Lübnan, günlük hayatı felç eden akaryakıt, ilaç ve elektrik krizlerinin ardından şimdi içme suyu kriziyle karşı karşıya.
UNICEF'in geçen haftalarda yayımladığı rapora göre ülkede milyonlarca kişi çok yakında güvenilir içme suyuna erişimini kaybedebilir.
Peki ülkede peş peşe gelen krizler nasıl başladı ve neden önüne geçilemiyor?
Domino etkisiyle gelişen ekonomik krizin nasıl başladığına beraber bakalım...
Hükümet karşıtı halk ayaklanmaları
Ekonomideki sorunlar ve hükümetin vergi politikalarına karşı 17 Ekim 2019'da başlayan halk ayaklanmaları, dönemin Başbakanı Saad Hariri liderliğindeki hükümeti istifaya mecbur bıraktı. Ancak o tarihten sonra ülkeyi etkisini altına alan siyasi boşluk ve belirsizlik, Lübnan'ın ekonomik sorunlarını hızlı bir şekilde katladı.
Ülkede bir taraftan protestolar ve kaos artarken, yurt dışına döviz kaçırma faaliyetleri hızlandı.
Lübnan lirası, günden güne dolar karşısında değer kaybetmeye devam etti.
Sadece hükümetin değil tüm siyasi tabakanın gitmesini içeren “Killun yani Killun” sloganları sokaklarda her gün yankılanırken, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile parlamentodaki siyasi gruplar arasındaki istişarelerde teknokrat (uzman) hükmetinin kurulmasına karar verildi.
2020'nin başında göreve gelen Hassan Diyab hükümeti, iflas eşiğine gelen ülkedeki ekonomik kriz ile mücadeleyi kısıtlı imkanlarla yürütmeyi çalıştı. Yeniden borç almak için IMF ile masaya oturdu.
Borç batağında yüzen ülke 9 Mart 2020'de vadesi gelen 1 milyar 200 milyon dolarlık eurobond tahvili senetlerini kıt döviz rezervleri nedeniyle ödeyemedi. Böylece ilk kez temerrüde düşmüş oldu.
Diyab hükümeti 11 Mayıs 2020'de, 5 yılda toplam 10 milyar dolar kredi için Uluslararası Para Fonu IMF ile müzakerelere başladığını açıkladı.
IMF'nin borç vermek için öne sürdüğü şartlar ülkedeki siyasi partiler ve bankalar tarafından olumlu karşılanmayınca anlaşmaya varılamadı. Müzakerelerde sorunlu başlıklardan biri de dolar krizinin bankacılık sektöründe meydana getirdiği zararın Merkez Bankası ile bankalar arasında nasıl bölüştürüleceğiydi.
Bankacılık ve finans krizi
Ülkede gittikçe büyüyen döviz likidite krizine karşı bankalar, döviz işlemlerine sıkı kısıtlamalar getirdi.
Dolar karşısında yüzde 80 oranla değer kaybeden Lübnan lirasının çöküşünü ve dövizin yurt dışına göçünü engellemek için bankalar vatandaşların birikimlerine erişimini kısıtladı. Örneğin birçok banka müşterilerinin haftalık para çekim limitini düşürdü. Üstelik bu miktar müşterilerin eline dolar değil Lübnan lirası cinsinden ödendi.
Burada baz alınan döviz kuru ise gerçek kur yerine (kara borsa) devletin sabit tuttuğu (gerçek kurun çok altında olan) kur oldu. Vatandaşlar bu uygulamalar nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşadı.
Daha sonra atılan iddialara göre, bu süreçte vatandaşların birikimlerine erişimini kısıtlayan sıkı önlemler getirilirken bazı banka yetkilileri aynı dönemde milyarlarca doları yasal olmayan işlemlerle yurt dışına çıkışına izin verdi. Birçok banka yetkilisi bu iddialarla ilişkili olarak sorguya çekildi ve birçok bankanın varlıkları donduruldu.
Bankaların yurt dışıyla döviz işlemlerine yönelik kısıtlamaları ülkedeki ekonomik faaliyetleri de ciddi bir şekilde etkiledi. İthal işlemleri bürokratik engeller nedeniyle gittikçe zorlaştı.
Tüm bunlar yaşanırken 4 Ağustos 2020'de Beyrut Limanı'nda meydana gelen devasa patlama, ekonomiyi iyice zorladı.
COVID-19'un ülke ekonomisine de ağır etkileri oldu. Pandemi sürecinde işsizlik ile beraber hayat pahalılığı da altından kalkılamaz biçimde artınca Lübnanlılar yoksulluğa sürüklendi.
UNICEF, 1 Temmuz'da yayımladığı değerlendirmede Lübnanlıların yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını, yaşam şartlarının 1975-1990 arasındaki 15 yıllık iç savaş döneminden bile daha kötü olduğunu ifade etti.
Lübnan Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin erimesi ve düşük kur uygulaması nedeniyle ülkede çok katmanlı kriz gelişti ve tüm stratejik sektörlerler peş peşe felç oldu.
İlaç krizi
Yurt dışından ithalata bağlı çalışan ilaç sektörü, Merkez Bankası düşük kur üzerinden kendilerine döviz temin edemediği için ithalat yapamamaktan dolayı piyasaya gerekli ilaçları sunamamaya başladı.
Haftalardır ellerindeki reçetelerle rafları boş eczaneleri dolaşan vatandaşlar tedavileri için gerekli ilaçları kişisel girişimlerle yurt dışından getirtme veya karaborsadan temin etme yollarına başvurmaya başladı.
Gerçek kur ile Merkez Bankası'nın belirlediği sabit kurun arasındaki makasın iyice açılması ve bazen farkın 4 kata kadar çıkması nedeniyle en az 600 eczane kapılarını kapatmak zorunda kaldı.
Akaryakıt krizi
Lübnan Merkez Bankası'ndaki rezervlerin ermesinden etkilenen en stratejik sektörlerden biri de akaryakıt sektörü oldu.
İlaç, akaryakıt ve gıda başta olmak üzere temel ihtiyaç ürünlerini sübvanse eden Merkez Bankası'nın rezervlerinin tükenme eşiğine gelmesi nedeniyle akaryakıta sübvansiyonun azaltılması kararı ise ülkede tam bir kaos yarattı.
Ağustos 2021'e kadar günlük tüketilen 12 milyon litre civarındaki akaryakıt, Merkez Bankası üzerinden sübvanse ediliyordu.
Merkez Bankası, 12 Ağustos itibarıyla uygulanmak üzere akaryakıta sağlanacak döviz kredilerinin resmi kur yerine piyasadaki serbest kur üzerinden hesaplanacağını ve böylelikle akaryakıt sübvansiyonunun kaldırılacağını açıklamıştı.
Merkez Bankası'nın akaryakıta yönelik desteği kaldırma kararından sonra hükümet, 21 Ağustos'ta yoksul ailelere yönelik "yardım karnesi" hayata geçirilinceye kadar yakıttaki sübvansiyonu azaltarak sürdüreceğini duyurmuştu.
Başbakan Hassan Diyab, yaptığı açıklamada, Merkez Bankası'nın sübvansiyonu kaldırma kararından önce 3 bin 900 Lübnan lirası üzerinden satışa sunulan akaryakıtın 8 bin liradan vatandaşın hizmetine sunulacağını; 8 bin liranın üzerindeki farkın ise devlet tarafından üstleneceğini kaydetmişti.
Devletin sübvanse ettiği benzin ve motorini temin edemeyen akaryakıt istasyonlarının büyük bölümü mayıs ayından bu yana pompaları kapalı tutuyor.
Hizmet vermeye devam eden az sayıdaki akaryakıt istasyonunun önünde ise yüzlerce aracın sıra beklediği kuyruklar oluşuyor.
Ülke genelindeki uzun benzin kuyruklarında zaman zaman gerilim yükseliyor ve silahlı kavgalara dönüşen olaylar da yaşanıyor. Güneydeki Sayda kentinde bazı istasyon sahipleri silahlı kavgaların tehlikesinden korunmak amacıyla faaliyetlerine son verirken, Lübnan ordusu da olayların tekrarlandığı kuzeydeki bazı istasyonları geçici olarak kapattırdı.
Bazı akaryakıt istasyonlarının ise müşterilerinin taleplerini karşılamak amacıyla ek ücretle istenen adrese tankerle sevkiyat yaptığına ilişkin görüntüler kimi zaman amatör kameralara yansıyor.
Sübvansiyonu azaltma kararından sonra yapılan yüzde 66'nın üzerindeki zamlar, akaryakıt istasyonlarının önündeki uzun kuyruk çilesini bitiremedi
Elektrik krizi kontrolden çıktı
İç savaştan sonra yönetime gelen hükümetlerin bir türlü elektrik sektörünü raya oturtamaması nedeniyle uzun yıllardan beri Lübnan'da elektrik ihtiyacının büyük bir kısım özel elektrik dağıtım şirketleri üzerinden karşılanıyordu.
Devlet kurumlarının elektrik hizmetini sağladığı günün kısıtlı saatleri dışında vatandaşlar özel elektrik distribütörlerine başvurarak elektrik hizmetine ulaşabiliyordu.
Ancak akaryakıta bağlı çalışan özel elektrik dağıtım firmaları, akaryakıt sektörünün çökmesi ve bu maddeleri temin etmekte yaşanan sıkıntılar nedeniyle hizmetlerini büyük ölçüde askıya almak zorunda kaldı.
Böylece domino taşları gibi peş peşe çöken sektörlere elektrik de eklenmiş oldu.
Lübnan'ın birçok bölgesi günün büyük kısmını elektriksiz geçiriyor.
Ülkedeki hastaneler de jeneratörlerini çalıştırmak için akaryakıt temin edememesi nedeniyle makinelere bağlı yaşayan hastaların hayatının da riske girdiği belirtiliyor.
Lübnan temmuz ayında Irak ile bir anlaşmaya vararak döviz kullanmadan ticari mal ve hizmet karşılığında Bağdat'tan 1 milyon ton petrol temin edeceğini açıklamıştı. Beyrut bu petrolu, ihaleler yoluyla uluslararası firmalar üzerinden elektrik üretimine uygun ağır akaryakıt ile değiştirilmesini sağlamayı amaçlıyor.
Ancak tüm bir girişimler henüz akaryakıt piyasasına yansımadı.
İçme suyu krizi
Yine akaryakıt ve elektriğe bağlı çalışan bir başka alan, içme suyu pompalama ve su arıtma tesislerinin çalışmasındaki aksaklıklar nedeniyle ülke birden temiz suya erişememe sorunuyla karşı karşıya kaldı.
Zira akaryakıt krizinin sebep olduğu elektrik kesintileri, şebekeye su pompalama makineleri ve damacanayla satılan içme suyunu arıtma tesislerini olumsuz etkiledi.
BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Lübnan'daki su dağıtım şebekesinin bakım onarım masraflarını döviz cinsinden ödeyemediği için çalışamadığını açıkladı.
Ülkenin farklı yerlerindeki su pompalama istasyonlarının çoğunun dört ila altı hafta içinde aşamalı olarak duracağını belirten kuruluş, ülke nüfusunun yüzde 71'inden fazlasına tekabül eden yaklaşık 4 milyon insanın suya erişememe tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade ediyor.
Devletin şebeke suyunun yetersiz olduğundan uzun yıllardan beri tankerlerle su ihtiyaçlarını gidermeye alışmış Lübnanlılar, halihazırdaki akaryakıt krizinden dolayı tankerler de vatandaşın su ihtiyacını karşılamaya yetmiyor.
Ekmek krizi
Yine akaryakıt ve elektrik krizi nedeniyle Lübnan'daki fırınlar da büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Üretimdeki düşüş nedeniyle fırınların önünde uzun kuyruklar gündelik yaşamın bir parçası oldu.