Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesi, İsrail'in hedefinde olmaya devam ediyor. Filistinli sakinlerinden arındırılmak istenen mahallede 27 evin akıbetiyle ilgili dava devam ederken, polisin bölgede Filistinlilere yönelik baskıcı tutumu devam ediyor.
Mahalle haftalardır kuşatma altında. Filistinlilerin girmesi yasak iken sivil işgalci Yahudilerin girişi tamamen serbest.
Mahalle sakini Filistinliler bile ancak polisin titiz kimlik incelemesinden sonra içeriye girebiliyor.
Üstelik mahalledeki aşırı sağcı sivil işgalci Yahudilerin her geçen gün artan tehditkar tutumu, Filistinlileri gittikçe daha çok tedirgin ediyor.
Sabbağ Ailesi, Nakba sırasında (İsrail'in kurulduğu 1948 yılı) yerinden edilip sığınmacı durumuna gelen, daha sonra ise 1956 yılından itibaren Şeyh Cerrah Mahallesi'nde yerleştirilen ailelerden biri.
O dönemde Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı yöneten Ürdün devleti ile BM Filistinlilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) arasında yapılan anlaşmayla inşa edilen evlerden birine yerleştirilmişti.
Aile bugün ikinci kez yerinden edilme tehdidiyle karşı karşıya. Çünkü İsrail mahkemeleri tartışmalı arsanın üzerindeki evlerin sivil işgalci Yahudilerin lehine tahliyesi için devam eden davada son kararını henüz vermedi.
TRT Arabi ekibini evinde ağırlayan Muhammed Sabbağ, 65 yıldan bu yana yaşadığı eve nasıl yerleştiklerini anlattı:
"Bizim Ürdün hükümetiyle (1956'daki) anlaşmamız öncelikle üç yıllık kira şeklindeydi. Bu sürenin sonunda yerleştirilen aileler uyum içinde yaşarsa, evlerin mülkiyet hakkı ailelere devredilecekti. Ancak üç yılın sonunda kiramız bir kez daha üç yıllığına uzatıldı. Sonra üç yıl daha... 1967 yılına kadar (İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği tarih) bu böyle devam etti."
2009'da mahkeme kararıyla tahliye edilen üç eve yerleştirilen aşırı sağcı Yahudilerin mahalledeki baskısının son dönemde iyice arttığını ifade eden Sabbağ tedirginliğini şu sözlerle aktarıyor:
"Bu insanların hepsi, aşırı sağcı Yahudi gruplara mensup. Silahlılar. Hepsinin belinde silah var. Korkuyoruz... Çoluk çocuklarımız ve kadınlarımız için korkuyoruz. 'Beni bıçaklamaya veya öldürmeye çalışıyordu' diyerek, herhangi birimizi vurabilirler. Gerekçeleri hazır. Ne zaman şu anki gibi kamuoyunda ciddi bir tepki oluyorsa, ortamı biraz yumuşatıyorlar. Şimdi sinirlerini başkalarından çıkarıyorlar. Çok sayıda tutuklama yaptılar. Bin 500'e yakın Filistinliyi tutukladıklar."
Sivil Yahudi işgalcileri yerleştiren bir dernek, araziyi 1948 yılından önce satın aldığını iddia ediyor.
Bu derneğin mahkemeye sunduğu belgelere istinaden arazinin mülkiyet hakkı 1989'da kendisine devredildi.
Mahallede yaşayan Filistinli aileler davayı temyize götürerek tahliye sürecini engellemeye çalışmıştı.
Bugün de Filistinli mahalleliler Türkiye'den temin ettikleri Osmanlı Arşivi belgeleriyle Yahudi derneklerin sunduğu satın alma evraklarının sahte olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.
Ailelerin avukatları, hem Ürdün'den hem de Türkiye'den elde ettikleri arşiv belgelerini davada delil olarak sunmaya çalışıyor.
Osmanlı Arşivi kayıtları umut kapısı oldu
Türkiye'deki Osmanlı Arşivi'nden çıkan belgeler arazinin bir Filistinli aileye kayıtlı olduğunu teyit etti. Derneğin iddiasını çürüten bu belgeler, böylece Şeyh Cerrah sakinleri için yeni bir umut kapısı oldu.
Davanın avukatı Hüsni Ebu Hüseyin ise derneğin arazinin mülkiyet hakkını ele geçirmek için daha önce mahkemeye sunduğu belgelerin 'sahte' olduğu görüşünde:
"Şeyh Cerrah Mahallesi veya o dönemki adıyla Kerm Cauni, (Filistinli) Saadi Ailesi'nin mülkiyetindeydi. Birinci kayıt 1149 Hicri yılı, ikinci kayıt ise 1313 Hicri yılına ait. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından bize gönderilen ve Ankara'daki Osmanlı Arşivi'nden elde edilen kayıtlarda, Yahudi kuruluşların daha önce mahkemeye sunduğu ve buna istinaden arazinin mülkiyet hakkını kazandığı araziyi satın aldığına dair belgelerin herhangi bir aslı yok. Bu da gösteriyor ki bu belgeler gerçek olmayan sahte evraklardı."
Ürdün hükümeti de Filistinli ailelerin bölgeye yerleştirilmesiyle ilgili tüm resmi belgeleri Filistin yönetimine teslim etti.
Evlerin inşasına katkı sağlayan BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) da bu belgeleri onayladı.
Ancak İsrail yargısı bu belgeleri davaya kanıt olarak sunulmasını erteliyor. Avukat Ebu Hüseyin bu konuya şu sözlerle değindi:
"Uzlaşma süreci başladığı andan itibaren bu konudaki yetki Merkezi Mahkeme'ye ait oluyor. Ancak uzlaşma süreci bir türlü başlatılamadı. Bizim tek istediğimiz şey şu an uzlaşmanın başlamasıdır ki mahalle sakinleri ile Yahudi dernek arasındaki ihtilaf çözülebilsin."
Mahalledeki aşırı sağcı Yahudi işgalciler ve İsrail polisi ise Filistinlilere yönelik sistematik yıldırma politikası uygulamaya devam ediyor.
Muna el Kurd, 2009'da mahkemenin kararıyla evinin yarısını bir sivil Yahudi işgalcinin lehine tahliye etti.
El-Kurd, sosyal medya paylaşımlarıyla mahallenin uğradığı sistematik ayrımcılığı tüm dünyaya anlatıyor.
El-Kurd, TRT Arabi'ye mahallede Filistinlilerin yaşadığı zulmü anlattı:
"Gördüğünüz gibi, mahalleye giren şu kadın bir yerleşimci. Nasıl kolay girdiğini görebiliyorsunuz. Ama bir Filistinli gelsin kesinlikle onu içeri sokmuyorlar. Mahalleliler de girmek istediklerinde kimlik belgeleri dikkatli bir şekilde kontrol ediliyor. Sırf sesimizi tüm dünyaya ulaştırdığımızı gördükleri için mahalleyi kuşattılar.
Çoğu silahlı olan Yahudi yerleşimcilerin mahallede bulunmasına izin veriliyor. Üstelik İsrail polisi bu yerleşimcileri koruma altında tutuyor. Ama biz mahallenin Filistinli sakinlerinin kimlikleri çok titiz bir şekilde inceleniyor. Her girişte resmen bize işkence çektiriliyor.
Bizimle dayanışmak için gelen hiç kimsenin girişine kesinlikle izin verilmiyor. Gazetecilerin ve ilk yardım görevlilerinin bile birçok zaman girişine izin verilmedi."
Bu ayrımcı uygulamalar tüm dünyada tepki çekmeye devam ederken, İsrail geri adım atmamak konusundaki ısrarcı tavrını sürdürüyor.
Muhabir: Fehmi Şitevi - TRT Arabi