2020 başkanlık seçimine, Başkan Donald Trump’ın azil sürecinin gölgesinde hazırlanan Amerika Birleşik Devletleri’nde anketler, hukuki sürecin ters teptiğine ve Trump’ın kamuoyu desteğini artırmakta olduğuna işaret ediyor. Washington’daki müesses nizamın, bürokrasi ve Kongre yoluyla Trump’ın ikinci başkanlık döneminin önüne geçemeyeceği düşünülürken, Demokrat Partinin halihazırda rekabet halinde olan 17 başkan aday adayı da ümit vermiyordu.
Ta ki dünyanın en zengin sekizinci iş adamı Michael Bloomberg, yeni bir meydan okuma ile sahneye çıkıncaya kadar.
Medya patronu ve eski New York Belediye Başkanı Bloomberg, her ne kadar Demokrat Parti içerisinden adaylığa ulaşmak için harekete geçse de bağımsızların, Trump’tan memnun olmayan Cumhuriyetçilerin, hatta Demokrat Parti alerjisi olan eyaletlerin oylarına da talip.
Bloomberg’in Demokrat Parti içerisindeki 17 başkan adayını alt etmesi ve Trump’ın karşısına çıkması halinde, dünya tarihinin en pahalı seçim kampanyasına da tanık olacağız. Bloomberg, kampanyası için şimdiden 500 milyon doları hazır etmiş durumda. Bu, Trump’ın 2016’da başkan olduğu seçim kampanyası sırasında harcadığı paradan 175 milyon dolar daha fazla. Eğer, kazananı tarafların sahip olduğu servet ve kampanya bütçeleri belirleyecek olursa, Bloomberg’in üstünlüğünün ezici boyutta olduğunu vurgulamak lazım.
İş hayatının bir döneminde ciddi iflas trajedileri yaşamış Trump’ın servetinin 3,1 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bloomberg’in servetinin ise 54 milyar doların üzerinde olduğu hesaplanıyor. Bloomberg’in yalnızca gelecek 2 hafta ülke genelinde kampanyası için televizyonlara vereceği ilanların tutarının 31 milyon doları bulacağı belirtiliyor. Aday adaylığını açıklarken, Trump’ın birinci başkanlık dönemini “pervasız ve etik dışı uygulamalara” sahne olmakla eleştiren Bloomberg’e göre, ikinci kez başkan seçilmesi halinde Trump’ın ardından ABD ekonomisini toparlamak mümkün olmayacak.
Mart ayında başkanlık için yarışmayacağını açıkladıktan sonra sahaya çıkmaya karar veren Bloomberg zaten rakiplerinin kuvvetli olduğu 4 eyaletteki seçimleri kazanmış oldu. Bloomberg’in, Trump’ın karşısındaki isim olup olmayacağını ise 2020 yılının 3 Mart günü 15 eyalette Demokrat Parti üyelerinin sandık başına gideceği “Süper Salı” belirleyecek. “Süper Salı”dan çıkacak sonuç yalnızca Bloomberg’in değil, Demokrat Partide başkan aday adaylığı için yarışan diğer 17 isim için de “Tamam mı devam mı?” sorusunun yanıtı olacak ve kartlar yeniden dağıtılacak. Bloomberg’in attığı bu adım Amerika Birleşik Devletleri’nde sistem tartışmalarını da yeniden gündeme taşıyacak nitelikleri içerisinde barındırıyor.
Bloomberg ve Trump’ın başkanlık için yarışması ihtimali, Japon sinemasının klasiği Godzilla filmlerini anımsatacak ancak bu defa savaşanlar dev dinozorlar değil medya ve sermaye grupları olacak. Demokrat Parti içerisinde başkan adaylığının güçlü bir favorisi olarak gösterilen Bernie Sanders, ortaya çıkan manzarayı “seçimlerin satın alınmaya çalışılması” olarak değerlendirirken, Bloomberg’in ön seçim sürecinde fazla mesafe katedemeyeceğini, Demokrat Parti seçmenlerinin paranın gücüne prim vermeyeceğini ileri sürdü. Yine de Bloomberg’in yarışa dahil olduğunu açıklaması, renksiz geçen Demokrat Parti aday belirleme sürecine heyecan getirirken, Trump’ın dişine göre bir rakibin ortaya çıktığını düşünen Amerikan basınını da hareketlendirdi. 2020 yılının 3 Mart’ındaki “Süper Salı”, gerek Kasım ayındaki seçimi, gerekse uluslararası siyasi dengeleri etkileyecek öneme sahip olacak.