Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz günlerde, Kremlin Sarayı'nda düzenlenen törende yemin ederek beşinci kez Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı görevine resmen başladı.
Putin, törendeki konuşmada birçok mesaj da verdi. O mesajlardan bazıları Batı ülkelerine yönelikti. Zira, Rusya’nın Ukrayna işgalinin başladığı günlerden beri ABD ve AB ülkeleri Rusya’ya çok sayıda ambargo uyguladı.
Rusya ile Batı arasında çift taraflı ekonomik ve siyasi gerilime yol açan ambargolara işaret eden Putin, Batı’ya bir kez daha müzakereye açık oldukları sinyalini verdi.
Rusya lideri, "Batılı devletlerle diyaloğu reddetmiyoruz. Seçim onların. Rusya'nın gelişmesini engellemeye çalışmaya, saldırganlık politikasını sürdürmeye, ülkemiz üzerinde yıllardır durmayan baskıya devam mı edecekler, yoksa iş birliği ve barışa giden yolu mu arayacaklar?" diye konuştu.
Peki, bundan sonra Rusya ile Batı arasındaki gerilim nasıl bir yol izler? Putin’in mesajından ne anlaşılmalı? Rusya üzerine çalışmalar yapan Millî İstihbarat Akademisi Öğretim Elemanı Mehmet Çağatay Güler ile konuştuk.
“Putin tercihi Batı’ya bırakıyor”
Güler, Putin’in konuşmasının satır aralarına bakıldığında, Batı ile güvenlik ve stratejik istikrar konularında müzakereye açık olduklarına vurgu yapıldığına işaret ediyor.
Ancak bu müzakerelerin eşit şartlarda ve bir tarafın diğerine dayatması olmadan, kibir ve üst perdeden uzak bir şekilde olması gerektiğinin ifade edildiğine dikkat çekiyor Güler ve bunu şöyle açıklıyor:
“Yani, bir yandan Batı’ya iş birliği mesajı verilirken diğer yandan da Batı’nın Rusya’ya karşı tavrı eleştiriliyor. Bununla beraber, Rusya’ya karşı saldırganlık ve baskı noktasında ise en güncel vaka olan Ukrayna savaşına atıfta bulunuluyor. Moskova için Ukrayna ilk ve tek örnek değil tabii ki. Ancak bu söylemdeki vurgu; Ukrayna savaşı üzerinden Batı’nın Rusya’ya karşı saldırgan siyaset izlediği ve yaptırımlar kapsamında Moskova’nın baskı altına alınması.
Putin benimsediği diskurda tercihi Batı’ya bırakıyor ve Kyiv’e olan ekonomik ve askeri desteğin kesilmesi halinde müzakere ve barışa açık olduklarını söylüyor.”
“Batı, sözlerine sadık kalmıyor”
Güler, yemin töreninden iki gün sonra Zafer Günü kapsamında icra edilen törende ise, Putin’in müzakere veya iş birliği vurgusu olmadan Batı’nın Rusya’ya yönelik siyasetini 'rövanşist' olarak nitelendirdiğine ve eleştirdiğine değiniyor.
Putin’in 2007’den bu yana söylemlerinin analiz edildiğinde genel olarak bir yaklaşımın göze çarptığına da dikkati çekiyor. O noktanın da “Aslında Kremlin’in barıştan yana olduğu ve barış için her türlü girişimde bulunduğu ancak Batı’nın üstüne düşeni yapmayarak hep gizli ajandalar yürüttüğü ve hiçbir zaman sözlerine sadık kalmadığı şeklinde” olduğunu açıklıyor ve ekliyor:
“Hem iç hem de dış kamuoyuna biz aslında barış için üstümüze düşeni yapıyoruz mesajı verirken, Batı başkentleri de günah keçisi olarak ilan ediliyor. Bu yaklaşım Putin’in diskurunda oldukça belirgin. Yemin töreninde de tercih Batı’nın biz diyaloğa ve müzakereye hazırız ancak Batı çatışmayı mı barışı mı seçecek söylemi, yine aynı yaklaşım bağlamında ele alınabilecek bir söylem.”
“Askeri tatbikatlar Batı’ya yönelik uyarı niteliğinde”
Son olarak Güler, Rusya’nın ulusal güvenlik doktrininin stratejik caydırıcılık eksenine oturtulmuş olduğunu belirtiyor. Bu şekilde Moskova’nın pek çok adımının değerlendirilebileceğini söylüyor ve buna yönelik bazı örnekler veriyor:
“Nükleer silahların kullanılması veya kullanılma tehdidi de dahil. Son dönemde Rusya’nın Batı’ya yönelik hamleleri dendiğinde taktik nükleer silahların kullanımından Kaliningrad üzerinden Polonya’ya operasyona varana kadar pek çok senaryo konuşulup tartışılıyor. Bu noktada, Rusya’nın hem Güney Askeri Bölgesi’nde hem de Belarus ile taktik nükleer silahların dahil olduğu askeri tatbikatlar icra etme kararı Batı’ya yönelik uyarı niteliğindeki en önemli gelişme.”
Ek olarak ise Güler, Batı medyasının Rusya’nın misilleme olarak Avrupa’da icra ettiği gizli operasyonları artıracağını iddia ettiğini belirtiyor. Söz konusu operasyonların kapsamında da siber saldırıların, kritik altyapıların hedef alınması ve sabotajın ön plana çıkartıldığını söylüyor. Bunların ise Batı’nın Ukrayna savaşındaki dahilini azaltmaya yönelik yaklaşımlar olarak değerlendirildiğini dile getiriyor.