7 Ekim’den bu yana devam eden İsrail saldırıları artık Gazze’nin en güney ucu Refah kentine ulaştı. Tel Aviv’deki karar vericiler, Hamas’ın elindeki esirlerin geri alınmasını sağlayacak ateşkes teklifini ellerinin tersiyle geri çevirdi.
Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki Savaş Kabinesi, Hamas’a nihai darbenin vurulabilmesi için Refah’a saldırıyı kritik bir nokta olarak okuyor. Ancak İsrail ordusu kuzey ve güney Gazze’de hala ağır kayıplar vermeye devam ediyor.
İsrail iç siyaseti özellikle Batı üniversitelerinde artan protestolara kayıtsız kalamıyor. Hükümet her ne kadar Refah’a saldırı konusunda kararlı görünse de içerdeki kırılganlık artık daha görünür. Öyle ki, Netanyahu’nun 7 Ekim’den sonra oluşturduğu savaş koalisyonu dağılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Hükümetin esirler konusunda yeteri özveriyi göstermediğini düşünen yüz binler ise sık sık sokaklara çıkıyor.
Netanyahu içeride artan kırılganlık ve dışarıdaki baskılara rağmen Refah konusunda geri adım atmıyor.
Esasında Refah, İsrail’in müzakere yürüttüğü Hamas üzerinde baskı kurmak için elinde tuttuğu son kartlardan biriydi. İsrail Savaş Kabinesi, kimi zaman saldırıların ertelendiğini kimi zaman da her an başlayabileceğini söyleyerek Refah gündemini sürekli sıcak tuttu.
Mısır ile Katar aracılığında devam eden müzakelerde yaşanan sürpriz gelişme, bölgedeki hareketliliği artırdı. Hamas, Tel Aviv’deki karar vericileri şaşırtacak bir karar alarak, aracıların getirdiği teklifi kabul ettiğini açıkladı.
Uluslararası haber ajanslarının duyurduğu bu habere İsrail Savaş Kabinesi’nin Refah’a onay verdiği bilgisi eşlik etti. Üzerinde uluslararası baskı olmasına rağmen Tel Aviv, Refah'ı bombalamaya başladı.
Gazze’nin güney ucu, Mısır sınırındaki Refah kenti, İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim’den önce 280 bin nüfuslu bir şehirdi. Kuzey Gazze’nin hava, kara ve denizden bombalanmaya başlaması üzerine, İsrail ordusu sözde güvenli yollar açarak sivilleri güneye yönlendirdi.
Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 1 milyondan fazla Gazzeli, ilk önce Han Yunus’a, saldırıların buraya da ulaşmasıyla Refah’a doğru yollara koyuldu.
Bugünlerde 55 kilometre karelik bir toprak parçası olan Refah’ta 1 buçuk milyona yakın Filistinli hayata tutunmaya çalışıyor. Büyük bir nüfus yoğunluğunun olduğu kentte, dış yardımların girmediği zamanlarda açlık kol geziyordu.
Küçük bir toprak parçası üzerindeki bu büyük nüfusun yaklaşık 600 bininin çocuk olduğu ifade ediliyor. Kışın soğuğunda ve yazın sıcağında yaklaşık 3 buçuk kilometreye yayılan çadırlar, bugünlerde İsrail savaş uçakları tarafından vuruluyor.
Öte yandan Gazze’nin İsrail’in kontrolü dışında tek bir sınır kapısı vardı; Refah... Bu kapı, Mısır’ın Sina Yarımadası’na açılıyor. Yani Gazze’den başlayacak kitlesel bir göçün zorunlu güzergahı Sina.
İsrail her ne kadar daha sonra Gazzelilerin sürgün edilmesi gibi bir düşüncesinin olmadığını söylese de pratikte uyguladığı yöntemler, tam tersine işaret ediyor.
Mısır’daki yarı resmi medyada İsrail’e yönelik dilini değiştirmiş durumda. Daha önceki Gazze saldırılarında hiç görülmeyen “İşgalci İsrail” adlandırılması sık sık kullanılıyor.
Zaten iki ülke arasında soğuk rüzgarların estiği, çatışmaların hemen başında ortaya çıkmıştı. Daha önceki İsrail saldırılarında olaya hemen müdahil olan Mısır, bu sefer medyaya yansıyan hiçbir girişimde bulunmadı.
Mısırlı yetkililer, savunmasız Filistinlilerin Mısır sınırına doğru itilmesine ve bazı tarafların kitlesel göç çağrılarını beslemesine karşı uyarıda bulundu.
Mısırlı yetkililere göre, yerinden edilme çağrıları, Gazze Şeridi'ni nüfusundan arındırmaya ve Filistin davasını tasfiye etmeye yetiyor.
İsrail hükümetinin politikalarını değerlendiren Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Filistinlileri topraklarından Sina ya da başka bir yere sürmeye yönelik her türlü girişimi reddettiklerinin altını çizdi.
"Gazze'de şu an yaşanan, sivilleri Mısır'a göçe sürükleme girişimidir. Filistinlilerin topraklarından sürülmesini reddediyoruz."
Gazze halkının Mısır'a kitlesel göçe zorlanması fikrine sert tepki gösteren Mısır lideri, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gazzelileri Mısır'a gitmeye zorlama fikri, İsrail tarafından işgal edilen Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilerin de benzer şekilde yerlerinden edilmesine yol açacak ve bu bir Filistin Devleti kurulmasını imkansız hale getirecektir."
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonların devam edeceği ve bunların kontrolden çıkabilecek güvenlik ve askeri etkileri olacağı konusunda da uyardı.
Filistinlileri Sina’ya sürmenin savaşı oraya taşımak anlamına geleceğine dikkat çekti.
“Bu, İsrail’e yönelik saldırıların Mısır topraklarına kaydırılması anlamına geliyor” diyen Sisi, Gazze Şeridi’ndeki kuşatmanın nihai amacının Filistinlileri Mısır’a nakletmek olduğunu vurguladı.
İki ülke arasındaki bu gerginlik nereye varır, şimdilik tahmin etmek güç. Ancak 45 yıldır dostane ilişkilere sahip Kahire ve Tel Aviv hattında bazı şeylerin yolunda gitmediği oldukça net.
Üstelik söz konusu tartışmalar yeni değil. Neredeyse her Mısır Cumhurbaşkanına İsrail bu teklifte bulunmuş ancak şimdiye kadar somut adım atılmamış. Peki, ne zamandan beri bu tartışmalar sürüyor?
Sina Yarımadası’na Filistinlilerin yerleştirilmesi fikri 1950’lilerden itibaren hep gündemde olan bir konu. Kimi zaman alevlenip, kimi zaman sönen Sina tartışmaları, kapalı toplantıların da ana gündemlerinden biri.
Sina Yarımadası ve Filistin tartışmalarına ilk olarak Mısır’ın en etkili Cumhurbaşkanlarından Cemal Abdülnasır döneminde rastlanıyor. Öyle ki, 1948’de yaşanan Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra yenilgiye uğrayan taraf olan Filistinliler, büyük bir kitlesel göçe maruz kaldı.
İşte bu dönemde, tam olarak 1953 ile 1955 yılları arasında 50 ila 60 bin Filistinlinin Sina Yarımadası'na yerleştirilmesi fikri tartışıldı. Ancak özellikle Gazze ve çevresindeki halkın direnmesi, planın uygulanmasını engelledi.
Daha sonra uzun bir süre unutulan konuyu gündeme getiren ise İsrailliler oldu.
Gazze, üzerinde 2 milyondan fazla insanın yaşadığı küçük bir alanda sıkışmış bir bölge. Dünyada nüfus yoğunluğu en fazla olan yerleşim yerlerinden biri. Üstelik nüfus hızla artıyor.
Gelecek yıllarda örneğin 4 milyon nüfuslu bir Gazze, bölgede nasıl bir kırılmaya yol açar? İsrail, kapısının önü olarak tabir ettiği kentten kendisine yönelecek tehditleri ne kadar önleyebilir? İsrail için Gazze ile yaşamak sürdürülebilir mi?
İsrailli yetkililerin uzun yıllardır kafasındaki sorulardan yalnızca birkaçı bunlar. Öyle ki, şahin İsrail Cumhurbaşkanı Ariel Şaron’un “bataklık” olarak nitelendirdiği ve 2005’te çekilme emri verdiği yer Gazze.
İşte, son dönemlere damga vuran Sina tartışmaları da bu düşüncelerin bir sonu.
Esasen tarihi Filistin'in dışında (Ürdün ya da Sina'da) bir Filistin devleti kurma fikrinin İsrail düşünce dünyasında uzun bir geçmişi var. “Ürdün Filistin'dir” ifadesi, onlarca yıldır İsrail sağının sloganıydı. Sina için de paralel öneriler var.
Sina seçeneği özellikle 2001’deki İkinci İntifada sonrası gündeme geldi. Sina, İsrail'in siyasi, akademik ve güvenlik elitlerinin politik fikirlerini paylaşmak ve geliştirmek amacıyla düzenlenen 2004 Herzliya Konferansı'nın odak noktası haline geldi.
Daha sonra konferansın kurucusu ve dönemin başbakanı Binyamin Netanyahu'nun uzun süredir danışmanı olan Uzi Arad tarafından kabul edildi.
Buna göre, Filistinlilerin Sina'nın bir kısmını alacağı, karşılığında İsrail'in Batı Şeria'nın çoğunu elde edeceği ve Mısır'a Negev Çölü üzerinden Ürdün'e bağlanması için bir kara geçişi verecek üç yönlü bir takas öneriliyordu.
Tabii ki tek plan bu değildi. 2004'ten 2006'ya kadar İsrail'in ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Giora Eiland’ın planı ise, bir nevi toprak takasına dayanıyordu.
Eiland'ın şartlarına göre Mısır, İsrail'in Negev'de Mısır'a toprak vermesi karşılığında Gazze'yi Sina'ya kadar genişletmeyi kabul edecekti.
Londra merkezli yayın yapan Şarku'l-Avsat'ta 2015’te yayınlanan bir raporda, eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in, bir devlet kurmalarına yardımcı olmak üzere Sina'daki toprakları Filistinlilere bırakması yönünde ABD'nin planlı ve sürekli baskılarına maruz kaldığı iddia edildi.
Adı açıklanmayan Mübarek dönemi yetkililerinden birinin verdiği bilgilere dayanılarak hazırlanan raporda, Mısır'a baskının 2007'den itibaren uygulanmaya başlandığı belirtildi.
Mısırlı kaynak, Mübarek'in o dönemde şunu söylediğini aktardı:
“Hem ABD'ye hem de İsrail'e karşı savaşıyoruz. Refah Kapısı'nı Filistinlilere açmamız ve onlara özellikle Sina'da yaşama özgürlüğü vermemiz konusunda üzerimizde baskı var. Bir veya iki yıl içinde Sina'daki Filistinli mülteci kampları meselesi uluslararası hale gelecek.”
Tartışmalar yine alevlendiğinde bu sefer Mısır’da Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Sisi oturuyordu. 2015 yılında İsrail medyası, Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin Filistin liderliğine Sina'da 1.600 kilometrekarelik bir alanı Gazze'ye ilhak etme şansı sunduğuna dair iddiaları gündeme getirdi.
O dönem medyaya yapılan sızıntıların ana kaynağı olarak İsrailli yetkililer görüldü. İddiaya göre, bağışlanan bölge Gazze'yi beş kat genişletecekti ve plan ABD'nin onayını almıştı.
İddialara göre Sina bölgesi, geri dönen Filistinli mültecilerin yerleştirileceği "Büyük Gazze" adı verilen, askerden arındırılmış bir Filistin Devleti haline gelecekti.
Filistin Yönetimi, Batı Şeria'daki toprakların yaklaşık beşte birini kapsayan şehirler üzerinde özerk yönetime sahip olacak ama bunun karşılığında Abbas, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te devlet kurma hakkından vazgeçmek zorunda kalacaktı.
Büyük olasılıkla önemli sayıda Filistinlinin tarihi Filistin sınırlarının dışına taşınmasıyla sonuçlanacak plan, Mısırlı ve Filistinli yetkililer tarafından "uydurma ve temelsiz" olduğu gerekçesiyle hemen reddedildi.
Sina’ya Filistinlilerin yerleştirilmesine dair son tartışmalar ise 2017 yılında yapıldı. Dönemin İsrailli Devlet Bakanı Eyüp Kara, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Donald Trump'a "iki devletli çözüm yerine Filistinlilerin Sina Yarımadası'na yerleştirilmesi projesine" ilişkin bir taslak sunmayı planladığını iddia etmişti.
Ancak bu iddialar da kısa süre sonra hem İsrail hem de Filistin yönetimi tarafından reddedildi.
Ancak 19 Şubat 2017'de Haaretz gazetesi, 21 Şubat 2016'da Ürdün'ün Akabe şehrinde Netanyahu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Kral Abdullah'ın katılımıyla gizli bir konferans düzenlendiğini ortaya çıkardı.
Zaten daha sonra da ABD’li yetkililer aynı konuda tartışmaların yürütüldüğünü teyit etti.
Geçmişten bugüne Sina Yarımadası’na Filistinlileri yerleştirme fikri, özellikle İsrail sağının en büyük sloganlarından biri olmaya devam ediyor.
Böyle bir plana Hamas da dahil olmak üzere tüm Filistinli grupların şiddetle karşı çıktığı göz önüne alındığında, İsrail’in Gazze’yi boşaltmak için giriştiği büyük şiddet sarmalı daha iyi anlaşılıyor.