Fransız yetkililerin, sığınmacıların Fransa'dan İngiltere'ye geçiş güzergahında bulunan ve dünyanın koşulları en kötü sığınmacı kampları arasında yer alan Calais'deki Jungle (Vahşi Orman) sığınmacı kampını tamamen tahliye edeceklerini açıklamasının ardından sığınmacıları endişeli bir bekleyiş sardı.
Fransız yetkililer, özellikle son 1 yıldır birçok insan ve mülteci hakkı ihlaliyle gündeme gelen, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılarının kol gezdiği ve yer yer tecavüz vakalarının yaşandığı Jungle’ın tamamen tahliye edileceğini duyurmuş hatta tarih olarak da bugünü belirlemişlerdi.
Ancak kampta görev yapan sığınmacı örgütlerinin, kararı yargıya taşımasıyla tahliyenin de tarihi ertelenmiş oldu.
"Peki şimdi ne olacak?"
Jungle'da bulunan ve nüfusu 10 bine yaklaşan sığınmacılar kaderlerini sessizlik içinde beklerken tüm sığınmacıların gözünde aynı benzer bir endişeye rastlamak mümkün: "Peki şimdi ne olacak?"
Çoğunluğu Afganistan, Sudan, Eritre, Pakistan, Irak ve Moritanya’dan gelen birçok sığınmacı için ülkelerine dönmek söz konusu bile değil. Özellikle Afgan sığınmacıların birçoğu, Taliban’la yaşadıkları sorun nedeniyle ülkelerine bir daha adım atmayacaklarını söylüyor.
Afganistanlı Abdel için, kamp tamamen yıkılsa bile geri dönmek artık bir hayal. Jungle’ın bir zamanlar adı "David Cameron" olan ana caddesinde, bir gönüllünün bıraktığı karavanda yaşayan Abdel, "Başımıza ne gelecek, nereye gideceğiz bilmiyorum. Bizim kimsemiz yok." diyor.
Yaklaşık 5 ay önce Afganistan'dan gelen 16 yaşındaki Parviz ise Fransa’dan umudu kesmiş durumda. Genç sığınmacı, "Burası yıkıldığında bizi sığınmacı merkezlerine götüreceklerine inanmıyorum. Fransa’nın öyle bir niyeti olsa bunu çoktan yapardı. Muhtemelen kendimize yeni bir Jungle bulacağız." ifadelerini kullanıyor.
Yalnızca Abdel ve Parviz değil, kampta sığınmacıların neredeyse hepsinin aklında benzer sorular var: "Bizi nereye götürecekler? Sınır dışı mı edileceğiz? Gittiğimiz yerde halk bizi nasıl karşılayacak?" Fransız yetkililer henüz bu soruların yanıtlarını verebilmiş değil.
Zira kampın girişinde görev yapan Fransız polisleri, "Kamp ne zaman tahliye edilecek?" sorusuna, "Biz de bilmiyoruz." şeklinde cevap veriyor.
Önce dükkanlar, sonra sığınmacılar
Birçok restoranı, marketi, berberi hatta hamamıyla dünyadaki diğer sığınmacı kamplarından farklı bir yeri olan Jungle, dükkanların valilik kararıyla kapatılmasının ardından bugünlerde sessizliğe gömülmüş durumda.
Ana cadde boyunca irili ufaklı birçok dükkanın suntadan kapısına valilik mühürlü kapatma kararı asılmış. Sığınmacıların telefonlarını şarj ettiği, bir kahve eşliğinde Bollywood filmleri izlediği, kısacası sosyalleştiği günler artık geride kalmış.
Sığınmacılara göre, "Bugün dükkanlar tamamen tahliye edilecek, birkaç hafta içinde de sığınmacı çadırları yerle bir edilecek. Böylece önce sosyal hayat bitirilecek, ardından çaresiz kalan sığınmacılar tahliyeye daha kolay razı olacak."
Zira bu yıl başında kampın kuzey kısmının tahliyesi sırasında sığınmacılar ve gönüllü gruplar, alanı terketmemiş, bölgenin tamamen temizlenmesi günler almış ve polisle gruplar arasında çatışmalar yaşanmıştı.
129 çocuk kayboldu, İngiltere 72 çocuk aldı
UNICEF'in İngiltere operasyonlarından sorumlu Lily Caprani, kampın güney kısmının yıkılmasından sonra 129 çocuğun kaybolduğunu hatırlatarak aynı hataların tekrar yapılmaması gerektiğinin bildirmişti.
UNICEF tarafından yapılan açıklamada, Fransa ve İngiltere'nin çocuklar için ortak çözüm bulmaması halinde yeniden kayıp vakalarının baş göstereceğine dikkat çekilirken, "Kamptaki çocuklar insan tacirlerinin kurbanı olabilir veya kışın barınaksız kalabilirler." uyarısı yapılmıştı.
Kampta bulunan yüzlerce çocuğun İngiltere'de yasal olarak sığınma hakkı bulunurken bürokratik engeller ve İngiliz hükümetinin isteksiz tutumu, süreci ciddi anlamda sekteye uğratıyor.
Kızıl Haç'ın geçen hafta yayınladığı raporda İngiltere'nin şimdiye dek yalnızca 72 çocuk aldığı belirtilmiş, Avrupa Birliği'nin (AB) Dublin Sözleşmesi uyarınca en az 178 çocuğun daha kabul edilebileceği ifade edilmişti.
Kızıl Haç, ayrıca İşçi Partisi Milletvekili Alf Dubs'ın geçen mayıs ayında kısmen onaylanan yasa değişikliği önerisinden sonra, 200 çocuğun daha İngiltere'ye sığınabileceğini hatırlatmış, ancak bu kapsamda hiçbir çocuğun henüz ülkeye alınmadığının altını çizmişti.
İngiliz hükümeti Fransa'yı suçluyor
İngiliz hükümeti ise kamptaki çocukların durumunun belirsizliği konusunda Fransa'yı suçluyor. İngiltere İçişleri Bakanı Amber Tudd, hafta içinde yaptığı açıklamada, "Jungle" yıkılmadan yüzlerce çocuğun İngiltere'ye kabul edileceğini açıklamış, Fransız bürokrasisinin çocukların kamptan ayrılışını yavaşlattığını savunmuştu.
Yaklaşık sayılarının 300 olduğu tahmin edilen ebeveynsiz 18 yaş altı çocuklar için kampın tahliye kararının ardından İngiltere kısmen de olsa harekete geçmiş durumda.
Ulaşılan listeye göre, İngiliz Hükümeti, İngiltere’de hali hazırda bir akrabası ya da yakını bulunan 16 çocuğu en kısa sürede İngiltere’ye yollamak istiyor. Bunun için kampta uzun süredir ikamet eden sığınmacılara dağıtılan listelerle, çocuklar tespit edilmeye çalışılıyor.
Ancak bunun için çocukların 20 Mart’tan önce Jungle’a gelmiş olması şartı gözetiliyor. O tarihten sonra gelen ebeveynsiz ya da İngiltere’de hiçbir yakını bulunmayan 18 yaş altı çocuklar iade hakkından yararlanamıyor.
11 dernekten itiraz
Kampın 2000'li yılların başında derme çatma çadırlarla kurulmasına müdahale etmeyen Fransız Hükümeti, mart ayında kampın güney bölgesini tahliye ettikten sonra, geçen ay, sığınmacılara ait tüm yerleşim alanlarının da yıkılacağını açıklamıştı.
Daha sonra Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, bölgede faaliyet gösteren yardım derneklerini toplayarak hükümetin kampı yıkma planını açıklamış, eylül sonunda Calais'ye giden Cumhurbaşkanı François Hollande ise kampın ekim sonuna kadar kaldırılmış olacağını bildirmişti.
Bölgede faaliyet gösteren 11 yardım derneği, hükümetin sığınmacıları ülke genelindeki kabul merkezlerine gönderme planına başta sıcak baksa da, kampın sığınmacıların ihtiyaçları ve profilleri göz önünde bulundurulmadan yıkılmaya çalışılması üzerine, desteğini çekerek kampın yıkılmasının ertelenmesi için mahkemeye başvurmuştu.
Lille Mahkemesine giden dernekler herhangi bir yıkım operasyonundan önce Jungle'da yaşayan tüm sığınmacıların korunma ihtiyaçlarının tek tek değerlendirilmesi talebinde bulunmuştu.
Hükümetin 2000'li yılların başında Calais yakınlarındaki Sangatte sığınmacı kampının yıkılması esnasında meydana gelen hataları tekrar etme eğiliminde olduğuna dikkati çeken dernekler, "İnsanlar bu bölgeye geri gelecek. Kendimizi kandırmamamız gerek. Hayattan beklentilerine uygun çözümler sunmadığımız müddetçe geri dönecekler." yorumunda bulunmuştu.
Öte yandan dernekler, yıkım operasyonlarında 6 bine yakın polisin görev alacak olmasını "ölçüsüz" olarak değerlendirmiş İçişleri Bakanlığının adeta bölgede çatışma çıkmasını istediği iddia etmişti.
Sığınmacıları ağırlayacak bölgelerde kabul merkezlerine saldırı
Sığınmacılar, kampın tahliyesi dışında, yeni yerleşecekleri bölgelerde yabancı karşıtı bir tutumla karşılaşma riskiyle de yüz yüze.
Özellikle muhalefetteki Cumhuriyetçiler Partisi’nin yönetimde bulunduğu bölgelerde, sığınmacıların gelmemesi için kampanya başlatılırken Elabe Araştırma Kuruluşu'nun düzenlediği ankete göre Fransızların yüzde 56'sı sığınmacıların kendi şehirlerinde ağırlanmasına olumsuz bakıyor.
Yabancı karşıtı tutum belli bölgelerde ise kabul merkezlerine kimliği belirlenemeyen gruplar tarafından yapılan saldırılara dönüştü. Paris'in Forges-les-Bains adlı banliyösünde Calais sığınmacılarını ağırlaması beklenen kabul merkezi kundaklanırken, ülkenin batısındaki Saint-Brevin ve güneydoğusundaki Saint-Hilaire-du-Rosier kentlerinde ise sığınmacı merkezleri ateşe verildi.
Yaklaşık 170 sığınmacı kabul etmesi beklenen güneydeki Beziers kentinin aşırı sağcı tutumuyla bilinen Belediye Başkanı Robert Menard ise şehrin pek çok yerine astırdığı afişlerle hükümetin planını eleştirdi. AA