Aylardan bu yana siyasi ve ekonomik krizler ile halk protestolarının adresi Lübnan'da tansiyon, koronavirüsün etkisiyle daha da yükseldi.
Geçtiğimiz günlerde ülkenin kuzeyindeki Trablusşam başta olmak üzere birçok kentte "açlık devrimi" sloganıyla yeniden alevlenen protestolar sırasında göstericiler ile güvenlik güçleri arasında kanlı çatışmalar yaşandı. Onlarca yaralının yanı sıra bir protestocu hayatını kaybetti. Lübnan Ordusu ise 54 askerinin yaralandığını açıkladı.
Koronavirüs sebebiyle ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) sonucunda bir süre sokaklardan çekilen halk, Lübnan lirasının dolar karşısında yaşadığı rekor düşüşle yeniden öfke patlaması yaşadı.
Eylemcilerin "Koronavirüsten ölmezsek açlıktan öleceğiz" şeklindeki sloganları ülkedeki ekonomik krizin boyutunu gözlerin önüne serdi.
Protestocuların odağında, para çekme işlemlerine çeşitli kısıtlamalar getiren bankaların şubeleri vardı. Eylemciler bu şubelere molotof kokteyl ve taşlarla saldırdı.
Lübnan lirasının dolar karşısında durmadan değer kaybetmesine karşın bankalar dolar cinsinden para çekme işlemlerini askıya almıştı. Müşterilerin mevduatlarının dolar yerine Lübnan lirasıyla ödenmesi ve bu işlemlerde baz alınan döviz kurunun sabitlenmesine karar verilmişti.
Bankaların baz aldığı kur 1 dolar = 1500 Lübnan Lirası (LL) iken karaborsada dolar 4000 LL'den işlem gördü. Parasını bankalarda tutanlar büyük mağduriyet yaşadı.
Devlet iflas eşiğinde
Farklı din ve mezheplere dayalı siyasi bölünmeler açısından oldukça kırılgan bir yapıya sahip Lübnan ekonomisi, 1975-1990 yıllarındaki iç savaştan bu yana en büyük krizi yaşıyor.
Gelip giden hükümetlerin yolsuzluğu ve başarısız politikaları sonucunda ülkenin dış borcu 91 milyar doları aştı. Hükümetin bütçe tasarısında açığı kapatmak için vergileri artırmaya gitmesi ve WhatsApp konuşmalarını bile vergiye bağlama planları ekim ayında halk nezdinde büyük öfkeye neden olmuştu. Ülkede protestolar o tarihten bu yana aralıklarla devam ediyor.
Yolsuzluğu, artan vergileri, ülkedeki mezhebe dayalı siyasi sistemi ve hayat pahalılığı nedeniyle sokaklara dökülen halkın baskısıyla Saad Hariri'nin hükümeti istifa etmek zorunda kaldı.
Ülkede yaşanan siyasi boşluk, paranın değer kaybını daha da hızlandırdı. Halkın devlete ve bankalara güveninin azalmasıyla bankalardan para çekme eğilimi arttı. Bunun sonucunda mali kriz yönetilemez hale geldi.
Ocak ayında göreve getirilen Hassan Diyab hükümeti, mart ayında vadesi gelen tahvil senetlerini ödeyemeyeceklerini ve bu borçların ötelenmesi ya da yeniden yapılandırılması için borç verenlerle müzakerelere gideceklerini açıklamıştı.
Merkez bankası ile hükümet arasında karşılıklı suçlamalar
Bu noktaya nasıl gelindiği ve “suç kimde” tartışmaları, Diyab ile Merkez Bankası Başkanı Riyad Salame arasında karşılıklı suçlamalara yol açtı.
Diyab bu noktaya gelmenin sorumlusu olarak Merkez Bankası Başkanı Salame'yi gösterdi. Şeffaflıktan ve hükümetle iş birliği yapmaktan uzak durmakla suçladı.
1993'ten bu yana ülkedeki mali yönetim sisteminde yer alan Riyad Salame, çarşamba günü ekranın karşısına geçerek hükümetin iddialarını reddetti.
Merkez Bankası bütçesinde gizli veya saklı hiçbir şey olmadığını, tek başına hareket etmediğini ifade etti. Görevi gereği hükümetlere ödenek tahsis ettiğini ancak bu ödeneklerin hükümetlerin inisiyatifinde harcandığını öne sürdü.
Halk soruyor: Paramız nerede?
Lübnan'daki siyasetçilere karşı güven duygusunu tamamen yitiren ve bu arenadaki herkesi yolsuzlukla suçlayan halk, Hükümet ile Merkez Bankası kavgasına, “Paramız nerede?” sorusuyla tepki gösterdi.
Riyad Salame'nin açıklamasından sonra sosyal medyada paylaşımda bulunan çok sayıda kullanıcı "Hiçbiriniz yolsuz değil. Şimdi paramızı alabilir miyiz?" sorusunu ikiliye yönelterek ortadaki güven sorununu gözler önüne serdi.
Liranın 'çılgınca' değer kaybetmesinin arkasında siyasi bir manipülasyon olduğunu iddia eden kimi kullanıcılar ise bazı aktörlerin bilinçli bir şekilde dolar stokçuluğu yaptığını öne sürdü.
"Lübnan zor tercihleri yapmaya hazır olduğunu kanıtlamalı"
Lübnan'a daha önce para yardımı yapan bazı hükümetler ise yeniden destek vermek için ülkede reform yapılmasını şart koşuyor.
Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker'in “Lübnan'ın uluslararası finans kuruluşlarından yardım alabilecek pozisyona gelmesi için, zor tercihleri yapmaya hazır olduğunu kanıtlaması lazım” şeklinde açıklaması, ABD'nin Lübnan'ın siyasi sisteminde üstün ele sahip olan İran destekli Şii Hizbullah'ı sıkıştırma girişimlerinin devam edeceği sinyalini verdi.
Reuters haber ajansına konuşan Eski Lübnan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Naser Saidi ise ülkenin IMF'den 3-5 yıl vadeli 25-30 milyar dolarlık borç paketine ihtiyacının olduğunu ve bu paket için müzakerelere en hızlı şekilde başlaması gerektiğini savundu.
"Ekonomik kurtarma planı" oy birliğiyle onaylandı
Diyab hükümeti, dün “ekonomik kurtarma planını” oy birliğiyle kabul etti.
Bu plan kapsamında, bankalardaki bazı mevduatlara yapılan faiz ödemelerinin geri alınması, bütçe açığının yüzde 5-6 bandında tutulması ve dışarıdan 10 milyar doların üstünde destek talep edilmesi öngörülüyor.
Başbakan Hassan Diyab, paketin onaylanmasından sonra yaptığı basın açıklamasında yeni paketle beraber Lübnan'ın gerekli uluslararası desteği alabileceğini ifade etti.
“Önümüzdeki süreç kolay olmayacak” diyen Diyab, “Eğer (IMF'den) destek alırsak, ki Allah'ın izniyle alırız, 3-4 ya da 5 yıl sürebilecek zor ekonomik süreci atlatmamıza yardımcı olacaktır” ifadesini kullandı.
Lübnan IMF kapısını çalacak mı?
Lübnan resmi olarak Uluslararası Para Fonu (IMF) kapısını çalmaya hazırlanırken, bazı uzmanlar bu kuruluşun Lübnan'a borç verme olasılığına şüphe ile yaklaştı.
Zira, IMF ayın başında İran'ın COVID-19'la mücadelede kullanılmak üzere 5 milyar dolar kredi talebini reddetmişti. Uzmanlar bu kararın arkasında Tahran'a ekonomik yaptırımlar uygulayan ABD'nin vetosu olduğunu belirtiyor.
Ekonomik planda serbest döviz piyasasına kademeli geçiş konusuna değinilmemesi, bunun yerine döviz kurunu 3500 LL olarak güncellenmesi IMF'nin borç talebini çevirme olasılığını artırıyor.
COVID-19 salgını devam etmesi ve ekonomide hızlı iyileşme ufkunun olmaması Lübnan'daki belirsizliğin süreceğine işaret ediyor. Bu, ara ara şiddet sahnelerine dönüşen protestoların da bir süre devam edeceği anlamına geliyor.