Yüzlerce yıl önce yaşamış insanlara ev sahipliği yapan yerleşim yerleri, antik kentler… Dünyanın dört bir yanında kapısında bilet kesilen turistik merkezler. Ama bu Suriye için geçerli değil. Suriye’nin antik kentleri artık yerinden edilmiş insanları ağırlıyor..
Kırk Bizza ve Kefer Lusin Suriye'deki yüzlerce arkeolojik hazineden sadece ikisi.
4, 5 ve 6'ıncı yüzyıla ait yerleşim yerleri ve kiliseler... Şimdi bu tarihi mekanlar tehdit altındaki insanlara ev sahipliği yapıyor.
Hiç kimse bu tarihi yerleşim yerlerinin yeniden hayat bulacağını düşünmedi. Bu şehirler binlerce yıllık tarihiyle Suriye'nin en önemli miraslarından. Kalıntılar arasında turistlerin dolaşıp fotoğraf çekmesi gerekiyordu ancak rejim saldırıları yüzünden gidecek yer bulamayan sivillerin sığınacağı liman haline gelmiş durumda herbiri.
Şehirler öldü, hayatta kalanlar antik şehirlere sığındı
Suriye’nin bu yüzyılda yaşayan şehirlerinin çoğu boş ve ölü. 4’üncü yüzyılın izlerini bugüne taşıyan, Suriyenin uzak dağlarını süsleyen antik kentler ise kalabalık.
Kimse bu kentlerin yüzyıllar önce neden terk edildiğini bilmiyor, ancak son on yılda milyonların neden evlerinden kaçmak zorunda kaldığı herkesin bildiği bir gerçek.
Yüzyıllar sonra tekrar insanları bu yerleşimlere getiren en önemli neden ise çaresizlik. Rejimin yaşayan asıl şehirleri öldürmesi onları kaçmaya, yüzyıllar önce ölmüş bu şehirlere, daha doğrusu yıkıntılar arasına sığınmaya zorladı.
Ufacık bir kaya parçası için sayfalarca kitap yazılan, arkeologların yıllarını verip tarihi gerçekliğe ulaşmaya çalıştığı bu değerler, onlar için sadece çadır kurulabilecek bir alan, kadınların yemek pişirebileceği tezgah ve küçükbaş hayvanlarını otlatabileceği bir alan olmaktan ibaret.
Çocukların arasında koşturduğu duvarlar tarihin tanıkları.
Çocuklar anlamını bilmeden kralın sarayında top oynuyor, Avrupa'ya ilham veren kiliselerinde saklanıyor, iki sütun arasında salıncak kurmaya çalışıyor. Oysa daha önce insanların bu tarihi sitelerden büyükanne ve büyükbaba olarak bahsettikleri söyleniyor ve onlara karşı büyük bir sevgi ve saygı besledikleri de…
Ancak gün “hayatta kalma” günü. Antik değerler de insan ile değerli. Yaşamı barındırmayan, korumayan antik değer sadece “taş” olmaktan ibaret.
Tıpkı bu antik kalıntılarda bir zamanlar yaşayan insanları yazdığı gibi tarih, şimdi bu ölü şehirleri ve yeni misafirlerini de yazacak. Bu defa sivillerin katledildiği bombardımanların gölgesinde, açlık ve yoksulluk dolu bir hikaye ile..