Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme adımlarının Suudi Arabistan ile devam edeceği konuşuluyordu. Çabanın sahibi ve sürekli gündemde tutan ülkesi yine ABD’ydi. Öyle ki, Amerikan yetkilileri Tel Aviv ile Riyad arasında normalleşmenin çok yakın olduğundan bahsediyordu.
Riyad’dan bu iddialara yönelik herhangi bir açıklama yapılmıyordu.
Esasen kuruldukları günden bu yana İsrail ile diplomatik ilişki kurmaktan imtina eden Körfez ülkelerinin bir bir İbrahimi Anlaşması ile İsrail’i tanıması, Riyad’ın da yakında normalleşeceği iddialarını güçlendiriyordu.
Ancak 7 Ekim’den bu yana katil İsrail yönetiminin Gazze’de yaptığı soykırım, bölgedeki çoğu şey gibi İbrahimi Anlaşmalarını da sekteye uğrattı. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçtiğimiz günlerde tartışmaları bitirecek bir konuşma yaptı.
"Suudi Arabistan, ülkesinin başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması için gayretle çalışmaya devam edecek. Bağımsız Filistin devleti kurulmadan İsrail ile diplomatik ilişki kurulmayacak."
Böylece İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme süreci, İsrail'in Gazze'ye saldırılarını başlattığı 7 Ekim 2023 öncesinde olumlu bir şekilde ilerlemiş olsa da, bugün gündemin arka sıralarına doğru itildi.
Ayrıca Veliaht Prens, bu açıklamasıyla Biden yönetiminin, İsrail ile Suudi Arabistan arasında tarihi bir normalleşme anlaşmasına varma umutlarını suya düşürmüş oldu. İddialara göre olası bir anlaşma, Riyad'a bir ABD savunma anlaşmasının yanı sıra sivil bir nükleer programın kurulmasına yardımcı olma sözünü de içeriyordu.
Mardin Artuklu Üniveristesi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Rakipoğlu’na göre, 7 Ekim’den sonra Suudi Arabistan yönetiminin normalleşmeye bakışında radikal değişimler oldu.
Amerikan basınında yer alan haberlere göre Suudi Arabistan ile beraber 18 ülke Tel Aviv’i tanıyacak ve diplomatik ilişki kuracaktı.
Bu durum, bölgede İsrail’i tanımayan ülke kalmaması anlamına geliyordu. İsrail için büyük bir kazanım, Filistin için ise büyük bir kayıp demekti. Zira İsrail sözde çevresindeki izolasyondan kurtulmak isterken, Filistinliler katil ve soykırımcı devletin uluslararası toplumdan izolasyonunu savunuyor.
Dolayısıyla Riyad’ın normalleşme adımı ne kadar olumsuz ise Tel Aviv’in önüne şartlar koyması da o kadar olumlu bir adım. Rakipoğlu, 7 Ekim öncesi Filistin davasının neredeyse unutulduğunu ve geriye itildiğini iddia ediyor.
“Hem Hamas hem de diğer direniş gruplarının temel hedefi İsrail’le normalleşme adımlarını durdurmaktı. Nitekim İsrail ile normalleşmeye her geçen gün daha fazla yaklaştığını ifade eden Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın açıklamaları da direniş gruplarının başarısını teyit ediyor”
Eski ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’e verdiği sınırsız destekle bilinene bir politikacıydı. Öyle ki, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak, büyük bir eşiği aşmaktan geri durmadı. Önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) sonra ise Bahreyn ile İsrail’in normalleşmesine ön ayak oldu. Yine bir Körfez ülkesi olan Umman’ın da diplomatik ilişki kurması an meselesiydi.
Ancak Trump’ı seçimlerde yenerek başkan seçilen demokrat Joe Biden da aynı yolu izledi. Zaten sınırsız destek verdikleri İsrail için diğer ülkelere baskı yapıyorlardı.
Biden yönetiminin hedefi İslam dünyası için manevi ve sembolik önemi bulunan Suudi Arabistan’dı. Ancak Riyad’ın şartları vardı.
Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme karşılığında gerek ABD gerek İsrail’den bir dizi talepte bulundu. Rakipoğlu, bu taleplerin bir kısmının Suudi Arabistan’ın “ulusal” çıkarları (nükleer enerji, ABD ile güvenlik paktı) ile ilintiliyken bir kısmı da doğrudan Filistin ve işgal altında ve diasporada yaşayan milyonlarca Filistinliyi ilgilendirdiğini söylüyor.
Riyad yönetiminin Filistin meselesini ilgilendiren temel talebi 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması.
Riyad’ın taleplerinin Washington’u ilgilendiren kısımlarında gerçeklik payı olsa da, mevcut aşırı sağcı İsrail hükümetinin diğer şartları kabul etmesi beklenmiyor.
Ancak Rakipoğlu, İbrahimi Anlaşmaları’nın bitmediğini söylüyor.
Suudi Arabistan, Körfez bölgesinin en önemli aktörlerinden biri. İslam dünyası içinde de yadsınamayacak bir ağırlığı var. BAE’den sonra İsrail’le normalleşme Bahreyn’de Riyad’ın büyük bir etkisi vardır.
Dolayısıyla bölgede meydana gelen olayları Suudi Arabistan olmadan okumak yanlış olur. 2020’deki normalleşme adımlarının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Umman’daki sıcak karşılanışı hala hatırlanıyor.
Bugün ise durum tamamen farklı. Muhammed bin Selman’ın açıklamalarının ardından Umman da normalleşmeden tamamen uzaklaşmış görünüyor.
İsrail’in Haaretz Gazetesinin haberine göre, üst düzey bir Ummanlı yetkili, Umman'ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyeceğini açıkça belirterek, "barbarca" savaşın sona erdirilmesini talep etti.
Bu durum bile ABD’nin neden Suudi Arabistan üzerinde bu kadar fazla durduğunun önemli bir göstergesi.
Mehmet Rakipoğlu da Riyad’ın hem politik hem de finansal etkisinin Endonezya’dan Pakistan’a, Mısır’a uzandığından söz ediyor ve duruşunun İsrail’le normalleşmek isteyen ülkeleri etkileyeceğini belirtiyor.