Cevdet Yılmaz, A Haber canlı yayınında soruları yanıtladı, gündemi değerlendirdi.
Programlarındaki temel önceliklerinin enflasyonu düşürmek olduğunu vurgulayan Yılmaz, enflasyonla mücadelede sonuçların belli bir zaman içinde alındığını söyledi.
Yılmaz, enflasyonda aylık bazda ivme kaybı görüldüğünü, bunun devam etmesini beklediklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
"Mevsimsel etkiler, politikalarımızın etkisi ve baz etkisiyle birlikte özellikle yaz döneminde enflasyonda belirgin bir düşüşü hep birlikte göreceğiz. Haziran, temmuz, ağustos enflasyonunu kastediyorum. Bu üç ayı topladığınızda yüzde 20 civarında, 20 puan civarında bir düşüş beklentimiz var. Dolayısıyla mayısa kadar o yıllık bazda geçmişten gelen, aylık bazdaki gelişmelerden değil, geçmiş yıllık bazdan gelen bir etki göreceğiz. Yıllık yüksek göreceğiz rakamları ama haziran enflasyonunun açıklanmasıyla birlikte düşüş trendi başlayacak. Temmuzda ağustosta bu hızlanacak ve yıl sonuna doğru daha belirgin bir şekilde bu etkileri göreceğiz. 2025 yılında ise yüzde 20'nin altında bir enflasyon programımız, tahminimiz, beklentimiz ve politikamız var. 2026'da ise tek haneli rakamlara yeniden ülkemiz kavuşacak. Bunun da programını, planını yapmış durumdayız, adım adım bunu hayata geçiriyoruz."
Kamuda tasarrufa yönelik geniş bir çalışma başlattıklarını ifade eden Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığının bu konuda yürüttüğü çalışmaların değerlendirileceğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a arz edileceğini kaydetti.
Yılmaz, bu çalışmalarla gereksiz harcamaları ortadan kaldırmayı, harcamaları önceliklendirmeyi ve daha verimli hale getirmeyi hedeflediklerini ifade etti.
"Yeni yapılan çalışmalarda da işin özü yaptırımları daha güçlü hale getirmek"
"Enflasyonla, fahiş fiyatlarla mücadeleyi konuşuyoruz. Vatandaşlar fahiş fiyatlarla ilgili bir boykota gitmeye hazırlanıyor. Böyle baktığınız zaman sizin de bir hazırlık içerisinde olduğunuzu biliyoruz bu konuda. Kısmi kapatmaların da olabileceği konuşuluyor. Nasıl bir mücadele planı hazırlıyorsunuz?" sorusuna yanıt veren Yılmaz, maliyetten bağımsız, reel zeminden kopuk fahiş fiyat meselesinin gündemlerinde yer aldığını anlatarak şunları kaydetti:
"Bu konularda Ticaret Bakanlığımızın, Meclis grubumuzun yürüttüğü çalışmalar var. Önümüzdeki günlerde daha yoğun bir şekilde bu yapılan hazırlıklar değerlendirilerek belli adımlar atılacak. Deprem bölgesi için bir çalışma yapmıştık biliyorsunuz. Orada 10 kat cezaları arttırmıştık deprem bölgesi için. Şimdi yeni yapılan çalışmalarda da işin özü yaptırımları daha güçlü hale getirmek. Şu yaptırım olur, bu yaptırım olur. Şimdi bitmeden çalışma bir şey söylemeyeyim ama işin özü dediğiniz gibi yaptırımları arttırma, daha fazla caydırıcı hale getirme ve vatandaşımızın bu şikayetini böylece daha fazla karşılama. Hazırlıklarımızı yakın bir gelecekte, tam şekillendiğinde içeriği kamuoyumuzla paylaşılmış olacak."
Yılmaz, kanuni düzenlemelerin dışında denetim kapasitesinin arttırılması, dijitalleşme başta olmak üzere yeni teknolojilerin bu konuda daha yaygın kullanımı gibi farklı hususları da tartıştıklarını, çok boyutlu şekilde fahiş fiyat meselesinin üzerine gitmeye devam edeceklerini söyledi.
"Emeklilerle ilgili nasıl bir düzenleme ve çalışma yapılabilir?" sorusuna ise Yılmaz, "Emeklilerimize 6 ay için bir artış yapılmıştı biliyorsunuz. Bu yüzde 50'ye varan artış 6 ay için geçerli, 6 aylık süre için yapılmıştı. 6 ay sonrası memurlarda olduğu gibi emeklilerimiz için de bu değerlendirmeler yapılacaktır elbette. Dolayısıyla orada gerekli ayarlamalar mutlaka ele alınacak, yapılacaktır. Bir taraftan da Çalışma Bakanlığımızın emeklilerle ilgili yaptığı, gündelik hayata dokunan birtakım çalışmalar, hazırlıklar var. Onlar da tamamlandığında Çalışma Bakanlığımız bunları toplumla paylaşacaktır." yanıtı verdi.
"54 mal grubunda 100 bin 19 ürüne ticaret kısıtlaması getirdik"
"Özellikle seçim döneminde çok speküle edilen bir başlık da İsrail ile ticaret. Buna yönelik paylaşılanlar, tartışılan bir başlık. Bunun iç yüzü nedir?" sorusuna ise Yılmaz, şu şekilde yanıt verdi:
"Gerçekten Cumhurbaşkanımız son grup toplantısında bu konuda en net tavrı ortaya koydu. Kendisinin şahsi olarak duruşu, geçmişi, tabiri caizse sicili ortada. Kariyeri, bütün hayatı aslında bu davaya adanmış bir lider. Ne kadar bedeller ödediğini de hepimiz biliyoruz. AK Parti hareketi, davası aynı şekilde bütün geçmişiyle bu davadaki pozisyonu ortada. Böyle bir gerçek ortadayken maalesef bunun gölgelendiğini, gölgelenmeye çalışıldığını, vatandaşın zihninin karıştırılmaya çalışıldığını gördük. Burada çeşitli kesimler yaptılar bunu. İşte terör örgütlerinden tutun, iç siyasi istismara, yabancı bazı devletlerin etki ajanlarına varıncaya kadar geniş bir yelpazede bir grubu bu yönde maalesef kullandılar diye ifade etmek istiyorum.
Gerçekler ortada. Bakın rakamları söyleyeyim size. 7 Ekim'den 14 Nisan'a, 'ticaret arttı' diyorlar ya, ihracatımız yüzde 30 azalmış İsrail ile ithalatımız yüzde 44 azalmış. Yarı yarıya azalmış. Başından beri bizim siyasi irademiz ortada. Silahlar, mühimmat, askeri amaçla kullanılabilecek malzemeleri zaten tamamen durdurduk. 7 Ekim'den sonra hiç bu yönde bir ticaret olmadı ama bin türlü yalan, iftira söylediler maalesef. Son dönemde de ilave bir tedbir daha aldık biliyorsunuz. Özellikle havadan insani yardım ulaştırmamıza İsrail'in engel olmasından sonra, ciddi bir yeni değerlendirme yapıldı ve burada askeri mühimmat, silahlara ilave olarak, zaten o konuda tavrımız netti, ona ilave olarak 54 mal grubunda 100 bin 19 ürüne ticaret kısıtlaması getirdik."
Kısıtlama getirilen mal gruplarının Filistinlilere önemli bir faydası olduğu için bugüne kadar kısıtlama yapmadıklarını dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti:
"İsrail diyoruz resmi devlet olarak, o sınırlar içinde 2 milyon civarında İsrail vatandaşı Filistinli var. Diğer taraftan Batı Şeria'da 4 milyona yakın Filistinli, Gazze'de 2 milyon Filistinli var. Topladığınız zaman o coğrafyada 8 milyon Filistinli Müslüman yaşıyor. Buna mukabil 7 küsur milyon da Yahudi dinine mensup yaşayanlar var. Dolayısıyla maalesef oradaki siyasi şartlar gereği iki devletli bir yapı olmadığı için resmiyette İsrail ile ticaret olarak görünüyor yaptığımız bütün ticaret. Halbuki bunun bir bölümü oradaki Filistinlilerin ihtiyaçlarına dönük. Bu son aldığımız tedbirler bir miktar Filistinlere de zarar verecek açıkçası. Bu nedenle Ticaret Bakanı'mız Filistin Ticaret Bakanı'yla da görüşmeleri yaptı. Onların da bir anlamda rızasını alarak diyelim. Onlar da 'bize zarar verse de olsun' dediler. Dolayısıyla bunun amacı ne? Koşullarını da çok net koyduk ortaya. Uluslararası hukuk var. Bakın Birleşmiş Milletlerin kararları var. Aynı şekilde Lahey'deki Adalet Divanının ihtiyati tedbir kararları var. 'İnsani yardımlar başlasın, insani kriz sona ersin' diye. Maalesef bunları yapmadı İsrail yönetimi, insanlık dışı saldırılarına devam etti ve Türkiye'nin de havadan insani yardım faaliyetlerini engellemesi bardağı taşıran son damla oldu artık. Dışişleri Bakanı'mız bir açıklama yaptı, devlet içinde bir değerlendirme sonrası. Daha sonra Ticaret Bakanlığımız ayrıntılı tedbirleri ilan etmiş oldu. Bununla birlikte geniş bir yelpazede belli ürünlere kısıtlama getirmiş olduk ve bu 9 Nisan itibarıyla bunlar ilan edildi. O tarihten bugüne de hiçbir şekilde bu ürünlerde bir ticaret söz konusu değil."
"Görünür görünmez ortamlarda bu çabalarımızı sürdüreceğiz"
Yılmaz, dünyada bugüne kadar bu anlamda karar almış bir ülke bulunmadığını, kısıtlamayla Türkiye'nin ilk ve öncü ülke olduğunu vurgulayarak, "Burada da amacımız ne? İsrail yönetimini bir an önce bu insani yardımların kesintisiz ulaşımına ve ateşkese zorlamak. Keşke bütün ülkeler benzer bir tavrı, baskıyı yapsalar da bir an önce oradaki insanlık dışı saldırılar sona erse. Türkiye bunun öncülüğünü yine yapmış oldu." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Gazze konusunda en başından beri bütün imkanlarla, görünür görünmez faaliyetlerle, ikili görüşmelerden uluslararası platformlara her ortamda Filistinlilerin yanında ve Filistin davasının arkasında olduklarını söyledi.
"Böyle bir harekete, böyle bir lidere bile bu konuda iftira edenleri de milletimizin vicdanına havale ve aklıselime davet ediyoruz elbette" diyen Yılmaz, "Tabii önemli olan buradaki tartışmalardan ziyade orada yaşayan insanlarımıza fayda üretmek. Yani burada siyasi istismar, polemik vesaire değil gerçekten o acıyı, sıkıntıyı yaşayan insanların derdine bir çare bulabilmek. Bunu yapmak asıl önemli olan biz bunun arayışı içindeyiz ve her türlü çabayı sarf ediyoruz. Bundan sonra da Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde bütün ilgili kurumlarımızla, görünür görünmez ortamlarda bu çabalarımızı sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı.
Yeni bir bölgesel gerilim olmaması gerektiğini söyleyen Yılmaz, "Bu tansiyonun bir an önce düşmesi, bölgemizde huzur ortamının pekişmesi gerekiyor. Sahada ne olup bittiğini de doğrusu çok objektif göremiyoruz. Daha çok siyasi söylemler veya kamu diplomasisinin ön plana çıktığı bir süreç gibi görünüyor. Bir an önce bunun ortadan kalkmasını ben de temenni ediyorum, çünkü asıl mesele Gazze meselesi. Bu yaşananlar Gazze'de olup biteni örtmemeli, gizlememeli, dikkatleri oradan başka taraflara yöneltmemeli diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Gazze'de bir insanlık dramı yaşandığını, bir an önce uluslararası toplumun ve bütün dünyanın dikkatini tekrar bu bölgeye yönlendirmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, her şeyden önce ateşkesin sağlanması, kesintisiz bir şekilde milyonlarca insanın ihtiyaç duyduğu temel hizmetlerin, insani yardımların, bir an önce Gazze'ye ulaşması ve nihayet orada daha kalıcı bir barışın sağlanması için hep birlikte gayret edilmesi gerektiğini vurguladı.
Yılmaz, Türkiye olarak bölgesel gerilimleri, tansiyonları düşürme çağrıları yaptıklarını, bu yönde gayret sarf ettiklerini dile getirdi.
Bölgedeki gerilimlerle ilgili gelecek süreçte atılacak adımlarla ilgili de konuşan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Türkiye hem milli menfaatlerimizi gözeten hem de temel uluslararası hukuku, temel standartları gözeten bir anlayış içinde hakkaniyetli bir duruş sergiliyor. Keşke bütün ülkeler de böyle yapsa. Maalesef özellikle Batı ülkelerinin, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere çifte standartlarla yaklaştıklarını, dolayısıyla hakkaniyetli bir tavır koyamadıklarını görüyoruz. Onları da bir an önce uluslararası hukuka ve hakkaniyetli bir yaklaşıma davet ediyoruz. Bunu yapmazsanız kalıcı bir huzur ortamı da oluşturamazsınız. Bunu görmemiz lazım. Orta Doğu'nun yeni çatışmalara ihtiyacı yok. Savaşlardan, çatışmalardan hiç kimse bir kazanç elde edemez. Bizim ihtiyacımız olan adil barış. Savaşın kazananı olmaz diyoruz. Adil bir barışın da kaybedeni olmaz. Dolayısıyla olması gereken diplomasinin ön plana çıkması. Uluslararası hukukun ön plana çıkması ve bu ortak standartlarla insani bir yaklaşımla bu olayların çözümlenmesi. Maalesef bugün farklı tavırlar, farklı anlayışlar görüyoruz. Bununla da sonuç almak mümkün değil. Eninde sonunda bundan dönüleceğini ümit ediyoruz. Aklı selimin galip geleceğini ümit ediyoruz ve Türkiye olarak da hem ikili görüşmelerimizde, çalışmalarımızda hem de uluslararası platformlarda bu sağlıklı tavrı her ortamda sürdürüyoruz."
İran-İsrail gerilimin Türkiye'yi nasıl etkileyebileceği yönündeki soru üzerine Yılmaz, etkinin gerilimin nereye gideceğine bağlı olduğuna dikkati çekti.
"İnşallah derinleşmeden, yaygınlaşmadan bir an önce kontrol altına alınır ve tansiyon bölgemizde düşer"
Çok daha yüksek gerilim oluşup bölgesel sıcak çatışmalar yaşanması durumunda Türkiye'nin de diğer ülkeler gibi bundan etkileneceğini dile getiren Yılmaz, şöyle konuştu:
"Özellikle ticaret kanalıyla enerji fiyatları kanalıyla ama bugün o noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Daha gündelik etkiler diyebiliriz bunlara. Bu tansiyon düştükçe bu etkilerin de ortadan kalktığını göreceğiz, diye düşünüyorum. Dolayısıyla şu anda böyle ileri yorumlar yapabileceğimiz bir ortamda değiliz. İnşallah derinleşmeden, yaygınlaşmadan bir an önce kontrol altına alınır ve tansiyon bölgemizde düşer. Sınırlı kaldığı sürece ve bir süre sonra tansiyon düştükçe bu etkiler geçici etkiler olarak kalacaktır. Çok köklü, yıllık rakamlara yansıyacak ölçüde etkiler oluşturmayacaktır. Tırmanırsa çok daha sıcak çatışmalar oluşursa elbette onun çok daha farklı sonuçları olur. Genel beklenti, genel kanaat bu tansiyonun bir süre sonra düşeceği yönünde. Çünkü bundan kimsenin elde edeceği bir kazanç söz konusu değil. Enerji, ticaret farklı kanallardan çatışma olması halinde, sıcak bir savaş olması halinde elbette belli etkiler oluşacaktır ancak öyle etkiler oluştuğu zaman ülkeler tabi ona göre kendi içinde farklı tedbirler alma imkanına da sahipler."
IMF'nin Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamayı da değerlendiren Yılmaz, seçim öncesi süreçte de bunu çok yoğun bir şekilde yaşadıklarını, maalesef artık dedikodunun, spekülasyonun adının kulis bilgisi olduğunu vurguladı.
Kaynağı belli olmayan, temeli olmayan hiçbir veriye dayanmayan iddiaların dolaşıma sokulduğuna dikkati çeken Yılmaz, "Maalesef bazı kesimlerde de karşılık bulabiliyor bu tür dedikodular, söylentiler, spekülasyonlar. Burada biz yorulduk. Bunların bir kısmı sistematik olmayan dedikodular olabilir ama bir kısmının da ben gayet sistematik, Türkiye'yi yıpratmaya dönük, ekonomik politikalarımız başta olmak üzere Türkiye'nin başarıyla uyguladığı planları, programları gölgelemeye dönük çabalar olduğunu düşünüyorum. Bunların belli odaklardan kaynaklandığını düşünüyorum. Terör örgütleri var bunun içinde, FETÖ'sü, PKK'sı, maalesef içeride bunu siyasi istismar malzemesi haline getirmeye çalışan birtakım partiler var. Diğer yandan Türkiye'nin rakip devletleri var. Türkiye ile milli menfaatler anlamında, kendilerince Türkiye'ye dönük baskılar oluşturmaya çalışan güçler var. Bütün bunlar sosyal medya ortamını kullanarak çeşitli konularda spekülasyonlar üretiyorlar ve bize zarar vermeye çalışıyorlar. Dezenformasyon anlamında bir çaba içerisindeler. Buna karşı kurumlarımız, İletişim Başkanlığımız başta olmak üzere gerekli ortamlarda yalanlamaları yapıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, vatandaşlardan, yetkililerden duymadıkları konulara itibar etmemelerini isteyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin kesinlikle IMF ile stand-by vesaire öyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Oraya biliyorsunuz 2013'te noktayı koyduk. Sayın Cumhurbaşkanımız AK Parti iktidara geldiğinde geçmişten gelen bir ilişki vardı, borç yükü vardı. O borçlar tamamen temizlendi ve IMF ile o anlamda, stand-by anlamında şartlı anlaşma anlamında bütün ilişki noktalanmış oldu. Türkiye kendi bağımsız politikasını inandığı gibi yapıyor. Doğal bir ilişki bütün uluslararası kurumlarla olduğu gibi IMF ile de var ama kastedilen anlamda, geçmişte şartlı stand by'lar, şunlar bunlar... Onlara Türkiye 2013'te noktayı koydu. Bugün 2024'teyiz. 11 yıl olmuş. Birileri belki o günleri özlüyor olabilir ama kusura bakmasınlar biz buna hiçbir şekilde tevessül etmeyiz. Kendi aklımızla politikalarımızla ülkemizi yönetecek yetkinliğe sahip bir ülkeyiz. Bugün IMF de yaptığı açıklamada böyle bir şeyin olmadığını ifade etmiş oluyor."
Yerel seçimlere ilişkin değerlendirme
Yerel seçimlerle ilgili değerlendirmelerde de bulunan Yılmaz, seçimlerin hayırlı olmasını diledi.
Geçen yıl mayıs ayında bir demokrasi şöleni şeklinde genel seçim geçirildiğini anımsatan Yılmaz, "Vatandaşımızın, seçmenin iradesini her zaman olduğu gibi saygıyla karşıladık. Bundan başka bir şey de düşünülemez zaten. AK Parti'nin zihniyeti de zaten budur. Biz hiçbir zaman faturayı vatandaşa çıkaran bir siyaset anlayışına sahip olmadık. Sonuç ne olursa olsun dönüp kendimize baktık. Bu seçimde de aynısını yapıyoruz. Çok daha farklı bir oy oranı olsa çok daha yüksek bir oy oranı olsa da bunu yapacaktık onu söyleyeyim. Çünkü AK Parti'nin geleneğinde bu var. Hangi sonuç olursa olsun biz dönüp yine de bakarız. Daha iyisini niye yapamadık diye sorarız." ifadelerini kullandı.
Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerin yapıldığını, raporlar hazırlandığını dile getiren Yılmaz, "Ne bizim içimizi karıştırmaya çalışanlara müsaade edeceğiz ne de vatandaşın vermeye çalıştığı mesajın gölgelenmesine. Bunu en güzel şekilde görerek gereğini yapacağız ve gelecekte çok daha iyi neticeler çıkacak inşallah." dedi.
Enflasyonla mücadele kapsamında üretilecek çözümler ve Orta Vadeli Programla ilgili soruları yanıtlayan Yılmaz, seçimsiz dönemin altın değerinde ve çok kıymetli olduğunu ifade etti.
Siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrarın olmadığını dile getiren Yılmaz, "Orta Vadeli Programla ve 12. Kalkınma Planı'yla politika belirsizlikleri de ortadan kalkmış oldu. Yol haritalarımız netleşmiş oldu. Bunları kararlı bir şekilde hayata geçiriyoruz. Seçim öncesi bir sürü spekülasyon yaptılar, ne oldu bakın. Seçimler yapıldı, Cumhurbaşkanımız programı kararlı bir şekilde devam ettireceğimizi çok net bir şekilde ifade etti. Dolayısıyla önümüzdeki dönem daha güçlü bir şekilde Orta Vadeli Programı, Kalkınma Planımızı hayata geçireceğiz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deneyimli ve güçlü bir lider olarak programı desteklediğini söyleyen Yılmaz, Türkiye'nin tarihi bir şans yakaladığını belirtti.
Son 20 yıla bakıldığında, Türkiye'nin AK Parti döneminde alt orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna geçtiğini belirten Yılmaz, döviz meselesinin de özellikle seçim öncesinde çok speküle edildiğine dikkati çekti.
Vatandaşın yanıltıldığını ve zarara uğratıldığını söyleyen Yılmaz, "Döviz seçimden sonra patlayacak, şuraya çıkacak, filan gibi epeyce tezvirat yapanlar oldu. Bakın geçen yıl mayıs ayında 60 milyar dolar civarındaydı yıllıklandırılmış cari açık. Bugün geldiğimiz noktada 32 milyar dolar seviyelerine düşmüş durumda. Neredeyse yarı yarıya cari açığın azaldığını görüyoruz. Bu ne demektir? Döviz ihtiyacınız azalıyor demektir. Cari açık azalıyorsa döviz ihtiyacınız azalıyor demektir. Dolayısıyla Türkiye döviz ihtiyacı çok daha düşmüş vaziyette. İkincisi, izlediğimiz yeni makro politikalarla birlikte döviz kaynaklarına, döviz bazlı finansmana erişimin de çok daha kolaylaştığı bir dönemdeyiz. İhtiyaç azalmış, erişim imkanı artmış. Niye döviz ani hareket yapsın, hiçbir temeli yok. Bütçe açığını depreme rağmen çok iyi kontrol etmişiz. 6.4 olacak demişiz açık geçen yıl, kapatırken 5.2 ile kapatmışız. Bütçe tarafında da hakikaten güçlü bir duruş sergilemişiz. Bölgesel, jeopolitik gelişmelerin belli etkilerini saymazsanız, son derece olumlu bir havada gidiyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Merkez Bankasının da son haftalarda rezerv biriktirmeye başladığını belirten Yılmaz, piyasaların çok daha sağlıklı bir şekilde çalışmaya başladığına vurgu yaptı.
Spekülasyonların boş olduğu anlaşılınca tersine bir etki görüldüğünü belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
"Önümüzdeki dönemde de siyasi güven ve istikrar içinde kararlı bir şekilde bu politikalarımızı izlemeye devam edeceğiz. Cari açığı daha da düşüreceğiz. İthalatımızda da bir miktar gerileme söz konusu. Ticaret dengemiz iyileşiyor. Turizmde çok iyi gittik geçen yıl. Türkiye makro dengeler açısından baktığımızda olumlu bir şekilde devam ediyor. Günlük, haftalık, bazen bu seçim atmosferinde olduğu gibi aylık bazı etkiler olabilir. Bunların bazı olumsuz yansımaları olabilir ama bunlar geçici etkilerdir. Asıl bakılması gereken doğrultudur. Programınız ve programın sizi nereye doğru götürdüğüdür. Seçim sonrası dönemde daha da güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz." şeklinde konuştu.