Dış politika uzmanları petrol fiyatlarındaki düşüş, dış ticaretteki daralma ve pandeminin ekonomiye kattığı ilave yükün Rusya'nın iç ve dış politikasına yönelik muhtemel etkilerini AA muhabirine değerlendirdi.
Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mitat Çelikpala, koronavirüs (COVİD-19) salgınının petrol fiyatlarındaki düşüşle kesişmesi sonucu enerji ihracatçısı olan Rus ekonomisinin büyük bir darbe aldığını söyledi.
Moskova'nın Suudi Arabistan ile yaşanan petrol gerginliğinin uzun süredir Rus ekonomisini olumsuz yönde etkilediğini belirten Prof.
Dr. Çelikpala, "Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ile bazı petrol üreticisi ülkeler arasındaki anlaşmazlık nedeniyle düşen petrol fiyatları ve yüzde 30 kadar düşen dünya ticareti üzerine petrol sanayisi çifte darbe yedi." diye konuştu.
Prof. Dr. Çelikpala, petrol fiyatlarının bu şekilde devam etmesi durumunda Rus ekonomisinin yüzde 6 ila yüzde 10 arasında küçülmesinin beklendiğini aktararak şu değerlendirmelerde bulundu:
"Pandemi ile mücadele kapsamında sınırların kapatılması, küresel finans piyasaları üzerinde çok ciddi etkiler bıraktı.
Dolayısıyla çok sayıda firma iflas etti, bir çoğu ise iflas noktasına gelmiş bulunuyor. Dış ticaret, ulaşım, turizm ve hizmet gibi alanlar salgın krizinden en çok etkilenen sektörler oldu. Ülkedeki işsiz sayısının 2,5 milyondan 8 milyona yükselebileceği tahminleri de yapılıyor. Eğer salgın krizinden çıkıldığında dünya ekonomisi küçülecekse bu küçülmeden etkilenecek ülkelerin başında muhakkak Rusya da gelecektir."
"Putin'in durumunu elitler arasında rekabet belirleyecek"
Prof. Dr. Çelikpala, salgından dola yı daralan ekonominin ve vaka sayılarıyla ilgili açıklanan çelişkili verilerin, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'e içeride verilen desteği azalttığını, imajını da zedelediğini kaydetti.
Rusya'nın kapalı toplum ve otoriter bir devlet olduğunu bu sebeple kamuoyunun çok belirleyici bir rolünün bulunmadığını ifade eden Prof. Dr. Çelikpala, "Daha çok elitler arasındaki rekabetin ne şekilde olacağı bunu belirleyecektir. Kanaatimce Putin bunu yönetebildiği sürece iktidarını devam ettirecektir. Rusya iç politikasında salgın sonrası ciddi bir değişiklik beklemiyorum ama içeride huzursuzluklar aratacaktır.
Tabii bu durumda muhalefet de elini daha çok güçlendirecektir." ifadelerini kullandı.
Çelikpala, salgın sürecinde ve sonrasında Rusya'nın dış politikasında olası gelişmelere değinerek şöyle devam etti:
"Rusya'nın, özellikle Libya'da, Suriye'de planladığı hesapların gerisinde bir takım gelişmeler oluyor. Büyük olasılıkla petroldeki düşüş ve salgınla beraber ortaya çıkan ekonomik kriz ve kaynak sorunu, bu bölgelerdeki planlarının ertelenmesine neden oldu. Rusya, 2015 yılından beri fiilen Suriye savaşının belirleyici aktörlerinden biri oldu. Suriye iç savaşının Rusya ekonomisine maliyeti 5 milyar dolardan fazladır.
Dolayısıyla salgın sonrası dönemde de bölgede elde ettiği nüfuzu başka bir aktöre bırakmaz.
Bunun dışında Kırım dahil olmak üzere 18 farklı ülkede askeri üssü ve barış gücü altında faaliyet gösteren askerleri var. Dolayısıyla Rusya dış politikasındaki büyük güç statüsünü muhafaza edecektir. Rusya, salgın sonrası dönemde ekonomik ve siyasi sıkıntılara rağmen nüfuz sahibi olduğu bölgelerde bu statüsünü korumak hatta artırmak için uğraşacaktır.
"Salgın, Kremlin yönetimi üzerinde ciddi baskı oluşturuyor"
SETA Dış Politika Uzmanı Mehmet Çağatay Güler de son günlerde Rusya’da hızla artan COVİD-19 vakalarının, ülke siyasetini ve ekonomisini derinden etkilediğini, tıbbi ve mali koşulların Moskova yönetimini baskı altına aldığını söyledi.
Güler, şunları kaydetti:
"Rus yatırım bankası VTB Capital yıllık petrol gelirlerinde 123 milyar dolarlık bir kayıp yaşanacağını açıklamıştır. Petrol fiyatlarının yanı sıra, salgınının küresel finans piyasaları üzerindeki olumsuz etkisi, ülkelerin salgınla mücadele noktasında sınırlarını kapatması sonrası birçok firmanın iflas etmesi veya etme noktasına gelmesi, Kremlin yönetimi üzerinde ciddi baskı oluşturuyor.
Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanlığı’nın raporuna göre, salgın önlemlerinin hazine üzerinde oluşturduğu yük günlük 100 milyar ruble. Sadece geçtiğimiz bir aylık süre boyunca Rus ekonomisine maliyeti 30 milyar dolar olarak hesap edilmektedir. Salgının sürmesi durumunda 1,2 milyon olan işsizlik rakamının mayıs ayının sonuna doğru 5-6 milyona ulaşacağı belirtiliyor."
"Ulus-devlet kavramı öne çıkabilir"
Güler, salgın kapsamında sağlık hizmetlerinin bölgelere göre eşit dağılmamasından dolayı Kremlin ile federatif ve yerel yönetimler arasın da çatışmalar ortaya çıktığını, binlerce kişinin meydanlarda toplanarak hükümetin salgınla mücadele tedbirlerini ve ekonomik durumu protesto ettiğini aktardı.
Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov'un merkez yönetimden bağımsız aldığı şehir karantinası kararı nedeniyle Rusya Başbakanı Mihail Mişustin’in eleştirilerine maruz kaldığını hatırlatan Güler şöyle konuştu:
"Çeçenistan'ın ardından domino etkisi ile başta tüm Kuzey Kafkasya bölgesi olmak üzere diğer bölgelerde, bilhassa da Rus etnik nüfusunun düşük, yerel yönetici figürünün güçlü ve Müslüman nüfusun yüksek olduğu yerlerde, merkezi yönetim ile federal yapıların arasının açılabileceği ihtimali ortaya çıkıyor.
Nitekim geçtiğimiz haftalarda nüfusunun yüzde 63’ünü Osetlerin oluşturduğu ve halkın sol muhalefete yatkın olduğu Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nde yönetime karşı protestolar başlamış, binlerce kişi meydanlarda toplanmıştır.
Bu çerçevede bahsedilmesi gereken bir diğer önemli nokta Moskova belediyesi ile Kremlin arasında geçtiğimiz günlerde yaşanan anlaşmazlıktır. Vaka sayılarıyla ilgili açıklanan çelişkili veriler, halk arasında yönetime karşı güvensizlik oluştururken ilk günden beri bu yönde propaganda yapan muhalefetin de elini güçlendiriyor.
Salgın sonrası süreçte ulus-devlet kavramının öne çıkması Rus siyaseti için negatif bir etkiye sahip olacaktır. Zira, Rusya Federasyonu parçalı ve çok etnikli bir yapıya sahiptir.
Dolayısıyla yeni dönemde Rusya’yı bir bütün olarak önceleyen politikalar yerine, ulus-devlet kavramı önem kazanır ve bu bağlamda Rus etnik kimliği ön plana çıkarsa, hali hazırda salgınla mücadelede baş gösteren Kremlin ile federatif yönetimler arasındaki çatışmaları daha da körükleyebilir. Keza yeni anayasa değişikliği halkların ilk günden beri tepkisini çekmektedir. Bu çerçevede Rusya Federasyonu altında yaşayan diğer etnik kökene sahip halklar arasında huzursuzluk ilerleyen dönemde artabilir, iç politikadaki istikrar ve sürdürülebilirlik zarar görebilir."
"Rusya, küreselleşme yarışında ön safhada yer almayı planlanıyor"
Güler, salgın sürecinde, ABD’nin küresel liderlik rolü üstlenememesi, NATO’nun beklenen birleştirici rolü sergileyememesi, AB üyesi ülkelerin salgınla mücadelede pasif kalmasının imajlarını negatif etkilediğini buna karşın Rusya'nın, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, 16’dan fazla ülkeye yardım götürerek hem halk hem de hükümet ler nezdinde etkisini arttırdığını anlattı.
Salgın sonrası dünya düzeninde vaya mevcut küreselleşmenin körüklenmesi noktasında Rusya'nın pastadan maksimum pay almak isteyeceğine vurgu yapan Güler, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu çerçevede Rusya'nın, mevcut dış politikasının da gereği olarak etkisi zayıflayacak. Batılı kurumlarını dengeleyerek Avrupa ve ötesinde nüfuzunu derinleştirmeyi hedefleyen Moskova, küreselleşme yarışında da ön safhada yer almayı planlamaktadır. Nitekim yardım kapasitesi ve salgınla mücadelede yetkinlik bağlamında buna benzer bir yarışa girdiği, etki alanını genişletmeyi, var olanı da kaybetmemeyi hedeflediği zaten söylenebilir.
2000’den bu yana Rusya’nın en belirgin dış politika stratejisi olarak tanık olduğumuz, büyük güç statüsünün korunması konusunun, salgın sonrasında nasıl şekilleneceği Kremlin için büyük önem arz etmektedir.
Rusya’nın askeri nüfuz alanlarına baktığımızda 45’ten fazla askeri nokta ile en önde Suriye gelmektedir. Savaşın Rus ekonomisine maliyeti 5 milyar doları geçmiştir. Salgın sürecinde ve sonraki dönemde bölgede uzun yıllar ve maliyetler sonucunda elde ettiği nüfuzu başka bir aktöre bırakmak istemeyecektir. Zira bölgede ABD’nin etkisini dengeleme aracını; Türkiye ve bölgedeki diğer aktörlere karşı her daim kullanabileceği dış politika ve güvenlik kartını, yeni dönemde de herhangi diğer aktöre, rejimin başında kim olursa olsun bırakmayacaktır."