksek dini merci kabul eden Hizbullah, genel sekreterini de Humeyni’nin Lübnan’daki vekili olarak kabul ediyor.
İdeolojik olarak İran lideri Humeyni’ye bağlı olan Hizbullah, siyasi ve askeri olarak da İran Devrim Muhafızlarından destek alıyor.
Örgüt ilk büyük eylemini Ekim 1983’te yaptı.
Hizbullah'ın hem Lübnan içerisinde hem de bölgede tanınmasını sağlayan bu eylem, ABD ve Fransız askerlerin bulunduğu karargaha düzenlendi ve 300 ABD-Fransız askeri hayatını kaybetti.
(Yıl 1989, Hizbullah militanları, Beyrut. Fotoğraf: AP)
Emel Hareketi-Hizbullah: Lübnan’da İran-Suriye çekişmesi
Sahip olduğu etnik, mezhepsel ve kültürel zenginliğiyle Orta Doğu’nun küçük bir modeli olan Lübnan, İkinci Dünya Savaşı’nın siyasal ve sosyal sisteminin dayandığı mezhepçi yapı üzerine inşa edildi.
Buna göre cumhurbaşkanı Maruni, meclis başkanı Şii, başbakan ise Sünni olmak durumunda.
Mezhepler üzerine bina edilen bu yapı, ülkenin 1975 ile 1990 yılları arasında, 15 yıl süren bir iç savaş sarmalına girmesine neden oldu.
Lübnan’da her mezhep ve etnik grubun etkinliğini artırmaya çalıştığı 60’ların ortalarından itibaren Şiilerin liderliğini İran’ın Kum şehrinde doğan ve Irak’ın Necef kentinde eğitim alan İmam Musa Es-Sadr üstlendi.
Musa Es-Sadr ile Suriye’deki iş başında olan Hafız Esed arasındaki ilişki de 1973 yılından itibaren gelişmeye başladı. Öyle ki Esed, Lübnan’daki Şiilerin Sadr’a bağlanmasında etkili oldu.
İlk başlarda Hristiyanları da içerisinde bulunduran örgütlerle hareket eden Sadr, ülkedeki bütün grupların silahlanmaya gittiği süreçte, 1975’in temmuz ayında Emel Hareketini (Lübnan Direniş Tugayı) kurdu.
İç savaşın önemli aktörlerin biri olan Emel, 1970’lerin sonlarında hem küresel hem de bölgesel değişimlerin etkilerini hissetti. Özellikle 1979’da İran’da gerçekleşen İslam Devrimi, Emel içindeki Humeyni yanlısı ekibi güçlendirdi ve Hizbullah’ın kurulmasının önünü açtı.
Sadr, Libya'da kayboldu
Hizbullah’ın doğuşunu sağlayan önemli etkenlerden biri de Sadr’ın 1978’de esrarengiz şekilde kayboluşu oldu. Muammer Kaddafi ile görüşmek için Libya’ya giden Sadr’ın buradan İtalya’ya geçerken kayboluşu, Lübnan Şii hareketinde büyük bir travma yarattı.
(Sol baştan: Musa es-Sadr, eski Lübnan Başbakanı Reşid Es-Sulh ve FKÖ lideri Yaser Arafat. Kaynak: Sefir gazetesi)
Lübnan’da etkili olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Emel Hareketi arasında, esasen Suriye yönetiminin de dahil olduğu gerginlik de Hizbullah’ın doğuşunu etkileyen unsurlardan biri oldu. Hafız Esed yönetiminin Lübnan’da FKÖ karşıtı tutumu, Emel Hareketini de etkiledi.
Bu durum, İsrail’in FKÖ saldırılarına karşı cevap vermeme ve geri çekilme şeklinde kendisini gösterdi. Filistinlilerle ortak mücadele ülküsünü ikinci sıraya koyan Emel liderliği ile Hizbullah’ı kuracak kadrolar arasında fikri ayrılığını derinleştirdi.
Taif Anlaşması ve siyasi hayata giriş
Lübnan’da 15 yıl süren iç savaşın sonlandırıldığı Taif Anlaşması, 1989 yılında imzalandı. Anlaşma, bütün grupların silah bırakmasını öngörürken Hizbullah, İsrail işgalini öne sürerek silah bırakmayı reddetti.
İsrail işgal güçlerine karşı Güney Lübnan’da saldırılar düzenlemeye devam eden örgüt, ülkede 1992’de yapılan seçimlere de katıldı ve 12 koltuk kazandı.
2000 yılında ise, Lübnan iç ve dış politikasında belirgin birtakım değişimlerin yaşandığı bir sene oldu. Mayıs ayında İsrail, Güney Lübnan’da işgal altında tuttuğu bölgelerden çekildi. Aynı yıl gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde de Refik Hariri önderliğindeki Müstakbel Partisi zafer kazandı. Bu seçimlerde, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi ve bu çekilmesine rağmen Hizbullah seçimlerde yalnızca 12 milletvekili kazanabildi.
Lübnan iç siyasetinde etkisini her geçen gün artıran Hizbullah, bugüne kadar hem parlamento seçimlerinde hem de cumhurbaşkanının seçilmesi konularında etkin rol oynadı. Bunların yanında Hizbullah, ülkede münferit bir siyasi hareket olmaktan kendisini çıkararak koalisyonlara öncülük eden ve farklı gruplarla birlikte hareket edebilen bir siyaset izlemeye başladı.
(Taif Anlaşması görüşmeleri. Kaynak: Sharq Forum)
Suriye’nin Lübnan’da askeri ve siyasi olarak var almasını her zaman savunan Hizbullah, Refik Hariri’nin 2005’te öldürülmesinin ardından bu ülkenin Lübnan’dan tamamen çekilmesine engel olamadı. Refik Hariri’nin öldürülmesinin ardından ülke siyasetine damga vurmuş etnik, dini ve mezhebi ayrılıkların çok daha ötesinde, öncülüğünü Hizbullah’ın yaptığı “Suriye yanlıları” (8 Mart) ile “Suriye karşıtları” (14 Mart) adlı yeni ve bugüne kadar devam eden sert saflar oluştu.
2006 İsrail-Hizbullah Savaşı (Temmuz Savaşı)
İsrail’in 2000 yılında çekildiğini açıklamasına rağmen sınırdaki bazı bölgelerden çekilmemiş olması, Hizbullah’ın hem içerden hem de dışardan gelen “silah bırak” çağrılarına yönelik cevabı durumundaydı.
Hizbullah, üzerindeki baskıları hafifletmek için 2006 yılının temmuz ayında İsrail’e bir saldırı başlattı. Sınırı geçen Hizbullah militanları, 3 İsrail askerini öldürüp 2'sini rehin aldı. İsrail’in başlattığı karşı harekat sırasında 1 İsrail tankının imha edilip 5 askerin daha öldürülmesi üzerine olaylar daha da büyüdü ve “Temmuz Savaşı” denen çatışmalar başladı.
(Fotoğraf: AFP)
İsrail’in saldırıları sonucunda başkent Beyrut da dahil olmak üzere Lübnan’ın altyapısı büyük oranda çöktü. Çatışmalarda bin kadar Lübnan vatandaşı hayatını kaybederken, 160 civarı İsrailli de öldü. Lübnan kayıplarının 3'te 1'i ila 2'sini siviller oluştururken, Hizbullah füzeleri sonucu 43 İsrailli sivil hayatını kaybetti.
1 ay kadar süren çatışmaların sonucunda Hizbullah’ın birçok İsrail kentini vurabilecek kapasiteye sahip olduğunun ortaya çıkması, bölgede yaygın olan İsrail’in “yenilmezlik mitine” büyük zarar verdi.
Ayrıca Hizbullah, 2006’dan sonra hem Lübnan’da hem de Arap coğrafyasında popülaritesini artırsa da ülke içerisinde “Lübnan’ı bir kez daha felakete sürüklediği” gerekçesiyle ciddi bir muhalefetle karşılaştı.
(Fotoğraf: AFP)
Suriye iç savaşı ve Hizbullah'a kaybettirdikleri
2010 yılının sonlarına doğru Tunus'lu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi'nin kendisini yakması sonrasında Tunus'ta başlayan, daha sonra birçok Arap ülkesine sıçrayan ve "Arap Baharı" olarak adlandırılan süreç, Hizbullah'ı da doğrudan etkiledi.
2011 yılının mart ayında Suriye'de uzun yıllardır iktidarda olan Baas Partisi rejimine karşı gösteriler başladı, Beşşar Esed yönetimindeki rejim de gösterileri şiddet yoluyla bastırmaya çalıştı.
Esasen İran'ın uzun yıllardır oluşturmaya çalıştığı Tahran-Şam-Beyrut arasındaki "Şii hilali", bu gösteriler ile yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İran'ın İsrail üzerinde doğrudan baskı uygulamak için siyasi ve askeri destek verdiği Hizbullah, bu desteğin önemli güvencelerinden olan Esed rejiminin devrilmesine seyirci kalmadı.
(Lübnanlı Şii din adamı Muhammed Hüseyin Fadlallah. Fotoğraf: AFP)
Daha sonra ortaya çıkan rapor ve haberler, Hizbullah'ın Suriye iç savaşına 2012 yılından itibaren müdahil olduğunu ortaya çıkardı. Zaten Hizbullah da 2013 yılında resmen Suriye'de Beşşar Esed rejimi saflarında savaştığını kabul etti.
Özellikle Lübnan sınırında muhaliflere karşı binlerce milisle çatışmalara katılan örgüt, rejimin ayakta kalmasına yardımcı olan aktörlerden biri oldu.
Ancak her ne kadar Suriye'de aktif savaş ortamı Hizbullah milislerinin askeri kapasitelerini artırmalarına katkı sağlamış olsa da, Hizbullah üzerinde olumsuz etkiler de bıraktı.
Buna göre, Hizbullah'ın savaşlarda yüzlerce milisini kaybetmesi, Lübnan'da hem örgüte karşı tepkinin artmasına hem de örgüte katılımın azalmasına yol açtı.
Diğer bir olumsuz nokta ise, 2006'da İsrail karşısında kazandığını iddia ettiği başarının getirdiği popülariteyi, Suriye'de sivil halka karşı silah kullanmasıyla kaybetmiş olmasıydı.
(Khaibar 1 roketi. Kaynak: South Front)
Hizbullah, Suriye iç savaşına müdahil olduktan sonra İsrail'e karşı giriştiği çatışmalardaki meşruiyeti bölge halkları nezdinde yitirdi.
Öte yandan belirtilmesi gereken önemli bir konu ise, örgütün yönetim kademesinde yaşadığı kayıplar.
İran'ın Suriye üzerinden gönderdiği silahları kendisine tehdit olarak gören İsrail, düzenlediği hava saldırıları ile onlarca Hizbullah komutanını öldürdü.
Hizbullah'ın askeri kapasitesi
Hizbullah, İran'dan aldığı ya da Lübnan'da geliştirdiği füze gücüyle dikkat çekiyor. İsrail medyası ve güvenlik kaynakları sık sık örgütün bu gücünü ön plana çıkararak, kendileri için tehdit oluşturduğunu ileri sürüyor.
Peki Hizbullah'ın elinde hangi füzeler var ve bunların menzili ne kadar?
İngiltere-İsrail Haberleşme ve Araştırma Merkezinin (Britain-Israel Communications and Research centre) hazırladığı raporda, Hizbullah'ın füze gücü detaylıca ele alınıyor.
Buna göre, Hizbullah'ın elinde 8 ila 500 kilometre arasında değişen menzile sahip füzeler var. Bu füzeler İsrail'de havaalanları, limanlar ve önemli askeri üsleri vurma kapasitesine sahip. Hizbullah da bu iddiaları sık sık dile getiriyor.
Hizbullah'ın askeri kapasitesinin bir diğer yönü ise insan gücü. İran'ın Fars haber ajansı 2016 yılında geçtiği bir haberde, örgütün 65 bin askere sahip olduğunu yazmıştı.
Buna göre 65 bin askerin 21 bini profesyonel. Bunlardan en az 5 ila 8 bininin Suriye'de savaştığı tahmin ediliyor.
Özellikle ABD'nin Lübnan ordusuna hibe ettiği askeri araçlar da Hizbullah tarafından kullanılıyor. Bu bilgi, 2016 yılında Humus yakınlarındaki El-Kuseyr'de çekilen bir fotoğrafla ortaya çıkmıştı.
Fotoğrafta, T-55, T-62, T-72 gibi Amerikan tankları ile 2S1 Gvozdika howitzers obüsü ve BMP-1 gibi Rus yapımı askeri araçlar görülüyor.
(Kaynak: South Front)
Medya ve propaganda
Devlet dışı bir aktör olan Hizbullah, önemli bir medya gücünü de elinde bulunduruyor.
Hizbullah, bir televizyon kanalı (El Manar), 5 radyo istasyonu ve 5 gazeteye sahip.
Radyo istasyonlarının isimleri: El-Nur, El-İman, El-İslam, Savt el-Mustafidin
Gazetelerin isimleri: El-Bilad, El-Ahd, El-Muntalak, El-Sebil, Bauitou Allah.
Hizbullah'ın bir de resmi internet sitesi var: http://www.moqawama.org
ABD yaptırım uyguluyor
Hizbullah, İsrail'e karşı giriştiği eylemler ve Lübnan'da izlediği siyaset nedeniyle ABD tarafından da yakından takip ediliyor. ABD, uzun süredir terör örgütleri listesinde bulundurduğu örgüte yaptırım uyguluyor.
2015 yılında, Hizbullah'ın "mali can damarlarını" hedef alan yasa tasarısı ABD Kongresi'nden onay aldıktan sonra başkan tarafından da imzalanmıştı.
Geçtiğimiz temmuz ayında ise ABD Hazine Bakanlığı, Lübnan Parlamentosu'nda görevli iki Hizbullah milletvekilini ilk kez yaptırım listesine aldı. Bakanlık, üst düzey bir Hizbullah güvenlik yetkilisini de yaptırım listesine eklemişti.
ABD yönetiminin 2017'den bu yana 50'den fazla Hizbullah yetkilisini yaptırım listesine aldığı belirtiliyor.
Grafik: Şeyma Özkaynak
Kaynak: Sourth Front, Zerohedge, Bicom, AA, Al Jazeera