Puslu 1.7ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
15.05.2019 11:56

Nekbe'yi yaşayan Türk ailenin hikayesi

Osmanlı Devleti döneminde İstanbul'dan Filistin'e gönderilen bir askerin torunu olan Erdinç Süleyman, Filistinlilerin topraklarından sürüldüğü Nekbe'yi yaşamış bir ailenin ferdi.

Nekbe'yi yaşayan Türk ailenin hikayesi

Erdinç Süleyman, annesinden öğrendiği Türkçeyi unutmamak için yıllardır Türkçe günlük yazıyor. Süleyman, Nekbe'nin 71. yılında Filistinli mültecilerin yaşadığı dramı anlattı.

Nekbe'nin yaşandığı 1948 yılında henüz 1 yaşındayken, dedesi Zeki Süleyman ve ailesinin diğer fertleriyle Lübnan'a gitti. Şu anda kendisinin ülkenin doğusundaki Baalbek kentinde, Sevin ve Leyla isimli ablalarının ise başka kentlerde yaşadı.

"Bizim ev hala Akka Belediye binası olarak kullanılıyor"

Dedesi Lübnan'a geldikten kısa süre sonra, babası ise 1981'de başkent Beyrut'ta vefat etti. Ağabeyi Erdoğan Süleyman ise 1984 yılında Beyrut'taki bir mülteci kampında öldürüldü.

Süleyman, dedesinin Osmanlı askeri olarak Filistin'e tam olarak ne zaman geldiğini bilmediğini söyledi.

"Osmanlı Devleti döneminde göz doktoru olan dedem Zeki Bey, askerlik hizmetini Filistin'in Akka kentinde subay olarak yapıyor. Dedem, askerlik hizmetini tamamladıktan sonra Filistin'de kalmaya karar vererek Akka'da bir klinik açıyor. Bana anlatılana göre dedemin klinik ve aynı zamanda ev olarak kullandığı bina saray gibi bir yapıymış. Daha sonra işgal devleti İsrail, Akka'ya geldiği zaman bu eve el koyuyor ve belediye binası olarak kullanmaya başlıyor. Bizim ev hala Akka Belediye binası olarak kullanılıyor."

Nekbe'yi yaşayan Türk ailenin hikayesi

Annesi ile babasının evlenme hikayesini ise şöyle anlattı:

"Dedem, İstanbul'da oturan kardeşi Sabri Bey'in kızı Bedia Hanımı gelini olarak almak için yola çıkıyor. O zaman hava yolu imkanı olmadığından İstanbul-Filistin arasındaki yolculuklar deniz üzerinden yapılıyor. Dolayısıyla dedem, yeğeni Bedia Hanımı İstanbul'dan deniz yoluyla Akka'ya getiriyor."

Babasının o zaman Akka Limanı'nda gümrük müdürü olarak görev yaptığını ve bölgedeki bütün gümrük çalışanları tarafından bilinen bir isim olduğunu vurgulayan Süleyman, "Dolayısıyla annem Bedia Hanımı taşıyan geminin limana yaklaşmasıyla tüm gemiler sirenlerini çalıyor ve annem küçük bir törenle karşılanıyor" dedi.

Filistin köylerinde yapılan katliamlar 

Dedesinin Subhi, Muzaffer ve Sacide isimli ikisi erkek biri kız 3 çocuğu olduğunu söyleyen Süleyman, Akka Limanındaki huzurlu günlerin İngilizlerin bölgeyi işgal etmesi ve Yahudilerin Filistin topraklarına göç etmeye başlamasıyla geride kaldığını belirtti. Ayrıca, Yahudi çetelerin daha sonra Filistin köylerinde katliamlar yapmaya başladığını anlattı.

Deyr Yasin ve Kefer Kasım katliamlarıyla bölgede bir korku havası yaratıldığından bahseden Süleyman, "O dönemde korkuların yayılmasıyla birlikte insanlar sığınmak için kaçacak yer aradı. Filistinliler, yakın oldukları Ürdün, Suriye, Mısır ve Lübnan'a kaçarak canlarını kurtarmaya çalıştı. Celil ve Akka bölgesindeki Filistinliler de yakın oldukları Lübnan'a geldi" dedi.

Çocukluğu katliam hikayeleri dinleyerek geçti

Süleyman, babası Subhi Bey'in de diğer Filistinliler gibi hayatlarından endişe etmeye başladığını vurguladı.

"Babam da öldürülme korkusu üzerine annesi, babası, eşi ve çocuklarını, bir kamyonete bindirerek Lübnan'a gönderiyor."

Kendisinin o zaman bebek olması sebebiyle bir şey hatırlamadığını belirten Süleyman, ancak büyüklerinden Yahudi çetelerin Filistin'de sivillere düzenlediği katliam hikayelerini dinleyerek büyüdüğünü anlattı.

Lübnan'a gelen Filistinliler için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ülkenin farklı bölgelerinde kamplar kurulmaya başlandığını belirten Süleyman, ancak babasının ilk sıralarda Lübnan-Suriye sınırında gümrük görevlisi olarak çalıştığını daha sonra ise BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşunda (UNRWA) görev aldığını anlattı.

Babasının Türk isimlerine olan ilgisi

Babasının Türk isimlerini çok sevdiğini dolayısıyla çocuklarına Leyla, Sevin, Erdinç ve Erdoğan gibi isimler verdiğini söyleyen Süleyman, babasının annesine olan sevgi ve hürmetini anlattı.

"Babam, sürekli anneme kahve yapar getirirdi. Annem de kendisine, 'Subhi Bey yapmayın, mahcup ediyorsunuz' diye iltifat ederdi. Babam, Arapça bilmeyen annem için özel hoca tutmuştu."

Subhi Bey'in, Akka Limanındaki gümrük müdürlüğü vazifesinin yanında "Ömer bin Hattap İzcilik Kulübü"nü kurarak başkanlığını yaptığını söyleyen Erdinç Süleyman, çevredekilerin Erdinç ismimi telaffuz edemedikleri için kendisine kulübün adıyla yani "Ömer" diye seslendiğini belirtti.

Annesinin Türkçeye verdiği önem

Annesi Bedia Hanım'ın kendisi ve kardeşlerine Türkçe öğretmeye çok önem verdiğini vurgulayan Süleyman, Türkçe okuma ve yazmayı annesinden öğrendiğini belirtti.

Süleyman, iyi derecede Türkçe konuşuyor ve yıllardan beri tuttuğu günlüğünü de Türkçe yazıyor.

Annesinin Türkçe şiir yazan bir şair olduğunu ve sürekli şiirler yazdığını vurgulayan Süleyman, annesinin Türkiye'deki akrabalarıyla haberleşmede kullandığı mektupları hala büyük bir itina ile muhafaza ettiğini söyledi.

Vefat eden annesinin Türk vatandaşlığı olduğunu ispatlayan kimliğini de korumaya devam eden Süleyman, annesinin kimliği üzerine kendisinin de vatandaşlık talebinde bulunduğunu anlattı. 

1948'den beri dinmeyen acı: Nekbe

Filistinliler, İsrail'in 14 Mayıs 1948'de işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutulması nedeniyle 15 Mayıs'ı "Nekbe" (Büyük Felaket) olarak anıyor.

İsrail güçleri Nekbe sırasında yaklaşık bir milyon Filistinliyi zorla topraklarından çıkararak sürgün etti, Filistinlilere ait 675 köy ve kasaba yok edildi, binlerce Filistinli öldürüldü.

Nekbe'den dolayı halihazırda Filistinlilerin yüzde 80'i mülteci durumunda dünyanın farklı yerlerinde yaşıyor.

Kaynak: AA

Sıradaki Haber
AP seçimlerine hazırlanan Türk siyasetçilere ölüm tehdidi
Yükleniyor lütfen bekleyiniz