Ruanda Dışişleri Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Louise Mushikiwabo, ikili ilişkiler, 1994'te soykırımda Fransa ve Birleşmiş Milletlerin (BM) rolü, sömürgecilik ve Suriye krizine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Ülkesinde Devlet Başkanı Paul Kagame'den sonra en güçlü siyasetçi olarak gösterilen Mushikiwabo, Türk firmaların özellikle altyapı başta olmak üzere, enerji ve inşaat sektöründe birçok alanda Ruanda'da yatırım yapabileceklerini vurguladı.
İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin çok iyi düzeyde olduğunu ve "kardeşim" diyerek hitap ettiği mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile sık sık görüştüğünü dile getiren Mushikiwabo, Türkiye'yi ilk defa 6 yıl önce ziyaret ettiğini söyledi.
Mushikiwabo, bu ziyaret öncesi Türkiye'nin ekonomik olarak geliştiğini, Asya ve Avrupa arasında köprü olduğunu ve Ortadoğu'yla güçlü bağları bulunduğunu bildiğini belirterek, "Türkiye'de çok çalışkan insanları gördüm. Ticaret ve yatırıma olan büyük ilgiyi gördüm." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Afrika'daki varlığından memnunlar
Mushikiwabo, Türk Hava Yollarından (THY) Ruanda'ya sefer düzenlemesini istediklerini ve bunun 6 ay gibi kısa sürede hayata geçirilmesinden memnun olduklarını kaydetti.
"Ruanda'daki yatırımların yüzde 10'u Türkiye tarafından gerçekleştiriliyor ancak bunun daha da arttırılması için şartlar elverişli. Türk firmaları ve iş adamları ülkemizde güzel işler yapıyor. Siyasi ilişkilerimiz de çok iyi." diyen Bakan Mushikiwabo, Türkiye'nin Afrika kıtasındaki varlığından büyük memnuniyet duyduklarını vurguladı.
Ruanda Dışişleri Bakanı, bazı Türk firmalarının Ruanda'daki inşaat ve enerji sektöründe yatırımlar yaptığını anımsatarak, "Türkiye, Ruanda'nın çok çok iyi dostu." değerlendirmesinde bulundu.
Enerji sektöründe yatırıma ihtiyaç var
Ülkesinde en çok yatırıma altyapı, enerji ve inşaat sektöründe ihtiyaç duyulduğunu bildiren Mushikiwabo, "Enerji alanındaki yatırım ihtiyacı bugün Ruanda'nın en önemli önceliğidir. Erişilebilir ve hızlı elektriğe ihtiyacımız var. Ama altyapı alanında da ülkemizde yapılacak çok işler var." diyerek Türk yatırımcıları bir an önce ülkeye beklediklerini söyledi.
Mushikiwabo, "Yatırımcılar için çok cazip teşvikler sunuyoruz. Ekonomik reformlarımıza devam ediyoruz. Bunun sonucu olarak da Dünya Bankasının puanlamasında iyi bir yerdeyiz. Ayrıca Türkiye ile aramızdaki ikili anlaşmalar da iş adamlarının burada yatırım yapmasına avantaj sağlayacak unsurlar var. Tüm bu nedenlerden dolayı Türk şirketlerini Ruanda'da yatırım yapmaya davet ediyorum. Onları dinlemeye ve işlerini çabuklaştırmaya hazırız."
"Soykırımdan sonra geldiğimiz nokta muhteşem"
Mushikiwabo, Ruanda'da 1994'te yaklaşık 1 milyon Tutsi'nin katledildiği soykırıma da değinerek aradan geçen 23 yılda Ruanda'nın değiştiğine vurgu yaptı.
Halk merkezli başarılı bir yönetim sistemi oluşturmayı başardıklarına ve toplum içinde ahengi sağladıklarına işaret eden Mushikiwabo, şöyle konuştu:
"Soykırım ülkeyi sadece fiziki olarak harap etmedi ayrıca psikolojik olarak da çökertti. 1994'te tam olarak neler yaşandığını takip edemeyen birisi için soykırımın etkilerini anlamak zor. Fakat soykırım öyle bir şey ki tüm nesli etkisi altına alıyor. Soykırım sonrası ülkeyi yeniden inşa etmek, hayatı tekrar normal akışına kavuşturmak bizim için çok zor oldu. Şöyle söyleyebilirim ki soykırımdan ancak 20 yıl sonra bu ülke normale dönebildi."
Mushikiwabo, teknolojiye kucak açtıklarını ve ticari hayatta başarılı olduklarını dile getirerek, "Ülkemiz için soykırımdan sonra geldiğimiz nokta gerçekten muhteşem. Genel anlamda çok güzel bir tecrübe edindiğimizi söyleyebilirim." şeklinde konuştu.
"Azınlıklarla iş birliği yaptılar"
Soykırımın arkasındaki gücü, ülkede iktidarı ele geçirmeye yönelik "hırs" olarak niteleyen Mushikiwabo, o dönemde siyasetin tamamen iflas ettiğini belirtti.
Mushikiwabo, Belçika'dan bağımsızlıklarını kazandıkları 1962'den sonra Ruanda'da da diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi siyasi sınıf mücadelesi yaşandığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Bu kıtada uluslararası camia her ne yaptıysa yönetim erkini elinde bulunduranlara çalıştı. Siyasetçilerle muhatap oldular sadece. Bu bizi gerçekten çok şaşırtıyor. Demokratik sistemlerden geldiğini iddia eden, özgürlüğü ve insan haklarını savunan ülkeler (Fransa, Belçika) Afrika'daki azınlıklarla iş birliği yaptılar. Afrikalı siyasetçileri kendi çıkarları için kullandılar. Zaten Afrika kıtasındaki ülkeler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu alışılmış bir şey oldu."
Fransa'nın soykırımındaki rolü
Mushikiwabo, uluslararası toplumun soykırımı görmezden geldiğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Özellikle Fransa'nın, 7 milyon halkın 1 milyonunu katleden rejimin en büyük uluslararası destekçisi olduğu gerçeği bir sır değildir. Bu durum Fransa ile Ruanda arasındaki ilişkileri oldukça karmaşık bir duruma soktu. Basitçe söylemek gerekirse Fransa bu yaptıklarının üzerini örteceğini ve inkar edeceğini düşündü. Fakat deliller apaçık ortada. Fransa'nın, dönemin hükümetine danışmanlık yapan büroları bulunuyordu. Fransa'nın o dönemde ülkemizde ayrıca hükümetle askeri iş birlikleri ve istihbarat ofisleri vardı. Dolayısıyla Fransa soykırımda aşırı derecede olumsuz bir rol oynayan çok güçlü bir aktördü. Bu herkesin çok iyi bildiği bir gerçek."
Mushikiwabo, soykırımdaki tutumundan dolayı Fransa ile ilişkilerin hala zor bir dönemden geçtiğini belirterek, "Gücünüz ne olursa olsun hiç kimse hukukun üstünde değildir. Hiç kimse bu ülkedeki soykırım tarihini değiştirme, düzeltme ve saptırmayla gerçeklerden kaçamaz." ifadesini kullandı.
"Böl ve yönet modelini seçtiler"
Belçika'nın da sömürgecilik döneminde ülkedeki halk arasında sınıflar oluşturduğunu anımsatan Mushikiwabo, "Ülkemizi sömürgeleştirdiler. Klasik metot olarak böl ve yönet modelini seçtiler. Etnik ayrımcılık yaptılar." dedi.
Mushikiwabo, soykırım esnasında Belçika'nın durumun ciddiyetini anladığını ve Fransa'nın aksine bir tutum sergilediğini ifade ederek, bu ülkenin, sömürge döneminde yaptıklarından dolayı kendilerinden özür dilediğini aktardı.
Fransa ve Belçika'nın yanı sıra BM Güvenlik Konseyinin de Ruanda'da olup biteni sadece izlediğine vurgu yapan Mushikiwabo, "Soykırım sırasında birçok kirli el rol aldı bu ülkede." diye konuştu.
"BM'nin 5 daimi üyesi Suriye için çaba göstermiyor"
Ruandalı Bakan, Suriye krizine de değinerek, soykırım geçirmiş bir ülke olarak Suriye halkının yaşadığı acıları iyi bildiklerini söyledi.
Suriye'de birçok ülkenin menfaat çatışması ve rekabet içinde olduğunu vurgulayan Mushikiwabo, şunları söyledi:
"Suriye'de barışın önündeki birinci engel menfaat çatışması ve rekabet. İkinci engel ise gerçekten çok üzüntü verici. BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin görevi dünyaya barışı getirmek için mücadele etmek. Ama böyle bir çaba göremiyoruz. Büyük güçler ya bu çatışmanın içinde veya bir kenardan seyrediyorlar. Aynı BM, soykırım esnasında Ruanda'yı da tam olarak terk etmişti. Bazen sorunları uluslararası toplumun çözmesi için oturup beklemek bence yanlış."
Mushikiwabo, Suriye konusundaki aktörlerin sorunu çözmek gibi bir düşüncelerinin olmadığını savunarak, "Dünyamız neredeyse yaşanan acılara karşı bağışıklık kazandı. İnsanlar dönen siyasi dolaplardan dolayı acı çekmeye devam ediyor. Üst düzey toplantılar, anlaşmalar, özel temsilciler ve anlaşmalara tanıklık ediyoruz. Ama sahadaki durumda bir düzelme olmuyor." değerlendirmesinde bulundu.
Ruanda'nın 2013-2014'te BM Güvenlik Konseyi üyesi olduğunu hatırlatan Mushikiwabo, "Beş daimi ülke arasında daha çok mücadele vardı. Bu ülkelerin dünya barışı için Güvenlik Konseyindeki en sorumlu üyeler olması lazım. Suriye halkını düşünmek yerine daha çok kendi aralarındaki kavgaya odaklanmış. Bu çok üzücü bir durum. Aslında çatışma içindeki ülkeler için de güzel bir ders." diye konuştu.
"Türk halkı çok cömert ve misafirperver"
Türkiye'nin milyonlarca Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığı için övgüyü hak ettiğinin altını çizen Mushikiwabo, "Türk halkı çok cömert ve misafirperver." dedi.
Son 4 yılda Türkiye'yi birçok kez ziyaret ettiğini belirten Mushikiwabo, "Türkiye'yi özlüyorum. Türkiye muhteşem bir ülke, İstanbul da fantastik bir şehir. Türkiye'ye tekrar gitmek için sabırsızlanıyorum." ifadesini kullandı.
Mushikiwabo, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminden büyük üzüntü duyduklarını, başarısız girişime karşı bir milletin direnişine şahit olduklarını sözlerine ekledi.